The Most/Recent Articles

yazarlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yazarlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Bil ki Hayat Virâne Yorumu İlyas Barut

İlyas Bulut'un Bil Ki Hayat Virâne romanını okuduğunuzda, yazarın ilk romanı olduğuna inanmayacak, başka romanları var mı diye kitapçıları dolaşacaksınız.
Bil ki Hayat Virâne, İlyas Barut
Deniz kenarında bir şehirde genç bir kızın intiharı.. Buna inanmayan bir baba.. Ve babanın yakın arkadaşı emniyetten malulen emekli olmuş polis memuru Nusret Çakmak. Kendi hayatı çalkantılarla dolu olan Nusret, eşini kaybetmiş, çocuklarıyla arası iyi değil.. Kendini alkolle oyalarken, bu  genç kızın ölümünü incelemeye başlar. İnceledikçe birbirinden farklı insanların hayatlarına da tanık olur. Ve ortaya başka cinayetler de çıkar.
Benim de yakından tanıdığım bir şehrin ve çevresinin dokusunu ve insanlarını anlatırken, benim romana kapılıp sürüklenmem hiç zor olmadı. Siz tanıyabilecek misiniz bu şehri bilemiyorum, belki buraya hiç uğramadınız..Ama burası zaten sizin şehriniz. Yabancılık çekmezsiniz.
Roman mı?..Ona balıklama dalacaksınız zaten.. Yazarın ilk romanı olduğuna inanmayacak, başka romanları var mı diye kitapçıları dolaşacaksınız.
Yazar İlyas Barut Hakkında


1969 Bandırma doğumlu. 2001 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Sinema-TV bölümünden mezun oldu. 2005 yılında başladığı kukla tiyatrosu çalışmalarını devam ettiriyor. Bil ki Hayat Virâne (İletişim Yayınları, 2014) adlı bir kitabı bulunmaktadır.

BİL Kİ HAYAT VİRÂNE
İlyas BARUT
İletişim Yayınları
236 Sayfa
Puan
★★★★
Yorumlayan Bandırma Gezi 

Yayıncılıkta Ses Teknolojisi ve Mikrofonlar Yorumu Cihan Işıkhan

Prof. Dr. Cihan Işıkhan'ın Yayıncılıkta Ses Teknolojisi ve Mikrofonlar kitabı sektörün içinde olanlar, konuyla ilgilenenler ve bu konularda eğitim almak isteyen gençler için özenle hazırlanmış bir kaynak.
Yayıncılıkta Ses Teknolojisi ve Mikrofonlar Cihan Işıkhan
Yayıncılık dendiğinde aklımıza sadece görüntü yayını gelir. Çünkü televizyon ve sinema gibi görüntülü yayınlar artık yaşamlarımızın olmazsa olmazlarıdır, her nedense. Onları belki de biraz gereğinden fazla yaşamlarımıza aldık. Fakat bir de radyo yayıncılığı vardır, yani sesin iletimi. Aslında görüntülü yayınlarda da bu ses iletimi vardır ve bunlar ayrılmaz birer parçadır.
İşte bu kaynak kitapta, yayıncılıkta kullanılan ses teknolojisi hakkında her şeyi bulabilirsiniz. Sesin nasıl oluştuğundan, dijital ortama nasıl aktarıldığına; sağlıklı bir sinyal akışı sağlamak için kullanılan donanım ve bunların bağlantılarından, sürekli gelişen IT sistemlere; dijital kurgunun ilkelerinden, ileri düzey yazılım ve işlemcilerin kullanımlarına dek pek çok konu ele alınıyor. 

Ayrıca mikrofonlar ile ilgili bir bölüm var. Tarihteki değişim ve dönüşümleri, dijital teknoloji içine nasıl entegre oldukları ve geliştirilen yeni tekniklerle kullanım alanlarını ve biçimlerini nasıl çeşitlendirdiklerini, tüm gerekli ayrıntılarla ve ses teknolojisine yabancı olan birinin bile kolayca anlayabileceği bir dille anlatılmış.
Sektörün içinde olanlar, konuyla ilgilenenler ve bu konularda eğitim almak isteyen gençler için özenle hazırlanmış bir kaynak
YAYINCILIKTA SES TEKNOLOJİSİ VE MİKROFONLAR
Prof.Dr. Cihan IŞIKHAN
Görünmez Adam Yayıncılık
320 Sayfa
Puan
★★★★
Yorumlayan Bandırma Gezi 

