The Most/Recent Articles

Osman Aytekin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Osman Aytekin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Alper Paksoy'un Kök Kelimelerin Serüveni Kitabına Dair

Alper Paksoy'un Kök Kelimelerin Serüveni Kitabına Dair

Alper Paksoy'un “Kök Kelimelerin Serüveni” isimli kitabı okuyucuları kelimelerin yolculuğuna çıkarıyor. Dil bilimi, etimolojisi üzerine yazılan bu tür kitaplar biraz da akademik bir görüntü verdiğinden genelde sıkıcı olur. Ancak yazar, ele aldığı bir kelimeden başka kelimelere geçişle, yer yer de kelimelerin hikâyelerine değinerek, metnine biraz da espri katmış. Bu haliyle kitabı daha rahat okunmasını sağlamaya çalışmıştır. “Kök Kelimelerin serüveni” kitabında kelimelerin gerek öyküsü gerek kullanılışından kaynaklanan yanlış anlamalara dikkat çekmiştir.

Osman Aytekin / Okuyorum.org

Ben İsmet Özel Şair Bir Portre Denemesi

Ben İsmet Özel Şair Bir Portre Denemesi, Reşit Güngör Kakan,

“Ben İsmet Özel Şair…”kitabı kitap ön kapağında da belirtildiği gibi bir portre denemesidir. Deneme yazılarıyla öne çıkan Reşit Güngör Kakan dört bölümden oluşan bu eserinde şair İsmet Özel’in hayatı, şiiri, yazıları ve bunlara paralel olarak mücadeleci yanlarını kaleme almış. Reşit Güngör Kalkan’ı tebrik ediyorum. Kitap Özel’in ailesi, mücadelesi, eserleri ve fikirleri açısından bilgi verici ve önemlidir.

Osman Aytekin / Okuyorum.org

Uykusuzlar Devrimci Bakış Açısıyla Kadın İdeolojisini Sorguluyor

İnci Aral “Uykusuzlar” hikâye kitabında toplumsal değişimi ve bu değişimin bireyler üzerindeki etkisini, savrulmalarını konu ediniyor. “Uykusuzlar” da devrimci bir bakış açısıyla kadın ideolojisini de anlatıp sorguluyor.

uykusuzlar, inci aral, kitap
İnci Aral, "Tarih tek tek insanlara bakmaz. İnsanların acılarını tarih anlatmaz, edebiyat anlatır. İnsanın kendini keşfetmesi, neye sahip olduğunu ve onunla neler yapabileceğini anlaması gerekiyor”, diyor. Bu bakış açısıyla “Uykusuzlar” bir anlamda örtüşüyor.

“Uykusuzlar” öykülerinde; Sevinçleri, gelecek düşleri, umutları yara alan insanlar, hüzünle bekleyişler, yalnızlıklar, kaygı ve korkular içinde aşkın sıcaklığında yaşama tutunma çabaları bir umut olarak karşımıza çıkıyor.

Kitapta yedi hikâye bulunuyor: Mor Damga, Mehmet Kaptan, Karanfil Saksılarda, Karanlığa Kumru Nakışıdır, Ağrılı Kapısında Gecenin, Kıyıda ve en uzun hikâyesi olarak da “Güz Yaprağı”.

Kitap tanıtım yazısından: “İnci Aral her zamanki akıcı, şiirsel anlatımı ve toplumsalla bireyseli iç içe kavrayan yazarlığıyla bitmemiş bir baskı döneminin ürkütülmüş, ezilmiş insanının ruh ve beden acılarına eğiliyor.”

Kitap rahat okutuyor. Akıcı, şiirsel bir dil hâkim. Yazar İnci Aral kimi an zevkle, kimi an da hüzünle, sevgiyle bir yolculuğa çıkarıyor. Bu yolculukta okuru düşündürüyor, sorgulatıyor. Kitap bir yönüyle hayata karşı ideolojik, devrimci bir mücadele ve savaş düşüncesini hissettirir. Kültürel duyarlılıkla yazılmış özlemlerle tutkularla hayata tutunma çabasıdır.

Osman Aytekin / Okuyorum.org

Aşk Medeniyetine Yolculuk Okuyucuları Şuurlu Olmaya Davet Ediyor

Aşk medeniyeti; sevda ve dava şuuru, bu uğurda özlemleri diriliş muştusunu yüreğinde duya duya dile getiren bir kelam ve kalem erbabının denemelerinden oluşmuş. Ahmet Sezgin’in Aşk Medeniyetine Yolculuk isimli kitabı, “Aşk Medeniyetine Yolculuk ve “Nerdesin Ey İnsanlık” başlıklı iki bölümden oluşuyor. Kitapta tanınmış yazar, düşünür ve gönül adamlarının billurdan damlalar mesabesindeki fikirlerinden istifade edilmiş.

Türkçe duyarlılığı olduğu kadar tarihe de değer verilmesi, sahip çıkılmasını gerektiğinin de altını çizen Sezgin, “Birini yüceltmek için diğerini aşağıla mantığını terk etmek; tarih, “övgü ve sövgü kitabı” olmamalıdır. Zulüm nerden ve kimden gelirse gelsin daima zalime karşı mazlumun yanında olabilmek gayretidir”, demekle de insani değerler, adalet ve vicdana da seslenmiş oluyor.

Aşk Medeniyetine Yolculuk okuyucuları kendi değerlerini bilmeye, sevmeye, saygıya, anlamaya, incelikleri görmeye en önemlisi de şuurlu olmaya davet ediyor. Kitapta birbirinden güzel incelikli denemeler bulunuyor. Bunlardan bazı başlıklar: “Özgürlüğümüzün Sembolü Bayrağımız”,”Mutluluğun anahtarı Denge”, “İçimizdeki Kaf Dağına Yolculuk”, “Edep Yâ Hu”, “Türkçenin Ferydı”, “Kamus Namustur”, “Kelimelrin İsrafı ve Bozulan Dengesi”, “Erdemli Bir Nesil Yetiştirmek”, “Taassup ve Hakikat.”

Kitapta yer alan “Taassup ve Hakikat” isimli deneden bir bölüm alıyoruz:

“Müslümanlar, zanlarını, kanaatlerini, kişisel görüş ve yorumlarını “tek hakikat” gibi, “din” gibi algılanmamalı ve başkalarına da dayatmamalıdır. İnsanlar mensup oldukları grupları “hakikatin tek temsilcisi”, bağlılık duydukları kişileri de “peygamber” gibi görmemelidir….

Kayıtsız şartsız teslimiyet ve itaat anlayışı, hem Müslümanların bağlı olduğu hakikate zarar verir hem de İslam kardeşliğine halel getirir.”

Ahmet Sezgin Beyi kitaplarından dolayı tebrik ediyoruz. Emeğine,kalemine sağlık.

