The Most/Recent Articles

stefan zweig etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
stefan zweig etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Lotus'tan SATRANÇ (İllüstrasyonlu) Çıkıyor

Altmış dört karenin içinde, hayatı siyah beyaz pencereden görmeye çalışarak hiçlikten kurtulmayı başarabilir misiniz?

Lotus, Satranç, Stefan Zweig
Lotus, Satranç, Stefan Zweig

Satranç'ta, farklı toplumsal seviyelerden bazı biyografiler bir araya geliyor. Yüksek egosu ve büyük servetinin getirdiği özgüvenle petrol zengini McConnor, ortalamanın altındaki eğitimiyle Mirko Czentoviç ve gizemli kişiliğiyle Dr. B. oldukça sıra dışı karakterler... Hikâyede satranç oyunu hem elit bir eğlence hem de bir kurtuluş ve hatta lanet olarak bu üç ana karakter arasında cereyan eder. Stefan Zweig, vefat etmeden kısa süre önce tamamladığı bu kitabında memleketi Avusturya ve hayatının bir bölümünü geçirdiği Brezilya'dan da izler katarak bizimle insanlığa dair psikolojik tahlillerini paylaşıyor. Dünyaca ünlü bir satranç şampiyonu ve bu oyuna "meraklı" birkaç adamın tahta üzerindeki savaşı hiç şüphesiz okuru etkileyecek.

Satranç Kitap Yorumu Stefan Zweig

Satranç, Stefan Zweig
Satranç,  Stefan Zweig
Dün, Stefan Zweig’in “Satranç” eseriyle tanıştım. Uzun zamandır unuttuğum satranç başlangıcım geldi aklıma. Babamın asker dönüşü abimle bana anlattığı. Oyun kuralları gereği çok keyifli olsa da, benim için fazla yavaş -keşke benim için 15-20 hamleyi başkaları yapsa- olduğundan sıkılmalarım da. Öykü çok ilginç. Yanlış oldu. İşleniş çok ilginç. Önce, içine kapanık bir gençle, neredeyse tek dış dünya ilişkiniz satrançmış gibi sarılıyorsunuz, kahramana ve satranca. Fakat kitabın ortaları gibi -ki öyle çok sayfa değil Stefan’ın eserleri- yan karakterler sizi başka birine doğru akıtıyor. Görevlerinin bilincinde bir yan kahraman bu. Asıl anlatıcı o ama öne çıkmayı sevmeyen biri. Onunla Dr. B ile tanışıyoruz ve Satranç’ın sadece Czentovic’in değil başka birinin de nasıl hayata tutunmasını sağladığına şahit oluyoruz. Daha önce eserin Kahraman’ını bu kadar kolay sattığımı görmemiştim. Keyifli bir deneyimdi benim için. Keyifli okumalar size de…
Yorumlayan Tolga Eligül

Amok Koşucusu Kitap Yorumu Stefan Zweig

Hint Adaları’nda uzun yıllar doktorluk yapan bir adam uzun süredir beyaz bir insan görme arzusu çekmektedir. 
Amok Koşucusu Kitap Yorumu Stefan Zweig
Birgün zengin ve çaresiz bir kadın doktordan yüklü bir para karşılığında kendisine bir konuda yardım etmesini ister. Doktor rica etmeden emir verircesine yardım isteyen kadının tavrını beğenmez ve onu reddeder. Etrafında ki sarı tenli insanların her şeyi kabullenmesine karşılık beyaz kadının önünde eğilmemesi, bir rica da dahi bulunmaması doktoru öfkelendirmiştir. Kadın gittikten sonra pişmanlık duyan doktor ona ulaşmak için arkasından koşmaya başlar. Gözü dönmüş bir şekilde kadını arayan doktor ona iyilik etmek isterken daha büyük kötülüklere sebep olacaktır.
Stefan Zweig, uzun bir gemi yolculuğunda ikili karşılaşmayla yansıttığı bu uzun öyküde uzun yıllar ülkesinden ve insanlarından uzakta kalan bir kişinin ne derece delirebileceğini ve intihar kavramını kendine özgü satırlarla okuyucuya sunuyor. Mutlaka okumanızı tavsiye ederim...