İster MOR İster Mavi Yorumu - Canan Tan

Varoşların Feministi Kayserili Gülizar, Siyasete yönelen Dolandırıcı Cımbız Şakir, patronunun sevgilisini takiple dedektifliğe başlayan gazeteci, parası yetmeyince kiralık kurban alan vatandaş. Türkiye'de mizah öyküleri kitabı olan ilk ve tek kadın mizah yazarı Canan Tan'ın İster MOR İster MAVİ isimli Mizah Öyküleri kitabını sizler için değerlendirdik. 
Canan Tan'ın İster MOR İster Mavi isimli mizah öyküleri kitabının Aziz Nesin Gülmece Öykü Yarışması'nda basılmaya değer bulunduğunu öğrenince okumak istedim. Canan Tan, bu kitabıyla Türkiye'de mizah öyküleri kitabı olan ilk ve tek kadın mizah yazarı unvanını kazanmış. Kitaba ismini veren İster Mor İster Mavi ve Varoşların Feministi gibi birkaç öykü dışında, öykülerin geneli büyük bir ustalıkla sanki bir erkek kalemiyle yazılmış izlenimi veriyor. 
Kiralık Kurban, Dedektiflik Bürosu, Hızar Gibi Çocuk, Nazım Hikmet'in Soyadı, Gazeteci Dediğin Biraz Yırtıcı Olmalı, Etliye Sütlüye Karışmadan, Gazetekolik, Yönetici Adayı Osman, Cımbız Şako, Temizlik suçlusu, Örgüt Şifresi, İki Ayaklı Hayvanlar isimli öykülerinde yer aldığı kitapta beni en çok "Hızar Gibi Çocuk" taki Hızar'ın, komşusu Muhittin Amcasıyla ondan yaşça hayli küçük olan Nilgün ablasına emaneten bırakılmasıyla oluşan diyaloglar güldürdü. Gazetecilik geçmişimden dolayı, fakülteden yeni mezun olmuş genç ve idealist bir gazetecinin, ses getiren haberler, yazı dizileri yazmak isterken gurme olma hikayesi ve gurmeliği bırakmak istediğini belirten son yazısı bir hayli dikkat çekiciydi. Cımbız Şako hikayesinde ise günümüz siyaset sisteminin işleyiş sistemine esprili bir dille eleştiri getirilmiş.

Mizah öyküleri kitabında "İster Mor İster Mavi" hikayesini pek beğenmediğim için (kadın naifliği ve düşüncesiyle mükemmel bir isim olabilir, bu düşüncem erkek bakış açısıyladır) başka bir öykünün adı yada daha genel bir isim kitaba daha çok yakışabilirdi.
Yüzde doksanını gülerek ve eğlenerek okuduğum Canan Tan'ın bu kitabına 5 üzerinden 5 yıldız veriyor ve onun deyimiyle Alın, okuyun, Pişman Olmazsınız sözleriyle yazımı sonlandırıyorum...
İster MOR İster MAVİ
Canan TAN
DR
122 Sayfa
Puan
★★★★
Yorumlayan İsrafil BARAN

Farsça Dilbilgisi(Orta) Kitap Yorumu A.Jabbari

Farsça merakınız devam ediyor ve Dr. Ahmad Jabbari'nin giriş düzeyinde ki Farsça Dil Bilgisi Kitabı yeterli gelmediyse yeterli olgunluğa eriştiniz demektir. 
Başlangıç seviyesinde ki kitabı zorlanmadan bitirdiyseniz yazarın Pelikan Yayınlarından yayınlanan Farsça Dil Bilgisi Orta Düzey kitabıyla çalışmalarınıza devam etmenizi öneriyorum.
Türk öğrenciler için orta düzeyde hazırlanmış kitapta Metin, Gramer, Konuşma Dili, Çalışmalar, Şiir ve Test yer alıyor. Giriş düzeyindeki kitaba nazaran içeriği biraz daha yoğunlaştırılmış eseri farsçanızı geliştirmeniz açısından tavsiye ediyorum.
Farsça diliyle ilgili hiçbir bilginiz yok ve bu dili öğrenmek istiyorsanız mutlaka bu kitapla işe başlamalısınız. Bu kitaptan sonra çalışmanıza 
Farsça Dilbilgisi Kitabı, Dr. Ahmad Jabbari
Farsça Dilbilgisi Kitabı, Dr. Ahmad Jabbari
Farsça Dil Bilgisi 
Türk Öğrencilere Özel
(ORTA DÜZEY)
Dr. Ahmad Jabbari
Pelikan Yayıncılık
230 Sayfa
Puan
★★★★
Yorumlayan İsrafil BARAN

Farsça Dil Bilgisi Kitap Yorumu Ahmad Jabbari

Kuranı Kerim okuma bilginiz varsa üzerine birkaç harf daha ekleyerek Farsça Alfabeyi kolaylıkla öğrenebilirsiniz. Farsçayı öğrenirken Türkçe ile ortak kelimeleri gördükçe şaşıracaksınız.
Birkaç kelime Farsça bilgimizle İran'ı kuzeyden güneye rahatlıkla dolaştıktan sonra 2 haftalık seyahatimizin ardında yüzlerce kelime ve cümleyle Türkiye'ye geri dönmüştük. Farsça dilinin Türkçe ile binlerce kelime benzerliğini yerinde gördükten sonra hiçbir amacım olmadan, sadece merakten Farsça öğrenme kararı aldım.
Dr. Ahmad Jabbari'nin Farsça Dil Bilgisi Kitabı Türk öğrenciler için giriş düzeyinde hazırlanmış çok başarılı bir eser. Geçmişten Kuranı Kerim okuma bilginiz varsa üzerine birkaç harf daha ekleyerek Farsça Alfabeyi kolaylıkla öğrenebilirsiniz.
Kitapta Cümleler ile ilgili temel konular, Mastar, kökler, Zamanlar,Kipler, Türkçe okunuşu ve anlatımıyla çok sade bir dille sunuluyor. Kitabın sonundaki testler ve sözlük öğrendiklerinizi pekiştirmenize yardımcı olacaktır.
Farsça diliyle ilgili hiçbir bilginiz yok ve bu dili öğrenmek istiyorsanız mutlaka bu kitapla işe başlamalısınız. Bu kitaptan sonra çalışmanıza Farsça Dil Bilgisi Orta Düzey (Pelikan Yayınları) kitabıyla devam edebilirsiniz.
Farsça Dil Bilgisi Kitabı, Dr. Ahmad Jabbari
Farsça Dil Bilgisi Kitabı, Dr. Ahmad Jabbari
Farsça Dil Bilgisi 
Türk Öğrencilere Özel
(TEMEL DÜZEYİ)
Dr. Ahmad Jabbari
Siyasal Kitabevi
267 Sayfa
Puan
★★★★
Yorumlayan İsrafil BARAN