Osman Aytekin / Okuyorum.org

Hıristiyan Türkler ve Papa Eftim Kitap Yorumu Foti Benlisoy-Stefo Benlisoy

Hıristiyan Türkler ve Papa Eftim Foti Benlisoy-Stefo Benlisoy
Hıristiyan Türkler ve Papa Eftim Foti Benlisoy-Stefo Benlisoy
Biraz da gündemin dışına çıkalım. Foti ve Stefo Benlisoy'un yazdıkları "Türk Milliyetçiliğinde Katedilmemiş Bir Yol 'Hıristiyan Türkler ve Papa Eftim' kitabını okuyorum. Kitap oldukça zengin bir içeriğe sahip. Bu araştırma inceleme kitabı maalesef başlı başına objektif kalınamamış ve yanlı olarak yazıldığını düşünüyorum. "Türklerin Anadoluyu istila ettiklerinde Yunanca konuşanların dillerini kesme tehditlerinden söz etmış!... Kitap kapağındaki fotoğraf Nevşehir Derinkuyu İlçesindeki Üzümlü Kilise önünde dini ayini göstermektedir. Türkler eğer öyle bir girişimde bulunsalardı sözünü ettiğim kilisenin icinde bulunan bir mermerin üzerine Yunanca yazıya müsade etmezlerdi. Kitap;Orta Anadolu da yaşayan yer yer (bir kısım) Karamanlıların yani Türkçe konuşan,Türkçe dua eden Rumların yani Hıristiyan Türklerin aslında Türk değil Yunan oldukları gayretini gütmektedir. Mübadele şartları gereği Karamanlılar yerlerinden Yunanistan'gönderildi. Bu mübadele birçok nedene dayanmakla birlikte en önemli tezlerden biri Yunanistan da o yıllarda zulüm gören Müslümanların durumu diğer bir diğer tez de Yunanlıların Anadolu'yu işgali sırasında Karamanlı olmayan Rumların taşkınlık yaparak Yunan işgaline destek vermeleridir. Kitabın yazarı zaten bu konuda Türkleri istilacı olarak nitelendirmek de yanlı tutumunu ortaya koymuştur.
Yorumlayan: Osman Aytekin



Kapadokyalı Yazar Aytekin’in Mutluluk Rüzgârı kitabı çıktı

Kapadokyalı Yazar Osman Aytekin’in ‘Mutluluk Rüzgârı’ öykü kitabı Kırmızı Leylek yayınlarından çıktı. 
Kapadokyalı Yazar Aytekin’in Mutluluk Rüzgârı kitabı çıktı
Kapadokyalı Yazar Aytekin’in Mutluluk Rüzgârı kitabı çıktı
Değerler eğitimi kapsamında hikâyeler yazan yazar Osman Aytekin ‘Mutluluk Rüzgârı’ isimli kitabında; mutlu bir ailede yetişen Bilge ile sorunlu bir ailenin çocuğu Sinan’ın hayatından kesitler sunuyor. Gazeteci yazar ve ressam Osman Aytekin kitapla ilgili olarak, “hikâye kitaplarımın kahramanları çocuklardır. ‘Mutluluk rüzgârı’ isimli kitabımdaki öykü, bazı hikâyelerimde de olduğu gibi okul, öğrenci, öğretmen ve veliler arasında gelişen olay örgüsüyle biçimlenmektedir. Hikâyelerimde büyükler model olarak alınmakta ve çocukların davranışlarını sevgi, saygı içerisinde şekillenmesine dikkat çekilmektedir.” dedi. Yazarın bu kitapla birlikte deneme, inceleme araştırma, çizgi roman, hikâye, çocuk hikâyeleri, roman olmak üzere on altı kitabı bulunuyor. 
OSMAN AYTEKİN KİMDİR? 
20 Ocak 1959 Derinkuyu (Nevşehir) doğumlu ve Nevşehir Lisesi mezunudur. Emekli Memur. Evli ve üç çocuk babasıdır. İlk yazısı 1984 yılında Yeni Düşünce Gazetesi’nde yayınlandı.  Hikâyeleri antolojilerde yer aldı. Yazı ve desenlerinin yer aldığı bazı dergiler: Türk Edebiyatı, Erciyes, Genç Kardelen; bu dergide bir dönem Yazı İşleri Müdürü olarak görev yaptı. Kültür ve sanat dergilerinden Kültür Ajanda, Yesevi, Erciyes dergilerinde yazmaktadır. Hergün, Ortadoğu, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Gündüz, Milli Gazete’de haftalık köşe yazıları yazdı. Kişisel resim sergileri açtı, karma resim sergilerine katıldı. Kitap kapağı çalışmalarında bulundu. “Osman Aytekin’in Harman Zamanı Adlı Öykü Kitabının İncelenmesi” adıyla lisans bitirme tezi hazırlandı. Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen Nevşehir Kültür ve Tarih Sempozyumu-2’de (2016)  Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü öğretim üyelerinin sunduğu “Nevşehirli Ressamlar” tebliğinde hayatı ve çalışmaları da yer aldı. Hikâyeleri antolojilerde yer aldı. Son yıllarda çocuk edebiyatına yöneldi.  Eserleri: Nefesimiz Gül Bahçesi (Denemeler, Makaleler, İncelemeler) 2000, Ozan'ın Şairliği (Şiir Tahlilleri) 2002, Dünden Bugüne Derinkuyu (Araştırma-İnceleme) 2006, Gül Baba ve IV. Murat (Çizgi Roman) 2009, Harman Zama-nı (Öykü) 2012, Kesişen Yollar (Roman) 2013, Buluşma, (Öykü) 2014,  İslam’ın Doğuşu (Çizgi Roman) 2015, Bahar Kokulu Ev (Çocuk Öyküleri) 2015, Bir Kış Günü (Çocuk Öyküleri) 2016, İyi ki Varsın (Çocuk Öyküleri), 2016, Kırk Mısra Kırk Desen (Şiir-Desen)2016, Sevgi Çiçekleri (Denemeler) 2017, Üç Arkadaş (Çocuk Öyküleri) 2017, Yeraltında Bir Şehir (Çocuk Öyküsü) 2019. Mutluluk Rüzgârı (Çocuk Öyküsü) 2020

Aytekin ve Baran köy okulunda söyleşiye katıldı

Derinkuyu Doğala Şehit Turan Damgacı Ortaokulunda yazar Osman Aytekin ile İsrafil Baran kitap üzerine söyleşide bulundu, kitaplarını imzaladı.
Yazar Osman Aytekin etkinlikte yaptığı konuşmada, okuyan bir toplumun oluşmasında ilkokul öğrencilerinin okuma alışkanlığı kazanmaları için çocuk hikâyelerine yöneldiğini belirtti. 15 üzerinde edebi alanda kitapları bulunan yazar Osman Aytekin, yazmanın zor taraflarının da olduğunu ancak hikaye yazar olarak zorlanmadığını söyledi. Yazar İsrafil Baran da konuşmasında, daha önce gazetecilik yaptığını, gazetecilik yaptığı zamanlarda Kapadokya’yı daha iyi tanımaya başladığını ve ilginç hikâyeleri yazarak yazarlığa başladığını kaydetti. Baran, tarihi konularda hikâye yazmanın araştırma gerektirdiğinden bazı zor yanlarının olduğunu sözlerine ekledi. Okul Müdürü İsa Aslan da öğrencilere yaptığı konuşmada, “Bizler okul olarak okumaya önem veriyoruz. Okuma saatlerimiz var. Her gün öğrencilerimize yarım saat kitap okutuyoruz. Amacımız iyi öğrencileri geleceğe hazırlamak.” dedi. Söyleşi sonrası Aytekin ve Baran öğrencilere kitaplarını imzaladı. 