Kardeşimin Hikayesi Kitap Yorumu Livaneli

Kardeşimin Hikayesi, emekli mühendis Ahmet Arslan'ın kardeşi Mehmet Arslan'ın Beyaz Rusya'nın Borisov şehrinde ki Olga'la yaşadığı aşkın ve Podimo köyünde ki Arzu Kahraman cinayetinin sırlarının iç içe verildiği sürükleyici bir aşk romanı.
İstanbul'dan uzakta sakin bir yaşam sürmek isteyen Ahmet Arslan, kendine sakin bir yerleşke ararken Karadeniz kıyısında İstanbul'a iki saat mesafedeki Podimo köyünü keşfeder ve buraya yerleşir. Podimo (Binkılıç Beldesi Yalı Köyü)' nün sakinliğinde ansızın işlenen Arzu Kahraman'ın cinayetiyle köye gelen meraklı, genç ve bir o kadar da güzel gazeteci kızı meraklanmasını sağlayarak cinayetle ilgili bildiklerini, şüphelerini anlatmaya başlar.
Genç Gazeteci Pelin Soysal, köye asıl geliş amacı olan Arzu Kahraman cinayeti araştırmasını unutup emekli mühendis Ahmet Arslan'ın kardeşi Mehmet Arslan'ın Beyaz Rusya'nın Borisov şehrinde Olga'yla  yaşadığı aşk hikayesini günlerce dinler.
Romanı okurken bir yandan Arzu Kahraman'ı kimin öldürdüğünü merak ederken, diğer yandan da Mehmet Arslan'ın Olga'ya olan kara sevdasını ve kavuşup kavuşmadıklarını merak ediyorsunuz. Yazar yaklaşık onar sayfa bölümlerle Arzu ve Mehmet'in hikayelerine dönüş yapıyor. Her seferinde Arzu'nun katilini öğreneceğinizi sanıyorsunuz ama olay yarıda kesilip kardeşi Mehmet'in hikayesine geçiliyor. Tam Mehmet'in Olga'ya olan aşk hikayesi tamamlanacak derken hikayenin tadı damağınızda kalıyor ve tekrar Arzu cinayetiyle ilgili detaylara geçiliyor. Yazar arka kapak yazısında romanı "Karasevda (aşk), bir uçurumun kıyısında gözü bağlı yürümektir" sözüyle özetliyor ve detaya girmiyor. Hikaye o kadar güzel işlenmiş ki kitabı bir günde kolaylıkla bitirebilirsiniz. Kardeşimin hikayesi, Zülfü Livaneli'nin Serenad romanından sonra beğendiğim en güzel romanlarından birisiydi, o yüzden puan olarak beş üzerinden yıldızlı beş alıyor. Mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum.
Kardeşimin hikayesi romanından alıntı birkaç cümleyi sizlerle paylaşmak istiyorum;

Zenginlik insana ait bir özellik değil" diyorum."Para insanın doğal bir parçası değil; kaybolabilir, çalınabilir, soyut bir kavram, birtakım sıfılar... Zaten hayatta anlamlı olan değerler parayla sahip olunamayanlar. Kitap, çalışacak insan, eşya alabilirsin; ama bunlar bilginin, dostluğun, paylaşma duygusunun yerini tutamaz. Oysa zengin aptallar paranın çok önemli olduğunu sanıyorlar, bu yüzden de servetlerinin kendilerine ruhsal bir ayrıcalık, özel bir mutluluk getirmesini bekliyorlar. Bu mümkün olmayınca, içleri de boş olduğu için can sıkıntısı başlıyor. Konuşacak bir şeyleri olmadığı için tavla, kağıt oyunu falan oynayarak tahammül edebiliyorlar bu hayata ve birbirlerine. Veya işkolik oluyorlar, sanki kıtlık koşullarından kurtulmaları gerekiyormuş gibi işlere dalıyorlar. Onların yerinde olsam intihar ederdim.
Bazı kelebek türlerinin bir günlük ömrü, hücre bölünmesinin hızlı olmasından dolayı, insanın 80 yılına denktir. bu durumda 70 yaşında ölen bir insan mı daha uzun yaşar, 25. saatini gören bir kelebek mi?