Kalbini Kaybeden Adam Yorumu Bestami Yazgan

Kalbini Kaybeden Adam, Bestami Yazgan
Kalbini Kaybeden Adam, Bestami Yazgan
Bestami Yazgan Hocam çocuklara yönelik kaleme aldığı bu kitapta iyilik,sevgi,saygı,yardımlaşma gibi değerlerle yola çıkmış. Kitap, dini bir hayat nizamını hissettiriyor. Hikayeler farklı ancak insanların hayatına yön veren kahramanı aynı. Bestami Yazgan Hocamı tebrik ediyor siz değerli okuyucularıma da bu kitabı öneriyorum.
Yorumlayan Osman Aytekin

Rüzgârın Ruhu Kitap Yorumu Nihat Gökmen

Rüzgarın Ruhu, Nihat Gökmen
Rüzgarın Ruhu, Nihat Gökmen
Bu kitabın yazarı Nihat Gökmen Beyle Nevşehir Kitap Fuarında tanıştık. Kitap bilim kurgu tarzında bir gençlik romanıdır. Kitapta yer yer tekrar olsa da merakla okunacak bir kitap. Üç arkadaş Ordu'dan yola çıkarlar Rüzgarın ruhu bu üç arkadaşı Boyabat kalesi'ne, Anıtkabir'e, Biga'ya, ve Bilecik'e ulaştırır. Daha sonra ilk çağın karanlıklarında Kapadokya'daki Derinkuyu Yeraltı Şehrine gelirler. Derinkuyu Yeraltı Şehrinde bu üç kafadarı bir macera beklemektedir... Yazar Tanrıların Arabaları yazarı Erich von Daniken'den etkilenmiş. Dolayısıyla bu romanda Yeraltı Şehrindeki maceraya uzaylıları da dahil etmiş. Kitap 5. bölümden itabaren yani kitabın yarısı Derinkuyu Yeraltı şehrine ayrılmış. Daha önce de Sevgili Özcan Ünlü kardeşim Aşk Günlüğü romanında Ürgüp'den Derinkuyu Yeratı Şehrine yolculuğu ve Derinkuyu Yeraltı Şehrinin gizemini yazmıştı. İlçemizin kitaplarda yer alması bizi mutlu etmektedir. Yazarların Derinkuyu'yu daha yakından tanımaları ve ilginç kitaplara kaleme almaları bizi sevindirecektir.
Yorumlayan Osman Aytekin

MUTLULUK RÜZGÂRI ÇOK YAKINDA RAFLARDA

Yazar Osman Aytekin'in Mutluluk Rüzgârı isimli çocuk kitabı çok yakında Kırmızı Leylek Yayınları'ndan çıkıyor. Mutlu bir ailede yetişen evin tek çocuğu Bilge, sorunlu bir babanın oğlu Sinan ve onun yoksul ailesi. Bilge, Sinan'ın babasının hatasını anlaması için bir plan yapar...Yapılan planın içinde kimler olacak ve bu plan nasıl bir sonuç verecektir? Sinan'ı hayatta neler bekliyor?
Osman Aytekin, Mutluluk Rüzgarı, Kırmızı Leylek Yayınları
Osman Aytekin, Mutluluk Rüzgarı, Kırmızı Leylek Yayınları
Osman Aytekin (Gazeteci, Sanatçı, Yazar) 
20 Ocak 1959 Derinkuyu (Nevşehir) doğumlu ve Nev-şehir Lisesi mezunudur. Emekli Memur. Evli ve üç ço-cuk babasıdır. İlk yazısı 1984 yılında Yeni Düşünce Gazetesinde yayınlandı.  Hikâyeleri antolojilerde yer aldı. Yazı ve desenlerinin yer aldığı bazı dergiler: Türk Ede-biyatı, Erciyes, Genç Kardelen; bu dergide bir dönem Yazı İşleri Müdürü olarak görev yaptı. Kültür ve sanat dergilerinden Kültür Ajanda, Yesevi, Erciyes dergile-rinde yazmaktadır. Hergün, Ortadoğu, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Gündüz, Milli Gazete’de haftalık köşe yazı-ları yazdı. Kişisel resim sergileri açtı, karma resim ser-gilerine katıldı. Kitap kapağı çalışmalarında bulundu. “Osman Aytekin’in Harman Zamanı Adlı Öykü Kitabı-nın İncelenmesi” adıyla lisans bitirme tezi hazırlandı. Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi tarafından ger-çekleştirilen Nevşehir Kültür ve Tarih Sempozyumu-2’de (2016)  Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü öğretim üyelerinin sunduğu “Nevşehirli Ressamlar” tebliğinde hayatı ve çalışmaları da yer aldı. Hikâyeleri antolojilerde yer aldı. Son yıllarda çocuk edebiyatına yöneldi. Eserleri: Nefesimiz Gül Bahçesi (Denemeler, Makale-ler, İncelemeler) -2000, Ozan'ın Şairliği (Şiir Tahlilleri) 2002, Dünden Bugüne Derinkuyu (Araştırma-İnceleme) 2006, Gül Baba ve IV. Murat (Çizgi Roman) 2009, Harman Zamanı (Öykü) 2012, Kesişen Yollar (Roman) 2013, Buluşma, (Öykü) 2014,  İslam’ın Doğu-şu (Çizgi Roman) 2015, Bahar Kokulu Ev (Çocuk Öykü-leri) 2015, Bir Kış Günü (Çocuk Öyküleri) 2016, İyi ki Varsın (Çocuk Öyküleri), 2016.Kırk Mısra Kırk Desen (Şiir-Desen)2016, Sevgi Çiçekleri (Denemeler) 2017, Üç Arkadaş (Çocuk Öyküleri) 2017, Yeraltında Bir Şe-hir (Çocuk Öyküsü) 2019