Her insan bedeninin çürüyeceğini bilir ve bundan korkar. Ama çoğunun ruhu bedeninden önce çürür; nedense bundan kimse korkmaz.
İşte anahtar kelime bu; hayatın özü, büyük sırrı; olmazsa olmazı: Unutmak. Eğer unutmak diye bir şey olmasaydı, yaşamda olmazdı. İnsan, unutmadan hayatını sürdüremez. İnsanın en kötü yalanı, kendine karşı olanıdır. Denizler ötesine giden kişi yalnızca iklimi değiştirmiş olur, aklını değil.
Biz istesek bile seni yiyemeyiz, çünkü hepimiz ot yiyen hayvanlarız. Siz insanlar, et yiyen vahşi yaratıkları, kurtları, çakalları yemiyorsunuz. Onlar sizin kardeşleriniz. Niye bizim gibi kimseye zararı olmayan, sadece otla beslenen hayvanları yiyorsunuz da et yiyenlere dokunmuyorsunuz? Aranızda bir anlaşma mı var? Avcı avcıya ilişmiyor mu? Kurt, çakal, kaplan, köpek, kedi niçin sofranıza gelmiyor?
Kardeşimin Hikayesi
Zülfü Livaneli
Doğan Kitap
324 Sayfa
Puan
★★★★
Yorumlayan İsrafil BARAN

Arafat'ta Bir Çocuk Kitabı Yorumu

Zülfü Livaneli okumaya başlayacaksınız bu kitapla başlamamanızı tavsiye ederim, okumanız gereken ilk kitap bence Seranad.
Zülfü Livaneli'nin kitaplarının da olduğunu duyduğumda çok heyecanlamıştım. Livaneli kitaplarını okumaya Arafat'ta Bir Çocuk ile başlamanın bir hata olduğunu sonrasında okuduğum Serenad, Leyla'nın Evi ve Kardeşimin Hikayesi'ni okuduktan sonra anladım. Zülfü Livaneli okumaya başlayacaksınız bu kitapla başlamamanızı tavsiye ederim, okumanız gereken ilk kitap bence Seranad.
Kitabın konusuna gelecek olursak, Türkiye'nin Avrupa macerasının başladığı 1960'lardan ve 12 Mart 1971'den bu yana işçi ya da siyasi mülteci olarak Avrupa ülkelerine savrulan Türklerin (yer yer solcuların, koministlerin), yaşadığı sıkıntılar karamsarlıkla işleniyor. Kitapta mutsuz, hayal kırıklığına uğramış aldatılmış sıradan insanların sıradan günlerinden kesitlerin sunulduğu kısa hikayelere yer veriliyor.
Sıradan insanların hikayeleri çok ilgi çekici gelmedi, karamsarlık üzerine kurulu hikayelerin yer aldığı kitaba ve yazara saygısızlık olmasın diye sonuna kadar sabırla okudum. Livaneli'nin yazarlığa adımını ilk attığı dönemdeki eseri olduğunu düşünerek hikayelerde derinliği veremediğini düşüncesi oluştu. 
Boynuna nenesinin astığı mavi gözboncuğuna eliyle dokundu. Mavi gözlere karşı koruyacaktı onu. Unutmamıştı nerede olduğunu, ama çevresinde olup bitenlerden kopmuştu. Aydınlık bir gülümseme yayılmıştı yüzüne. Neredeyse kaşlarının üstünden başlıyordu saçları. Kıvrım kıvrım, güçlü, kapkara saçlardı. Gözleri de her şeye, her zaman şaşarak bakıyormuş gibi kocaman ve parlaktılar. Çoğu zaman, hele soğukta nemli gibi dururlardı.
Zülfü Livaneli
Arafat'ta Bir Çocuk 
Doğan Kitap
Sayfa 156
Puan
★★

Lüzumsuz Adam Kitap Yorumu

Lüzumsuz adam Mansur, sıradan insanları kocaman insanlar gibi içinde yaşatarak anlatıyor.
Hayattan hiçbir beklentisi olmayan yorgun bir adamın, evle birkaç sokak arasında gidip gelerek bomboş hayatından aldığı sev ve coşku hikayeye öyle güzel işlense de, bu kaliteli betimlemelere rağmen kitabın baş karakterine içinizden "boş gezenin boş kalfası" demekten alıkoyamayacaksınız.
Her gün dolaştığı sokakların kaldırım taşlarına kadar tek tek tasvir eden lüzumsuz adam Mansur, gezdiği sırada dükkanlardan birkaç saniye gördüğü insanlardan ilk izlenimlerinden derin derin bahsediyor. Kendisiyle tek başına kalabalık bir dünya oluşturan lüzumsuz adamın yaşadığı olaylar gerçek mi yoksa zihninde geçirdikleri mi tam emin olamıyorsunuz. Çok garip takıntıları olan lüzumsuz adam Mansur, sırf o limonlu seviyor diye dükkanında limon saklayan işkembeciyi, her gün merhabalaştığı yemişçi kadını, marangozu ve sevgilisi olan kalın bacaklı, yumuk elli yahudi kızı, küçük kızlara düşkünlüğü olan beyaz saçlı adamı, gazinodaki kadınlar gibi sıradan insanları kocaman insanlar gibi içinde yaşatarak anlatıyor.
İnsan içine karışmaktan sürekli kaçan lüzumsuz adamı okuduğunuzda sürekli bir olay olsa da bu kitabı okuduğuma değsin deseniz de kitabın sonuna kadar beklentilerinizi karşılayacak bir olay olmuyor. Sait Faik Abasıyanık'ın 1948 yılında yayınladığı eserinde yazara o yıl şiroz teşhisi belki bu eserini olumsuz etkilemiş olabilir. Kısacası lüzumsuz adamın iç dünyasını yansıtan bu kitabı okumasanız da çok şey kaybedeceğinizi düşünmüyorum.
Lüzumsuz adam kitabından bazı alıntıları sizlerle paylaşıyoruz;
Kimdir bu sokakları dolduran adamlar ? Bu koca şehir, ne kadar birbirine yabancı insanlarla dolu. Sevişmeyecek olduktan sonra neden insanlar böyle birbirlerine giren şehirler yapmışlar ? Aklım ermiyor. Birbirini küçük görmeye, boğazlaşmaya, kandırmaya mı? Nasıl birbirinden bu kadar ayrı, birbirini bu kadar tanımayan insanlar bir şehide yaşıyor?
Bir ara ne düşündüm bilir misiniz? Şu bizim dükkânla evi satayım. o sazlı gazino yok mu hani, söz açtığım? Orada dışarı siparişlerini gören kız vardı ya hani alnı dar olanı onu metres tutayım. bir sene sonra da öleyim. Bineyim bir boğaziçi vapuruna günün birinde. Bebek'le arnavutköy önlerinde arka taraftaki oturduğum kanapeden kalkayım, etrafıma bakayım; kimseler yoksa, denizin içine bırakıvereyim kendimi. 
Lüzumsuz Adam
YKY
88 Sayfa
Puan
★★
Yorumlayan İsrafil BARAN