Yaşanmış Nevşehir Hikâyeleri 2 Çıktı

Araştırmacı, Eğitimci - Gazeteci, Yazar Oğuz Özdem'in 'Yaşanmış Nevşehir Hikâyeleri' kitabının ikincisi yayımlandı. 
Yaşanmış Nevşehir Hikâyeleri 2 Çıktı
Yaşanmış Nevşehir Hikâyeleri 2 Çıktı
Yazar Oğuz Özdem’in; Şiirlerin Adı Yok, Biz Vatanımıza Hasret Öldük Yavrularım, 1913 Nevşehir Salnamesi, Nevşehir Mektepleri, Dört Hikâye, Anılarda Nevşehir, Anne N’olur Artık Ağlama, Nevşehir Hikâyeleri-1 ve Nevşehir Hikâyeleri-2 kitabıyla birlikte 9 kitabı okuyucularla buluşmuş oldu. Yazar Oğuz Özdem Nevşehir’in bilinmeyen tarihine ışık tutmaya devam ediyor. Kentlerin hafızasına yönelmek, yorucu ve zaman alan bir süreç gerektirir. Toplumun neler yaşadığını uzun uğraşlar, inceleme ve araştırmalar sonucu ulaşılması, özellikle de tarih içinde yaşanılan yerine göre de önemli olaylardan kesitler sunuluyor olması çok emek ister. Nevşehir Hikâyelerini okuyunca tarih bilgisi, zaman, mekân, insanlar ve olaylar göz önüne alındığında taşrada yaşayan yazarların ne şartlarda ve neler yaşadıkları, karşılaştıkları güçlükler daha iyi anlaşılacağı görülebilir. Taşralı yazarları bir toplumun hafızasını gün ışığına çıkarmadaki emekleri bugün olmasa da yıllar geçtikçe daha önem kazanacak ve okuyucularca da daha iyi anlaşılacağını düşünmekteyiz. Yazar Oğuz Özdem Nevşehir üzerine kaleme aldığı hikâyelerinde Şeriye Sicillerinden yararlanmakla birlikte kaynak kişilerle görüşerek, duyduğu bir yer adından, bir olaydan veya hikâyeden yola çıkarak ve tarihi dönemleri de araştırarak aslında bu alanın hiç de kolay olmadığını hikâyeleri okuyunca anlayabilirsiniz. Sonçağ Kültür yayınlarından Ocak 2019 da yayınlanan serinin ikinci kitabında; Kocaoğlan, Bir Acayip Sandık Hikâyesi, Alemli’nin Sancağı, Sürtüğün Bayırı, Ayşe’nin Yeşil Sandığı hikâyeleri ve Şehrin Meddahları yer aldı. Kocaoğlan hikâyesi; Nevşehir Göre kasabasından Hamdi Sucu isimli bir öğretmenin babası Kör Abdullah’ın başından geçen olaylar anlatılıyor. 1912 yılında askere giden Davutoğlu Mustafa, Karacaoğlu Mustafa ve Muçuoğlu Abdullah birbirlerinden hiç ayrılmadan on yıl süren Balkan savaşları, Kut-el-Amare savaşı Birmanya (Burma – Arıkan) esareti ve Büyük Taaruz esnasında Çiğiltepe ile son bulan çok zor denilebilecek inanılmaz hikâyelerini konu edinilmiş. Savaşlarda ne denli zorluklarla karşılaşıldığı, üstelik bir de esaret yaşanması ve savaşın olumsuz şartları da düşünüldüğünde yaşadığımız toprakların önemini daha iyi kavramış oluyoruz. Tarihi yaşayarak yapmanın tarih yazmaktan ne kadar zor olduğu gerçeğini yazarken de daha sarih bir şekilde görülmektedir. Tarih kitaplarında da tarihler, olaylar, şahıslar, yerler, mevkiler ve savaş stratejisi topyekûn düşünüldüğünde tarihi olayları yazmanın zorluğu daha iyi anlaşılacaktır. Yazar özellikle bu hikâyeye tarihsel olaylar ve durumları nedeniyle büyük emek vermiş. Bir Acayip Sandık hikâyesi: Gülşehir ile Avanos arasında geçen kaza olmak mücadelesini adeta yaşar gibi olacaksınız. Hikâyede her şey Gülşehir’i kaza yapan Silahtar Mehmet Ağa’nın vefatından yani nüfuzunun kaybolmaya başlamasından sonra başlıyor. I.Abdulhamid dönemi bitip II. Abdulhamid dönemi başlayınca etkili yerlere gelen Avanosluların bu ilçenin yeniden kaza yapılması mücadelesi işte bir sandık hikâyesiyle başlıyor. Yazar Oğuz Özdem, Karavezir Paşa’nın Damat İbrahim Paşa’ya nispet yapar gibi önce Arapsun adını Gülşehir olarak değiştirdiğine, sonra da Nevşehir’deki gibi bir külliye yaptırmış Caminin adını bile Kurşunlu Cami koymuş ancak aradan geçen yıllar gittikçe büyüyen ve gelişen Avanoslular Gülşehir’e karşı farklı tutum sergilemeye başlamışlar. Gülşehir’in kazalığı istememişler Avanos’un da kaza olmasını istemişler. Avanos’un kaza olmasını istemesinde 2. Abdulhamid döneminin başlamasıyla birlikte devlet kademelerinde Avanosluların iş başına gelmesiyle etkili oldukları görülmektedir. O yıllarda kazalara ait oldukça öneme haiz İlçeyi bir bakıma temsil eden Mal Sandıklar vardır. Gülşehir ve Avanos arasında sürüp giden bir sandık hikâyesini merakla ve heyecanla okuyacağınızı umuyoruz. Alemli’nin Sancağı: Günlerden bir gün Karamanoğlu Beyliğinin Sultanı Kasım Bey’in ordusu Kayseri’den Konya’ya geçerken yolu Ürgüp’ten geçer, burada mola veririler. Sancaktar Saltuk Bey atıyla bir dükkânın önünden geçerken dükkânın duvarında asılı duran bir kılıç dikkatini çeker. İşte o kılıçla birlikte sancağın hikâyesi de burada başlar. Dükkandaki Ali Saltuk Bey’in yanına verilir. Daha sonraları Silifke’den yola çıkan ordu Mut’taki Beyliklerle birleşip Konya’ya doğru yola çıkıyordu ki bu çevrede savaş başar. Çarpışmaya girilmeden Saltuk Bey kendine güvendiği Ali’yi yanına çağırır sancak emini kâğıdını koynunda sakla der. Çarpışmada Saltuk Bey kanar içinde yerde yatmaktadır. Ali’ye sancağı işaret eder yere düşürmemesini söyler. Kasım Bey’in ölümü neticesinde yerine Mahmut Bey geçer. Mahmut Bey bir Osmanlı düşmanı olarak bilinir. Osmanlılara karşı Memluklar yanında yer alması nedeniyeşe Sultan Beyazid tarafından azledilir. Azledilme sonrası da Mahmut Bey Sancaktar Ali’yi yanına çağırır ve sancağı kendisine emanet eder ve saklamasını söyler. Alemli Köyündeki Sancak ve ilginçlikleri bu hikayede bulacaksınız. Sürtüğün Bayırı: Bir Ortodoks Rumla ile Ermeni genç kızın aşklarını konu alan bir hikâye. Hikayenin dramatik yanına etkisi de Ortadoks Rumların Katolik ve Protestan Ermenilerden haz etmemeleri dolayısıyla Yorgo ile Zapur arasında geçen imkansız aşkı konu alıyor. Yorgo ile Zapur ata binerler ve atı Erciyes’in doğu tarafından sürerek Deve’liye, oradan da Niğde veya Nevşehir’e geçebilmek. Nevşehir’e geliyorlar. Meyhaneci Marujyan bu iki gencin izini sürer ve o da Nevşehir’e gelir bir hana yerleşir. Burada şeytani bir plan yapar Ermeni bir kadının fahişelik yaptığını, dostuyla buraya kaçtığı, önüne gelen her kişiyle ilişkiye girdiğini yayar. Ve sonra şehir bu söylentiyle çalkalanır. Adı sürtüğe çıkan Zapur ve aşkı Yorgo çok zor duruma düşerler. Marujyan bununla da kalmaz silahını çekip iki gence ateş eder. Ne Ortodokslar ne de Ermeniler iki gencin ölüsünü mezarlarına kabul etmezler. Sürtüğün Bayırı neresi derseniz, hikâyeyi okumanızı öneririm. Ayşe’nin Yeşil Sadığı: Bir çeşme başında su doldurmak için Ali ile Ayşe’nin buluşmasıyla duygusallık başlar. Bu yakınlaşma daha sonra mezhep farklılıklarına rağmen evliliğe dönüşür ve düğün yapılır. Bu hikâyenin devamı türküye konu olmuştur. Türküden bir bölümle iktifa edelim: “Ayşe’min yeşilsandığı, Daha elimin değdiği, Hiç aklımdan çıkmıyor; Kapılıp sele gittiği.” Bu ağıdı Refik Başaran 1930’larda türküleştirmiş ve plaka söylemiş. Türkü sevilmiş ve dinlenmeye başlanmış. Şehrin Meddahları: Bu bölümde yaşanmış olaylardan alınmış komiklikler, fıkralar yer almaktadır. Şehrin Meddahlarında 14 yaşanmış fıkraya yer verilmiş. Kaynak kişiler de kitapta belirtilmiştir. Oğuz Özdem’in ustalıkla kaleme aldığı ve uzun araştırmalar sonucu büyük emekler verdiği Yaşanmış Nevşehir Hikâyeleri -2- ayrıca tarih bilgisi de gerektirir. Güzel ve başarılı bir eser. Özellikle Oğuz Özdem Nevşehir kültürüne yaptığı araştırmalarla önemli katkılar sağlamaya deva ediyor. Bu anlamda unutulmaya yüz tutacak yaşanmışlıkların hikâyeleştirilerek kayıt altına alınması açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Zaman kaynak kişileri de yok edecektir. Bu bakımdan hikâyelerin günümüze taşınmasında Özdem, önemli bir kamusal görevi icra etmektedir. Nevşehir Hikâyelerini okumalısınız, diyorum.
Osman Aytekin

Yer Altında Bir Şehir Osman Aytekin Roza Çocuk

Küçük Elif'e öğretmeni yaşadığı şehirdeki yer altı şehrini araştırması için ödev verir. Elif ödevini tamamlayabilmek için babası Yavuz'dan yardım ister. 
Elif'in babası eski tarihte Melegübü (Derinkuyu) adı verilen ilçedeki yer altı şehrinin bir tavuğun kaybolması sonucu tesadüfen bulunuş öyküsünden başlayarak Eneği(Kaymaklı) ve çevredeki diğer yer altı şehirleriyle ilgili bilgiler paylaşır. Diyalog aralarında Nevşehir'de 60 yer altı, Aksaray'da 46, Niğde'de 35, Kayseri'de 23, Kırşehir'de 5, Yozgat'ta 4 yer altı şehri olduğu gibi bölgeyle ilgili detaylı bilgiler genç okuyucularla paylaşılır. 
Bir yolculuk sırasında yolu Kapadokya'ya düşen Xenophon'un On Binlerin Dönüşü (Anabisis) eserinden de satırlara yer verilen kitabın o satırlarını sizlerle paylaşmak istiyorum:" Evler yer altıda idi, kapıları kuyu ağzı gibi dar, alt tarafı genişti. Hayvanlar için yollar kazılmıştı, faka insanlar merdivenlerle iniyorlardı, evin içinde keçiler, koyunlar, sığırlar ve kümes hayvanları çocuklarla karmakarışıktı. Hayvanlar evin içinde kuru otla besleniyordu. Birçok buğday, arpa, kuru sebzeler ve arpa şarabı ele geçti. Şarap çömlekler içinde duruyor, üstünde arpa taneleri yüzüyordu."
Kapadokya'da binlerce yıl öncesinden günümüze gelen yer altı şehirlerini, meraklı bir çocuğun gözlemiyle okuyucuya sunan bu eseri mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum.
Yer Altında Bir Şehir
Osman Aytekin
Roza Çocuk Yayınları
46 Sayfa
Yorumlayan İsrafil Baran

Osman Aytekin’in Yeraltında Bir Şehir kitabı çıktı

Gazeteci yazar Osman Aytekin’in kaleme aldığı Yeraltında Bir Şehir kitabı çıktı.
Osman Aytekin,Yeraltında Bir Şehir
Roza yayınlarından çıkan kitap Kapadokya Derinkuyu’da bulunan Yeraltı Şehirlerini hikâye ediyor. Nevşehir Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu üyesi olan yazar Osman Aytekin yaptığı açıklamada, “çocuklar Yeraltı Şehirlerinin yapılış hikâyesini, bu gizemli mekânlarda insanların nasıl yaşadıklarını bilsinler istedim. Kapadokya bölgesinde bulunan Yeraltı Şehirlerinin biraz esrarlı olmakla birlikte bu yerlerin pek çok özelliklerini okuyacaklardır. Güzel Atlar Ülkesinin gizemleri bitmez. Arapların deyişiyle Yeraltı Şehirleri Ülkesine öğrencileri heyecanlı bir yolculuğa çıkarmak istedik.” dedi.
Osman Aytekin,Yeraltında Bir Şehir
Gazeteci Yazar Osman Aytekin
Kitap tanıtımından: “Her şehrin bir gizemi var. Peşine düşülmezse asla ulaşamayız onlara. Elif yaşadığı şehri tanımak istediğinde birçok sürprizle karşılaştı. Ne çok sırlar saklıymış meğer etrafında... Akıllı ve araştırmayı seven bir çocuğun rehberliğinde bir yeraltı şehrini öğrenmeye ne dersiniz! Babası, öğretmeni, babasının arkadaşları, tanıdığı birçok kimse de yardımcı olacaklar; ona ve elbette kitabın okurlarına.
Binlerce yıl ötesinden gelen Yeraltında Bir Şehir... Kimlerindi bu şehir? Kimler ve neden yerin altına gizlenmişlerdi? Tarih bazen tatlı, bazen heyecan verici sesiyle konuşur, bir şeyler anlatır bize. Atalarımızın unutulmuş serüvenlerini gün ışığına çıkarır tarihin sesine kulak vermek.”
Yazar Osman Aytekin’in, Yeraltında Bir Şehir hikaye kitabıyla birlikte yayınlanmış 15 kitabı bulunuyor.

Kapadokya'daki Amerikalı Misyonerleri Bilinmeyen Tarihi Farnsworth

1853-1903 yılları arasında Kapadokya bölgesinde misyonerlerin faaliyetleri hakkında önemli bir kitap.
Bu kitap o yıllarda Osmanlının misyonerler açısından ne durumda olduğuna dair de önemli bilgiler içerdiği görülmektedir. 73 misyoner yardımcı elemanın faaliyetlerinde Ermenilerin bu misyonda çoğunlukla görev adıkları Rumların ise çok azının kullanldığı da daikkate değer. Bölgedeki Rumların yani Karamanlı oluşlarının Ermenilere göre Türklere daha sadık oduklarının da mutlak bir payı olduğu düşünülebilir. Kitabın çok yönlü bir araştırma ve çok emek verilmiş olduğu görülecektir.

KİTAP TANITIMINDAN: "Orta Anadolu, Osmanlı’nın son döneminde misyonerlik faaliyetlerinin yoğun yaşandığı bir bölge olarak dikkat çeker. Önemli unsurlardan biri olarak misyonerlik faaliyetleri dikkate alınmadan son dönem Osmanlı tarihini anlamak mümkün değildir. Oldukça az sayıda kaynağa rastlanan bu alanda mevcut eserlerin çoğu eksik, yanlış ya da peşin hükümler içerir. Bölgenin merkezi olarak nitelendirilebilecek Kapadokya da bu çalışmalar için ayrı bir önem taşır.

Amerikalı Wilson Amos Farnsworth (1822-1912), 1853-1903 yılları arasında Kapadokya bölgesinde Kayseri, Ankara, Yozgat, Nevşehir, Niğde illerinde, buraların kazaları ve köylerinde misyonerlik yapmış, Orta Anadolu’yu karış karış dolaşarak çoğu at sırtında 120 bin kilometre yol kat etmiştir. Böylece, 19. yüzyılın ikinci yarısı boyunca Orta Anadolu tarihinin canlı şahidi ve yaratıcılarından biri olmuştur. Türkiye’de yaşadıklarını yıl yıl yazarak bir kitap taslağı haline getiren Farnsworth, notlarını yayımlayamadan 1912 yılında vefat etmiştir.Misyoner çevrelerinde dahi bilinmediği anlaşılan bu kitap taslağı, Mehmet Şahin tarafından 2015 yılında Harvard Üniversitesi Kütüphanesi misyoner arşivinde bulunmuş, Türkçeye çevrilerek, esere birçok bilgi, görsel ve dipnot eklenmiştir. Konuyla ilgilenen okur ve araştırmacılar için pek çok yanıt ve ipucu içeren “Kapadokya’daki Amerikalı Misyonerlerin Bilinmeyen Tarihi”nin önemli bir boşluğu dolduracağını ve özellikle Osmanlı’nın son döneminde Orta Anadolu’nun durumunun daha iyi tasavvur edilmesine yardımcı olacağını umuyoruz."
Yorumlayan Osman Aytekin