Leyla'nın Evi Okuyucu Yorumu

Bosnalı Abdullah Avni Paşa ailesinin kızı Leyla'nın evini kaybetmemek için verdiği mücadele ve birbirini hiç tanımayan 3 ayrı kişinin hikayesi...
Bosnalılar Yalısı'nda Cumhuriyet döneminden başlayarak günümüze kadar gerçekleşen olayları anlatan romanın başrolü Leyla'nın evini kaybetmesi hikayesiyle birlikte  
birbirini hiç tanımayan ve farklı dünyaların insanları;  Ali Yekta Bey, Oğlu Ömer, Gelini Necla, Leyla'nın çocukluktan yetiştirdiği Gazeteci Yusuf ve onun kız arkadaşı Roxy (Rukiye)'nin Bosnalılar yalısı ve Cihangir'de kesişen öyküsünü anlatıyor. 
Zülfü Livaneli'nin Serenad kitabından sonra bu kitabın dili, akıcılığı biraz daha yavaş geldi. Hikayeye Roxy (Rukiye)'nin girişiyle kitap daha da ilgi çekici olmaya başlıyor. Remzi kitabevinin basımıyla kitap kapağında bulunan genç kız çizimi kahramanın genç kız olduğu algısı oluşturuyor. Bosnalı Abdullah Avni Paşa ailesinin kızı Leyla'nın yaşlılık dönemini ele alan kitap, sıkıcı olmayan bir anlatımla Leyla'nın genç kızlık dönemine geçiş yaparak aklınızdaki birçok soruya cevap veriyor.
Leyla'nın Evi, Zülfü Livaneli
Kitabın ilk 150 sayfasında cumhuriyet dönemine sık sık geçiş yapıldığı için sıkılsanızda, hiçbir yerde bulamayacağınız insan hikayelerine tanıklık etmek istiyorsanız sabırla kitabı bitirmeye çalışmalısınız.
Kitap okuma alışkanlığı olmayan birisiniz ve romanıda kısayoldan tamamlamak istiyorsanız 251.sayfadan itibaren 20 sayfayı okursanız Leyla'nın akıbeti ve hikaye hakkında direk neticeye ulaşabilirsiniz.
Kitabı bitirdiğinizde kentlisi, köylüsü, zengini, yoksulu, bankacısı, gazetecisi, dindarı her alanda insanın hikayesine tanıklık edeceksiniz ve iyiki bu kitabı okumuşum diyeceksiniz.
Leylanın Evi
Zülfü Livaneli
Doğan Kitap
271 Sayfa
Puan
★★
Yorumlayan İsrafil BARAN

Dostoyevski: İstanbul Bizim Olacaktır

Ünlü Rus Yazar Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, dünyanın en önemli yeri "yeryüzünün merkezi" olarak ifade edilen Haliç ve İstanbul'un Yunanlılara bırakılmasını hazmedemiyordu.
Rusya gibi büyük bir ülkenin ünlü bir limana ve körfeze sahip olan bu şehre sahip olması gerektiğini düşünüyordu.

Leyla, bir kış günü evinde Dotoyevski'nin günlüklerini okuyordu. İstanbul'la ilgili cümlelere takıldı. "Demek en büyük yazarlarda bile böyle bir bakış olabiliyor." diye düşündü.
Şöyle yazıyordu Dostoyevski:
"Haliç ve İstanbul bizim olacaktır... İstanbul'un Yunanlıların mirası olduğunu kabul etmek asla mümkün değildir. Dünyanın en önemli yer olan İstanbul, sadece Yunanlılara bırakılamaz, ayrıca onlara büyük gelir. İstanbul'un bizim olması gerektiğinin nedeni ne ünlü bir limana ve körfeze sahip bulunması, ne "yeryüzünün merkezi" olması, ne de kapandığı evinde artık boyu tavana değeni denizlerin, okyanusların özgür havasını içine çekmek için enginlere açılmak isteyen Rusya gibi bir deve gerekli olduğu bakış açısıdır." (1)

Petersburgulu büyük yazar bundan sonra İstanbul'u almak için sebepler sıralıyor, şehrin Türk buyruğundan kurtarılması yönünde dil döküyordu ama bundan sonrası Leyla'nın pek ilgisini çekmedi...