Çolpan Yıldızı Kitap Yorumu Necdet Ekici

Türk Edebiyatı Vakfı 1995 yılı Ömer Seyfettin Hikâye Yarışmasında 2.lik, aynı yarışmada 1999 yılında da 1.lik ödülü sahibi Necdet Ekici’nin anlatış tarzı, üslubu, kullandığı dil diğer hikâyelerinde de olduğu gibi güzel ve akıcı Türkçesi, bazı hikâyelerinde mizahi, bazı hikâyeleri de tasvir ağırlıklıdır. 
Çolpan Yıldızı Kitap Yorumu Necdet Ekici
Ekici başarılı bir hikâyecimizdir. İlk hikâye kitaplarını ( Yüreğimdeki Cemre – 1992, Gül Olacaksın – 1997 ve Yüreğimi Sana Bıraktım –1998) zevkle okumuştum. Hikâyelerinde form var. Sıcak, içten bizim insanlarımızı yazıyor. Hikâyelerinde tasvire girse de girmese de insanlarının duygularını, davranışlarını kısacası hallerini iyi aktarıyor. Çolpan Yıldızı’nda anlatımı biraz daha albenili gördüğümü belirtebilirim. Hikâyelerini nasıl anlatırsa anlatsın; yerele de girse argoda da kullansa yer yer kalemi kıvrak, çevik, sadelikle duruluk ve coşkunca bir dile sahip. 
Hikâyecilerin en önemli iki açmazı vardır. Biri konu diğeri de anlatım dili, tekniği. Necdet Ekici’nin; dili, anlatımı, konuya hâkimiyeti olan, okuyanı sürükleyen bir kaleme sahiptir.
Kitaba adını veren hikayesi ÇOLPAN YILDIZI ile ilgili düşüncelerimi aktarmaya çalışacağım. 
Çolpan Yıldızı: Kitaba adını veren hikâyenin hemen her satırında Türkün sesini, seslerini çağrıştırır. İlk satırlar da bu hissiyat vardır; “O, çok uzaklardan gelmişti; dili, dilime benzeyen bir ülkeden…” Kullanılan kelimeler öztürkçe bir çağrışım yapıyor. Hikâyeyi okurken Ötüken’e gidiyorsunuz. Cengiz Aytmatov’ın Selvi Boylum Al Yazmalım hikayesini, dahası anlatıcıya göre o hikayenin kadın kahramanı Asya’sı karşınıza çıkıyor. Adı Altınay olsa da. Hikâye de sevgi var, aşk var ki; aşklar genel de söylenmek isteneni söyleyemeyenlerin gönül gözüyle bakıştıkları, konuştukları bir vakıadır. Bu hikâye de sevdasına bürünenlerin hislerini buruklaştıran, duygu sarmalına salan bir yandan da gönle sevmenin zenginliğini bahşeden bir bakış, bir anlatış ve bir hasret var. İki insanın yan yana durmasına rağmen, yüreklerinde hasret kıvılcımlarının yanmasına karşılık dillerine gönlünce sükûn hali bir tabloyu andırır.
Hülasa; en çok hikâye okurunun hislerine uzakların soydaş esintilerini bahşeden bir hikâyenin kahramanıdır Çolpan Yıldızı.

Koca Yüreği Anadolu Diye Çarpan Bir Yazar: Osman Aytekin

Osman Aytekin, Anadolu'yu; toprağını olduğu kadar insanını da sinesinde evirip çevirmiş, sindirmiş ve demlenmiş bir Yazar.
osman aytekin
Ne vakit Kampüs'te bizimle birlikte olan , sohbetlere katılan , alçak gönüllü Yazar Dostlar'ımızla buluşsam, yüreğim ağzımda atıyor ne yalan söyleyeyim...Teşbihte bir hata yapar mıyım? Sanal ortamdan ya da telefondan konuşurken , kalplerini kıracak ya da onları incitecek bir kelam sarf eder miyim? Olur ya, bir densizliktir alıp başını gidiyor başka diyarlara, ben de yakalanır mıyım ki o çağ hastalığına...? Ya mahçup olursam?...
Bugün aramızdan bir CEVHER ile , onun kocaman , 'Anadolu! Anadolu!' diye çarpan koca yüreği ile, gerek yazışmalarımızda, gerekse konuşmaya doyamadığımız telefon görüşmelerimizde , derya deniz olduğunu her daim hissettiğim bir Dostum ile; Osman Aytekin Hocam'la daha yakından tanıştıracağım sizi. Yaşadıklarından öğrendiği pek çok şeyi olan, çok sevdiği Anadolu'yu; toprağını olduğu kadar insanını da sinesinde evirip çevirmiş, sindirmiş ve demlenmiş bir Yazar , Aytekin. 
Birbirinden güzel öyküleri, mis gibi yaşanmışlık ve tanışıklık kokuyor. Elbette tek tek öykülerden bahsedip, işin sihrini kaçırmamak lazım. Zira her biri ayrı telden çalan tam on dokuz öykü ile selamlamış Anadolu'yu , insanını ve okurunu Yazar. 
'Ayrı telden' , deyimimin nedenini de yazayım : Bir bakıyorsunuz, Kurban Bayramı'nda ' Hayvan Cambazı' Göbekli ve Lüzumsuz ile eşek kaldırma iddiasını girmişsiniz, 'canım yurdum insanı hey gidi!' diyorsunuz , bir bakıyorsunuz 'Yalnızlığın Gölgesinde' ile sinik ve acılı bir adamın , yağmurda yürüyüşüne eşlik ediyorsunuz. İçinizden de 'Ahh, keşke bir tanışına rastlasa..' derken yalnız adam birden bire hepimizin tanıdığı Yusuf Dayı'ya evriliyor. Yok mudur her birimizin hayatlarında ,izi olan, biz küçükken ya da ilk gençliğimizi yaşarken bizi sahiplenmiş , hayatımıza dokunmuş bir büyüğümüz? Benim Yusuf Dayı'm, gerçek anlamda Dayım'dı. Ahmet Arabacılar. İlkokula giderken bana okuma-yazmayı öğrendim diye, koca bir çanta kitap alıp getirmişti sahaftan. Eh işte, o gün bugündür okuyorum. Kendisi 35 yaşındayken Trafik Canavarı'na yenildi... Işıklarda uyu canım Ahmet Dayıcığım.
Yani Dostlar; Sizden, bizden,onlardan izler taşıyan bu güzelim öykülerin tadını ancak okuyup, onların sizi geçmişinize savurmasıyla , öykülerdeki kahramanlarla tanış çıkmanızla tat alabilirsiniz diyorum. Tıpkı benim gibi...
Romancı , Öykücü, Ressam, Gazeteci, Yazar veee bir 'Baba' ile daha yakından tanışmış oldum, Buluşma'yı okurken. Nezaketinize, duyarlılığınıza ve sanatçı duruşunuza kucak dolusu teşekkür ederim Osman Aytekin Hocam.
'İnsan zamanında göze almalıydı denenmemiş başlangıçları...Belki görmezden gelinirdi hafifletilmiş hasarları , gelinen enkazları... Bir romandan ya da bir filmden çıkıp ,aydınlık bir inat gibi yeniden karışmalı mıydı hayata? Hayat hiç el değmemiş gibi yeniden yaşanır mıydı? Bu mukabil miydi? ' Buluşma /Yalnızlığın Gölgesinde (sayfa 108)
Not: Buluşma'nın kapağını da çok sevdiğimi yazmalıyım. Tasarımı yapan Rengin Medya'ya da selam olsun, diyorum. Sevgiyle kalın....