Boğaz'ı almak isteyenler sadece Dostoyevski de değildi. Ne zaman yabancı kitapları karıştırsa, karşısına hemen İstanbul'u ve Boğaz'ı zaptetme istekleri çıkıyordu... (2)

(1) Bir Yazarın Günlüğü, Çeviri: Kayhan Yükseler, YKY
(2) Leylanın Evi, Zülfü Livaneli Sayfa, Remzi Kitabevi

Ustasına Sudoku Kitabı Yorumu

1'den 9'a kadar olan sayıları her satırda ve her sütunda birer kez kullanmak koşuluyla oynanan, kolay gibi görünüp belli bir zamanınızı alan, ancak buna rağmen beynin düşünsel açıdan gelişmesine yardımcı olan ve tüm dünyada gittikçe ilgi odağı olan bir zeka oyunudur. 
Sudoku tüm dünyada oynanmakta olan Japon kökenli popüler bir oyundur. Sudoku terimi Japoncada "sayılar tek olmalı" anlamına gelen sözcüklerin kısaltmasıdır. Her yerde ve tek başına oynanabilir. Dinlendiricidir, keyif verir, zihin fonksiyonlarının dinç kalmasına olumlu katkısı vardır.

Yazar: Çağatay Güler
Yayınevi: Efil Yayınevi Yayınları
Fiyatı: 6,50 TL

Çocukluk Sırrı Okuyucu Yorumu Adem Güneş

Pedagog Adem Güneş, mesleğini kendi deyimiyle kısaca "çocuk mühendisi" olarak tarif ediyor.
Çocukluk sırrı kitabında, her çocuğun ruhuna Allah (cc)'ın kişilik ve karakteristik özelliğini yerleştirildiğini ifade eden Güneş, bu durumu "çocukluk sırrı, fıtrat, karakter" olarak isimlendiriyor. Erken çocukluk dönemindeki çocukların olmalarını istediği gibi bir çocuk olarak yetiştirmek yerine fıtratının ortaya çıkmasını izin verilmesi gerektiğini öğütleyen kitapta yazar Batı ve Anadolu Pedagojisini çok güzel örneklerle karşılaştırıyor.
Batı pedagolojisinde öne çıkan bencillik ve geri planda tutulan duygusallığı örneklerle anlatan yazar her pedagolojinin bulunduğu coğrafyaya göre doğru olduğunu söylüyor.
Anadolu pedagolojisinin can damarı çocuğun sükûnet içinde hareket etmesi için evin içinde sükûnet ortamını sağlanması gerektiğini savunan yazar, ebeveynlerin çocuğun hızına ayak uydurarak yavaş ve hissederek yaşaması sağlaması gerektiğini vurguluyor.
Kimi çocuk Ömer (ra) fıtratındadır. Güçlü bir iradesi, sert bir yapısı vardır. Ondan bu özellikte davranışlar çıkar. Kimi çocukta Osman (ra) fıtratındadır. Konuşurken yanakları kızarır, hayâ eder. Ondan da edep ve hayâ içeren davranışlar çıkar. Her çocuğun içinde gizlenmiş şifreler o çocuğun ilerde nasıl bir insan olacağının, kim olacağının cevabıdır. Anne-babalar Ömer fıtratındaki çocuktan Osman gibi davranmasını bekleyemez. Eğer bunu isterse çocuğun sırrına göre davranmadığı için onun kişiliğini bozar. Sonunda bu çocuktan ne Ömer nede Osman olur. Her ne kadar anne baba ben onu eğitmeye çok çalıştım dese bile aslında kendi hedeflerine göre onun Ömer olmasına çalışmıştır.  Fıtratına ters eylemler beklediği için kişiliğini de bozmuştu.
Anne ve babaların yanı sıra çocuk sahibi olmayı düşünenlerin dahi okuması gereken örnek bir eser. Yeni nesili doğru bakış açısıyla yetiştirebilmek için rehber niteliği taşıyan bu eseri mutlaka okumanızı tavsiye ediyoruz.

Mustafa Kemal'in Uçakları Okuyucu Yorumu

Mustafa Kemal'in Uçakları Türkiye'nin Uçak İmalat Tarihi kitabı, Vecihi Hürkuş, Nuri Demirağ, Selahattin Alan gibi uçak sanayimizin önemli isimlerini de bizimle tanıştırıyor.
Mustafa Kemal'in Uçakları kitapCumhuriyetin ilk yıllarında "İstikbal göklerdedir!" sloganıyla başlayan çalışmalar, yeni bir ülke olan Türkiye'de bir uçak sanayi oluşturdu.Peş peşe açılan fabrikalar, model model üretilen uçaklar, yapılan denemeler ve sonunda ilk dışsatım. Bugünden baktığımızda inanmakta zorluk çektiğimiz bir durum; yurtdışına uçak satmışız.
Sonraki yıllarda bu üretimi geliştirmemize engel oldukları gibi, biz yapamayız, biz beceremeyiz duygusu o derece aşılanmış beyinlerimize, kimsenin bir vida sıkmak için yerinden kalkıp tornavida alacak heyecanı kalmamış. Yanlışlıkla biri "ben yapabilirim" dese, yüzüne tokat gibi aşağılayıcı sözleri vurur, hevesini kırarız adamın. Herkes haddini bilsin!..
Oysa uçak sanayimiz gelişmeye devam etseydi, zamanla oluşturacağı yeni sanayilerle bugün çok farklı bir ülke olabilirdik. Çünkü toplumlar üreterek zengin olur, refaha ulaşırlar. Kahvehanelerde okey oynayarak değil, dedikodu yaparak değil, her yere sadece beton dökerek değil, üretmediğin arabalarla hava atarak değil...
İşte bu kitap, Vecihi Hürkuş, Nuri Demirağ, Selahattin Alan gibi uçak sanayimizin önemli isimlerini de bizimle tanıştırıyor. Bu dönemi iyi anlamak gerekir ki, geleceği daha doğru şekillendirebilelim.

"MUSTAFA KEMAL'İN UÇAKLARI, Türkiye'nin Uçak İmalat Tarihi (1923-2012)" 
İsmail Yavuz
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Temmuz 2013, 256 sayfa,  19 TL

Yorumcu Bandırma Gezi

Erken Kaybedenler Okuyucu Yorumu

Kitap okumayı sevmeseniz de içerisinde ki çocukluk anılardan birisi mutlaka ilginizi çekecek, sizi geçmişteki mutlu günlerinize götürecek.
Okuma alışkanlığı kazanmamış birisi olarak Emrah Serbes'i kütüphanede iade masasında duran Erken Kaybedenler kitabıyla tanıdım. 
Bir çocuğun dilinden, masum ve yer yer komik cümlelerle yazılmış Erken Kaybedenler kitabında Annemin son ölümü, Zannettiğin gibi değil, Korhan Ağbi'nin kardeşi, Denizin çağrısı, Cahide, Üst Kattaki Terörist, Alçakgönüllü Arzular, Kimi Sevsem Çıkmazı gibi öykülerle her yaştan çocuğun başından geçmiş birbirinden güzel anılar yer alıyor.
Kitap okumayı sevmeseniz de içerisinde ki anılardan birisi mutlaka ilginizi çekecektir. Çocukluk döneminde yaşanan anılarda kimisi sevdiği komşu kızını, kimisi kaybettiği anısını, kimisi babasının kayıplarını, kimisi ise üst kattaki terörist zannettiği komşusunu anlatıyor.
Yazarın hikayeleri çocuk dili anlatımından dolayı kitap her yaştan kesime hitap ediyor. Kitabı bitirdiğinizde yüzünüzde tatlı bir gülümsemeyle birlikte her okuyucu gibi çocukluk dönemine gidecek ve o mutlu günlerinizi özleyeceksiniz. 
Beni en çok etkileyen, abisi şehit olmuş bir çocuğun üst katta oturan çocukları terörist zannedip intikam planları yaparken hikayenin sonunda kendisini onlarla birlikte katıldığı eylemde polise söylediği söz oldu;
"Biber gazı sıkmanıza gerek yok arkadaşlar zaten yeterince duygusal insanlar"
Erken Kaybedenler Kitabında diğer unutulmaz kısımları sizler için derledim;
Durup dururken, ”En mutsuz olduğun gün hangisiydi?” diye sordu. Aslında soruyu kendisine sormuştu galiba. Kibarlık olsun diye önce benim cevabımı öğrenmek istemişti. En mutsuz olduğu gün, teyzesinin düğününün olduğu günmüş. Damatla gelin gidince, yalnız kalınca...
”Teyzem evleneli altı ay oldu. Hâlâ düğünden sonra nasıl ağladığımı anlatıp gülüyorlar. İnşallah çocukları olmaz. Her akşam Sübhâneke okuyorum.”
”Neden?”
”Çocukları olmasın diye. Ayet-el Kürsi’yi de ezberleyeceğim, o daha etkiliymiş"....  :) 
Babam fabrikadan aldığı maaşının yarısıyla yirmi sene boyunca taksit ödeyip İnan Yapı Kooperatifi’nden bir daire sahibi oldu. Taksitlerin bittiği ay deprem oldu, ev yıkıldı. Tek yumrukla nakavt. Her zaman böyle olur. Mutlu olmak için bir sürü faktörün bir araya gelmesi gerekir. Mutsuzluk için tek neden yeter.
Bu hain, aşağılık dünyanın gemisi batarken gururla gülümseyebilenlere ne mutlu! Ne mutlu aşkları yüzünden haysiyetlerini kaybetmeyi göze alabilen adamlara!
Ama yapamadım. Neden? Çünkü büyüdükçe arzularım küçüldü, șașkınlıklarım küçüldü, beklentilerim küçüldü. Büyüdükçe öyle küçüldüm ki içimde tașacak bir șey kalmadı. Büyümenin bir bedeli varsa iște bu, yarım metre uzadım, yirmi kilo aldım ve dünyadan vazgeçtim.
Sonuçta sevilen her kadın güzel bir şarkıdır, bütün sözlerini hatırlayamazsın belki ama melodisi aklında kalır.
- Apartman girişindeki lambayı sen mi kırdın Bülent?
+ Hangisini?
- Otomatik yanan, sensörlü lamba.
+ Hayır.
- Komşu görmüş, yalan söyleme. Süpürge sapıyla kırmışsın dün gece.
Önüme baktım.
"Neden kırdın?"
Cevap yok
"Hasta mısın evladım? Söyle bana, neyin var, neden kırdın lambayı, yapma böyle."
"Kırdımsa kırdım, ne olacak! Çok mu değerliymiş?"
"Lamba senden değerli mi evladım, lambanın amına koyayım, lamba kim? Yöneticiye de dedim. Lambanızı sikeyim, kaç paraysa veririz. Sen değerlisin benim için."
"Beni görünce yanmıyordu baba."
"Nasıl ya?"
"Görmezden geliyordu, yanmıyordu. kaç sefer yok saydı beni."
"E beni görünce de yanmıyordu bazen, böyle el sallayacaksın havaya doğru, o zaman yanıyor."
"Hadi ya! Sahiden mi?"
"Evet. Ucuzundan takmışlar. Bizimle bir alakası yok!"
Babama sarıldım, yıllar sonra.
Rastgele bir numara çevirdim, genç bir kız açtı.
“Pardon devlet memuru musunuz?”
“Sapık mısın?”
“Hayır. Memur musunuz?”
“Değilim.”
“Güzel. Ben sapık değilim siz de memur değilsiniz. Peki o zaman bu şehrin en işlek caddesi neresi acaba? Herkesin bir gün mutlaka geçeceği cadde.”
“Ne bileyim, İstiklal Caddesi herhalde. Sen kimsin?”
“Bu hayatta rastgele çevirdiği telefon numaralarında karşısına çıkan seslerden başka kimsesi kalmamış biriyim. Belki de ben senin şuuraltınım.”
“Kaç yaşındasın sen?”
“Beni boş ver. Konu ben değilim ki. Hiçbir zaman da olmadım. Asıl sen kimsin? Senin heyecanların neler, tutkuların neler, hayal kırıklıkların neler? Şu hayatta başın sıkıştığında ilk kimi ararsın? Seni karşılıksız seven insan kimdir, ne halt yersen ye seni bağrına basacak insan kimdir? Eğer böyle biri varsa bu akşam onu ara, halini hatrını sor bu vesileyle. Yoksa sen de bir gün benim gibi yapayalnız kaldığında, ufacık bir şeyi danışmak için bile arayacak kimseyi bulamazsın. Bu sözlerimi harcanmış yıllarımın manifestosu olarak kabul edebilirsin. Çünkü büyük bir tecrübeyle konuşuyorum, tecrübe ıstıraptır güzelim ve zannettiğinden çok daha fazla ıstırap çektim. İstersen sonra yine araşalım, daha 64 dakika bedava konuşma hakkım var çünkü.
Yazar: Emrah Serbes
İletişim Yayıncılık - Çağdaş Türkçe Edebiyat Dizisi Fiyatı: 12.87 Sayfa Sayısı: 143
Baskı Yılı: 2009 Dili: Türkçe
Yorumlayan İsrafil BARAN