Nil Eren Kömek / Kitap Kampüsü

Attila Kitap Yorumu Peyami Safa

Peyami Safa’nın birkaç romanı hariç bütün romanlarını okumuştum. Haz alarak okuduğum yazarlardan biri olan Peyami Safa’nın romanlarındaki tahlil, psikolojik yaklaşımlar, insanı tasvir edişi, doğu – batı arasındaki nüansları anlatış açıları ve ön önemlisi de güzel bir Türkçeye hâkim oluşu gibi saikler kanaatimce O’nu çok okunan ve sevilen bir yazar yapmıştır.
attila peyami safa
Yazarın para kazanmak için yazdığı hikâyeleri de var. Server Bedii takma adıyla yazdığı polisiye hikâye serisini de okumuştum.Peyami Safa’nın ilk ve tek tarihi romanı bir Türk cihangiri olan ve “Attila”yı anlatan eserini bütün eserlerin bir müdavimi olarak en kısa sürede okuduğum kitaplardan biri oldu. Üstelik diğer kitaplarında görülmeyen daha fazla yabancı kelimelere rağmen. Kitapta yabancı kelimeler aynı sayfanın altında verilmesi her ne kadar okuma akışını kesse de.
Bu kitapta Attila’nın sarayına bir akın sonrası dönüşü ilk tasviri, ilk karşılaştığı kraliçesi ve sevgilisiyle olan konuşmaları ve entrikalar romana heyecan katıyor. Yazar Ahmet Adıgüzel de bu tasviri şöyle ifade eder; “Safa, Prisküs‟ün Attilâ‟yı beklerken yaptığı tasvir, Doğu algısının da fevkinde olan bir portrenin çizilmesidir. Attilâ‟ya yüklenen mana; nebilere özgü, insanüstü ve kutsal bir miti, kültü tanımlayan bir tasavvur ile ve ilahi argümanlarla tasvir ve tezyin etmektedir.” Peyami Safa’nın romanda Attila’nın sarayına gelişini tasvir eden bir bölüm, “Nihayet toz bulutları dağlar gibi yarıldı ve dörtnala gelen simsiyah bir at üstünde, Attila’nın yıldırım süratine bile doymamış gibi önüne meyleden gövdesi göründü.Attila’nın atı, kırk metre kadar yaklaştığı ve merasim kafilelerinin hududuna girdiği halde aynı sür’atle ilerliyor ve yavaşlamıyordu. Prisküs, Attila ile hayvanın bir dakika sonra sarayın cephesine çarparak paramparça olmasından korktu.” Bu sahnenin dışında etkileyici birkaç sahne daha vardır. Merak celbeden sahneler ise hayli fazladır.Yazar bu kitabı yazarken yabancı kaynaklardan ve Bizans tarihçilerinden de yararlanmış bazı yerlerde kısa alıntılarla eseri zenginleştirerek, kayıt düşmüştür.
Attila’yı bizler de fazla bilmiyoruz. Romalıları dizgine getiren kendisine, “Tanrı’nın kırbacı” veya yazarın ifadesiyle Allah’in kamçısı demiştir. Atilla’nın ölümü (ki zehirlenme ihtimaline karşılık kesin olarak nasıl öldüğü bilinmiyor) de dirisi gibi Miletlerin mukadderatını değiştirmişti. Bu Türk cihangirinin ölümü yazar tarafından tafsilatlı olarak verilmiş, Avrupa’da da inhilallere (dağılma, çözülme) sebep olmuştur.Attila, Atlas okyanusu üzerindeki adalara, diğer taraftan İran'a, Altaylar'a kadar uzanan büyük bir imparatorluk bıraktığı belirtiliyor. Böyle bir Hakan’ın zehirlendiği ileri sürülse de Peyami Safa, O’nun için, “Zira böyle bir ölüye kadınlar gibi gözyaşlarıyla değil,erkek kanıyla ağlamak lâzımdı.” diyor.Ahmet Adıgüzel, “Peyami Safa Atatürk‟ün Attila’ya olan bu teveccühünden dolayı romanını kaleme almış olabilir. Bu çalışması dışında, Türk edebiyat tarihi olarak daha külliyetli bir çalışma yapılmamıştır.” diyor. 
Batıda Attila hakkında yanlış hükümler ve değerlendirmeler yapılmasına karşılık Peyami Safa bu cihangiri adalet ve hoşgörülü yanlarına da dikkat çekiyor.
ATTİLA
Peyami Safa 
ÖTÜKEN NEŞRİYAT
Sayfa 284
PUAN
★★★★
Yorumlayan Osman AYTEKİN

Nurettin Durman Yazmak ve Yaşamak

Kitapta yazar ve şairlerin ilk gençlik dönemleri olmak üzere hayatında yer alan yazmak ve yazar olmak üzere söyleşiler bulunuyor. 
Nurettin Durman Yazmak ve Yaşamak
Yazmak ve yaşamak isimli kitapta Nurettin Durman tarafından 50’nin üzerinde yazar ve şairlerle yapılan söyleşiler yer alıyor. Az kitaptan çıkan eser 2014 baskılı. Kitap tanıtım yazısından:
“Bu kitap yazarlarımızın çocukluğu, okul dönemlerini, okumaya ve yazmaya yöneliş nedenlerini, yazma eğilimlerini, heveslerini ve imkânlarını, ilk ürünlerinin yayınlanış sevincini, yazar oluşlarını ve hayata dair algılarını henüz yaşarken yazıya dökerek, kaydederek bu çalışma için bir araya getirmiş oluyoruz. Yöntem olarak söyleşi çalışmasına dayanan bu tasarımın iddiası ve sınırı söyleşi yaptığımız kişilerin anımsadıkları ve anlattıklarıdır. Bu çalışma bir ‘Türkiye Çocukluk Tarihi’ kitabı olarak da okunabilecektir aynı zamanda. Sorularımızı ‘Çocukluk, İlk Gençlik, Yazmak, Yazar Olmak’ çerçevesinde sormuş olduk. Böylece verimli ve yararlı olacağını umduğumuz bir söyleşi toplamı çıkmış oldu ortaya.
Yazmak ve yaşamak ayrılmazlıklarıdır çünkü yazarın…
Kitapta söyleşileri yer alan yazarlar: Hekimoğlu İsmail * Atasoy Müftüoğlu * M. Ragıp Karcı * Mustafa Miyasoğlu * D. Mehmet Doğan * Metin Önal Mengüşoğlu * Cahit Koytak * Cumali Ünaldı Hasannebioğlu * Ali Haydar Haksal * Arif Ay * Olcay Yazıcı * Mustafa Özçelik * Ahmet Efe * Mustafa Ruhi Şirin * Nazım Payam * Ümit Aktaş * Berat Demirci * İbrahim Demirci * Recep Garip * Bestami Yazgan * İbrahim Eryiğit * Ömer Lekesiz * Yıldız Ramazanoğlu * Şeref Akbaba * Cihan Aktaş * İhsan Deniz * Osman Konuk * Bünyamin Doğruer * Cemal Şakar * Müştehir Karakaya * Abdülaziz Tantik * Arif Dülger * Kâmil Yeşil * Mehmet Narlı * Hüseyin Akın * Mehmet Solak * Hicabi Kırlangıç * Nihat Dağlı * Sibel Eraslan * Özcan Ünlü * Ali Ayçil * Mustafa Oğuz * İbrahim Tenekeci * Ahmet Murat * Hakan Arslanbenzer * Mehmet Aycı * Murat Güzel * Osman Özbahçe * Selçuk Küpçük * Hayriye Ünal * Mustafa Uçurum * Abdullah Harmancı * Jan Devrim.”
Bu yazarların çoğunluğunu tanıyorum içlerinde yakından tanıdığım 10 da yazar ve şair bulunuyor. Kitapta yazar ve şairlerin ilk gençlik dönemleri olmak üzere hayatında yer alan yazmak ve yazar olmak üzere söyleşiler bulunuyor. Yazarların çok azı müstesna ilk gençlik dönemlerinde benim gibi okumaya ilk baştan çizgi roman okuduklarını söylemişler. Okuma ve yazmaya alışkanlığına dair ise söylenenler genelde birbirlerine yakın ifadeler. Ancak kitap yazar ve şairlerin özellikle de hayatlarından ilginç anlar ve ayrıntılar vermesi açısından ilgi çekici olacağını düşünüyorum. Kitap hazırlanması ve onca kişiyle söyleşiler yapılması gerek esere verilen değer ve gerekse yazar ve şairlerin ilginç anlarını, üsluplarını, alışkanlıklarını, hayata dair tavırlarını, öngörülerini, itiyatlarını, davranışlarını, tutumlarını biraz da olsa açığa çıkarma anlamında bazı ipuçları veriyor.
Şair Nurettin Durman tanıdığı yazar ve şairlerle söyleşiler yapmış ve söyleşide yer alanlar arasında siyasi olarak zamanla görüş değiştirenleri de görüyoruz. Söyleşi yapılanlar arasında yazar ve ressam olanların da birkaç kişi olmasına karşılık doğrudan okumak, yazmak ve yaşamak anlamında sanatçı olanlara da yer verilebilirdi, diyoruz. Kitapta soldan da yazar ve şairler olsa eser daha renkli olabilirdi, diyoruz. Yazar ve şairleri tanıma anlamında Türk edebiyatına bu kitabın katkı sağlayacağını düşüyoruz.
Yazmak ve Yaşamak
Nurettin Durman
Az Kitap
352 Sayfa
Puan
★★★★
Yorumlayan Osman Aytekin

Serdar Rifat Kitapların Şenlik Ateşi

Kitabın akademik bir dili var. Yabancı kelime ve terimlere çok yer verilmiş olmakla birlikte kitap özenle yazılmış, büyük emek harcanmış.
Serdar Rifat Kitapların Şenlik Ateşi
Serdar Rifat’ın kaleme aldığı kitabın tanıtım yazısında şöyle tanıtılmış:“Serdar Rifat'ın son yirmi yılda yazdıklarından oluşan bir kitap Kitapların Şenlik Ateşi.Romandan biyografiye, imgeden kolaja, Tutunamayanlar'dan Madam Bovary'ye, Bilge Karasu'dan Giorgio Manganelli'ye, Samuel Beckett'den Maurice Blanchot'ya uzanan, birbirine kıvılcım sıçratan bu yazılarda Serdar Rifat, okuma serüvenini, okuma biçimlerini, kendi yazarlarıyla yapıtlarını irdelerken sıkı eleştirilerde bulunmaktan da geri durmuyor.”
Deneme kitabı altı yıl içinde kaleme alınmış. Kitapta pek çok yazar yer alıyor. Yazarlardan bazıları üzerinde denemeler yer alırken bazılarından kısa değerlendirmeler, iktibaslar, karşılaştırmalar bulunuyor. Yazarın dili akademik ve biraz da felsefik bir anlayışla kaleme alındığı söylenebilir. Kitapta söz konusu edilen bazı yazarların özel yaşamlarından ilginç yanların da ele alınmış olduğu görülür. Kitapta adı geçen bazı yazarlar: Montaigne, Nietzsche, Horkheimer, Andre Gide, Kafka,Manguel, Flaubert,Stendhal, Sartre, Nabokov, Hemingway,Proust,Salah Birsel, Oğuz Atay,Baudelaire,Genet, Kundera, Freud,Thomas Mann, Bilge Karasu,Manganelli,Beckett,John Fowles,Blanchot. Kitabın akademik bir dili var. Yabancı kelime ve terimlere çok yer verilmiş olmakla birlikte kitap özenle yazılmış, büyük emek harcanmıştır.
Kitapların Şenlik Ateşi
Serdar Rifat 
Yapı Kredi Yayınları
208 Sayfa
Puan
★★★★
Yorumlayan Osman Aytekin

Çıkmazdaki Edebiyat Feridun Andaç

Edebiyat içinde var olanlar için rahat anlatımlı, deneyimlerin de görüldüğü “Çıkmazdaki Edebiyat” eleştirel ve yön gösteren bir eser. 
Çıkmazdaki Edebiyat Feridun Andaç
Kitap arka kapak tanıtımları kitaplarla ilgili genelde gerektiğince ilgili fikir verir. Feridun Andaç ’ın “Çıkmazdaki Edebiyat” isimli eseri kitap arka kapak tanıtım yazısı bu kitap da neler demek istendiği, neler anlatıldığı daha iyi anlaşılacaktır. Daha da detaylı bilgilere ulaşmak isteyenler için her kitap ele alınıp göz atıldığında okurun aradıklarıyla ilgili neler bulup bulamadığının cevaplarını da kitabı okumadan görmüş olacaklardır. “Çıkmazdaki Edebiyat” arka kapak tanıtımında şu metin yer almış: “Eleştirmenin görevi nereye gittiğimizi söylemek en azından tahmin etmek midir? Peki ülkemiz yazınında ve yayıncılığında durum nedir? İyi edebiyattan ne anlıyorsunuz? Göstergeleri nelerdir? Bizim yazarlarımız bu "iyi" edebiyatın neresindeler? Evet, "iyi yazar"lar her zaman "iyi edebiyat"ın kurulmasında öncül olmuşlardır. Peki "İyi eleştiri" nedir? İyi bir okur iyi yazar olabilir mi? Çıkmazdaki Edebiyat ile Feridun Andaç, okuma ve yazma serüveninde pusulaya ihtiyaç duyan okurlara kendi define sandığını açıyor.”
Görüldüğü gibi kitap “Çıkmazdaki Edebiyat” çıkmazdaki edebiyatın pek çok sebepleri vardır. Edebiyat çıkmazı için yazarın/yazarların deneyimi, birikimi, gözlemi, sezgisi, dile hâkimiyeti, üslubu, edebi duyarlılığı, okurla iletişimi, duygusal ve fikirsel kurulan yakınlık, yetkinlik gibi unsurlar sayılabilir. Feridun Andaç’ın kitabı edebiyat incelemeli, tespitler ve eleştiriler içeriyor. Yazarlıkta eleştiri olmazsa olmazlardandır. Bu kitapta yazar; eleştirilerinde açık ve eleştirilerden de kaçınmıyor. İyiye iyi, kötüye veya yetersize de yetersiz (kötü kelimesini pek kullanmasa da) demesini biliyor. Feridun Andaç; yazarı, editörü, kitapları, yayınevlerinin kitaplarla olan sorumluluk bilinci/bilinçsizliğini, öyküleri, romanları edebi duyarlılıkla eleştirmiş. İşin özü yazarın ifadesiyle bir yazar, azla büyümek, anlayarak yazmanın bilincinde olmalıdır.
Kitap dört bölüme ayrılmış.
I. Edebiyat Nerede?
II. Hangi Roman?
III. Hangi Öykü?
IV. Senin Hayatın
V. Yazmak ya da olmak
VI. İzdüşümsel Yolculuk
Kitapta: edebiyata dair düşünceler, iyi edebiyat,, edebi körlük,, edebiyat ödülleri, kısa anlatı, edebiyatın kronik yapısı, romanla, öyküyle ilgili incelemeler,tespitler, tanınmış yazarların eserleriyle ilgili mülahazalar… En önemlisi de yazmak ve okumak üzerine denemeler. Kapsamlı bir kitap. Kitap incelendiğinde dizine bakıldığında daha iyi anlaşılacaktır. 24 kaynak, 131 konu ve eser başlığı ve 97 yazar adı kitapta bulunuyor.Eleştirmen Feridun Andaç’ın denemeleri; yeni yazarlar ve özellikle de öykü ve roman yazarlığı için yola çıkacaklara iyi fikirler verecektir. Edebiyat içinde var olanlar için rahat anlatımlı, deneyimlerin de görüldüğü “Çıkmazdaki Edebiyat” eleştirel ve yön gösteren bir eser. 
Çıkmazdaki Edebiyat
Feridun Andaç
Sedir Yayınları
360 Sayfa
Puan
★★★★
Yorumlayan Osman Aytekin