Japon Yapmış Okuyucu Yorumu Onur Ataoğlu

Tokyo Büyükelçiliği'nde üç yılda kadar görev yapan Onur Ataoğlu, yaşadığı bu toplumu gözlemleyerek izlenimlerini bizimle paylaşmış. 
Japonya'nın coğrafyası, iklimi, tarihi, halk kültürünü ve inancını inceleyip bize hoş sohbet bir dille anlatmayı başarmış. 
İnsanların davranış biçimlerini, düşüncelerini ve duygularını zaman zaman kendi kültürüyle, yani Türk kültürü, düşüncesi ve duygusuyla karşılaştırarak anlatırken de ilginç saptamalarda bulunmuş.


Bir ada ülkesi olması nedeniyle, çok uzun zaman kendi içinde kaplı kalan bir toplum, ardından amerikalıların kapıya dayanması, sonra atom bombaları ve teknolojide varılan üst seviye.. İncelenmesi gereken bir toplum oldukları kesin. Ayrıca tarihten gelen yakınlaşmalarımız da var. Ertuğrul Fırkateyni'ni biz çoktan unuttuk gitti, ama onlar hala unutmadı.

Japon toplumuna ve kültürüne olan ilgimi derinleştiren harika bir çalışma. Akıcı ve eğlenceli bir dille anlatılmış olması da ayrı keyif.. Japon Yapmış!..

"JAPON YAPMIŞ"  Onur Ataoğlu
Çınar Yayınları, Ekim 2010, 216 sayfa,  14 TL

Yorumcu Bandırma Gezi
  

Japon Yapmış Türk Gezmiş Okuyucu Yorumu

Onur Ataoğlu, Japon toplumunu ve kültürünü anlattığı bu üçüncü kitabında bu kez bir gezgin gözüyle izlenimlerini yazıyor.
Tokyo'dan başlayıp çıktığı yolculukları yine keyifli ve eğlenceli bir dille anlatıyor. Üstelik, yolculuk deyince aklımıza gelecek hemen her şeyden söz etmeyi de ihmal etmeden. Hızlı trenler, oteller, Japon kaleleri, tapınaklar, lezzet durakları...
Bu kitabı okuduktan sonra Japonya'yı gezme isteğim arttı. Bunun kısa sürede yapabilecek biri değilim, böyle bir ekonomik gücüm yok. Bu gün için yapabileceğim şey, kitapta anlatılan yerleri Google Earth üzerinde gezmek. Fuji Dağı'na bile tırmanabilirsiniz.

"JAPON  YAPMIŞ TÜRK GEZMİŞ"  Onur Ataoğlu
Çınar Yayınları, Ekim 2013, 224 sayfa,  13 TL

Yazar Bandırma Gezi