Yorumlayan İsrafil Baran

Yakıcı Sır Kitap Yorumu Stefan Zweig

Yazarın kitaplarını seviyorum ve kişilik analizleri beni hayrete düşürüyor. Bazı yazarların sayfalar dolusu kitaplarla anlatmaya çalıştıklarını Zweig kısa ve oldukça etkili şekilde anlatır. 
Stefan Zweig  Yakıcı Sır
Yakıcı Sır kitabında bir çocuğun ruhundaki fırtınalara yer vermiş. Biz büyüklerin konuşmalarımızdan tutunda yaptığımız her yanlış davranışın, aslında ne kadar iyi bir şekilde algılandığı, küçük bir çocuğun anlatımıyla gözler önüne sermiş yazar. Çok fazla konuya değinip kitapla ilgili bilgi vermek istemiyorum çünkü en ufak anlatacağım şey konuyu ele verecek. Genel olarak bir kaç şeye değinmeden edemeyeceğim, elbette bunlar benim düşüncelerim. Öncelikle çocuk sahibi olmak, üzerinde düşünülüp karar verilmesi gereken bir konu. Kendisini psikolojik olarak hazır hissetmeyen insanların ve bu sorumluluğu alamayacak durumdaki insanların çocuk sahibi olmalarına karşıyım. İnsan yetiştirmek büyük çaba,gayret,sorumluluk ve oldukça emek isteyen dünyanın en zor uğraşıdır. Bir çoğumuz, toplum baskısı, soyun devamı, aman bir çocuğum olsun bakalım bu duygu nasılmış bende bir tadayım gibi düşüncelerle aslında bir ego tatmini peşindeyiz. Hiçbir zaman doğacak çocuk açısından olacakları irdelemiyoruz(bu düşünceye sahip anne babalar hariç) kendi zevk safa heveslerimiz uğruna küçücük yavrularımıza inanılmaz acılar yaşatıyoruz. Küçük dünyalarını başlarına yıkıp, hadi buyur yaşa buda senin kaderinmiş diyoruz. Bunları yazdım çünkü çocuklar en hassas olduğum konu ve bu kitap onların gözünden biz büyükleri anlatmış. Bu kitabı çocuklarla ilgili empati kurabilmek ve onları anlayabilmek için okumalısınız. Keyifli okumalar. Kitapla ve sevgiyle kalın...
Stefan Zweig
Yakıcı Sır
Türkiye İş Bankası Yayınları
Çeviri:İlknur İgan
Sayfa 88
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan Hanife Çavdar

Stefan Zweig'ın Sekiz Muhteşem Öyküsü Bir Kitapta

Yordam Kitap tarafından 8 mükemmel Stefan Zweig öyküsü bir kitapta bir araya getirilmiş. 
kitapçı mendel, stefan zweigSon yıllarda Zweig'in kitapları bu denli tek bir kitapta basılmıyor. Kitapçı Mendel, Bilinmeyen Bir Kadından Mektup gibi öyküler kısa kitaplar halinde piyasaya sürülmüş. 2009 baskısı bu kitaba ulaşırsanız, yeni baskı 5 kitap birden almış gibi olacaksınız.Kitabın içerisinde Geçmişe Yolculuk, Kitapçı Mendel, Karlarda, Unutulmayacak Bir İnsan, Yürüyüş, Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, Bir Yaz Öyküsü isimli 8 öykü yer alıyor. 
Geçmişe Yolculuk: Bu öyküde gençlik döneminde yardımcısı olarak çalıştığı bir iş adamının evinde yaşayan evli çocuklu bir kadınla kaçamak bir aşk yaşayan delikanlının Meksika'ya gidişiyle bitmeyen aşkı ve yıllar sonra konağa dönüşüyle o mutlu günleri arayış öyküsüne 43 sayfada yer verilmiş.
Kitapçı Mendel: Mendel isimli bir sahafın yaşamı 28 sayfada mükemmel özetlenmiş.
Karlarda: Kırbaçlanma ve ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalan azınlık bir Yahudi cemaatinin canlarını kurtarmak için karlar içinde Polonya'ya göç ettiği hazin günler 13 sayfada anlatılmış.
Unutulmayacak Bir İnsan: Anton isimli iyiliksever ve paraya tamah etmeyen bir insanın, toplumla ilişkilerini iyi tutarak hiç çalışmadan yaşamını nasıl devam ettirdiğini 6 sayfada gözler önüne seriyor.
Yürüyüş: Kudüs'e hacı olmak ve Mesih'i görmek için için yola çıkan genç bir adamın yolundan sapma hikayesi anlatılıyor.
Acaba O Muydu ? Şehirden uzakta yalnız yaşayan bir çiftin hiç beklemedikleri bir anda yanı başındaki arsaya bir ev inşa edilir ve enterasan duyarlı, sevdiği bir şeye bıktırırcasına bağlanan bir komşu gelir. Ve bu çiftin uzun yılların ardından bir bebekleri olur. Birgün bebeğin başına talihsiz bir olay gelir ve sorumlusuyla ilgili şüpheye düşülür.
Alacakaranlıkta Bir Öykü: Ergenlik döneminde bir genç bir sarayda alaca karanlıkta kendisini öpen kızı bulmaya çalışır. Yanlış kişiye aşık olur ve sonradan kendisine aşık olan kişiyi bulduğunda ise büyük pişmanlık duyar.
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu: Bir kadının yazara duyduğu karşılıksız ve içten aşkı anlatıyor.
Bir Yaz Öyküsü: Otel müdavimi bir adamın genç yazarı yanına çağırır ve ona bir öykü anlatacağını söyler. Otelde genç bir kızı işletmek için yazdığı mektubu ve neticesinde olan tesadüfü anlatır ve genç adama hikayeyi beğenip beğenmediğini sorar.
Yalnız İki İnsan:  Fabrikalı işçileri tarafından dışlanan orta yaşlı topal bir adamla genç ama çirkin bir genç kızın yakınlaşmasını 5 sayfada konu ediniyor.
KİTAPÇI MENDEL
Stefan Zweig
Yordam Kitap
Sayfa 223
Puan 
★★★★★
Yorumlayan İsrafil BARAN

Vatan Borcu Askerlik Bir Mecburiyet mi ?

Yazarın yazım aşamasında "Firari" olarak tasarladığı sonrasında "Mecburiyet" adını verdiği eserde, savaş sırasında askere alınmamak için İsviçre’ye kaçan ressam Ferdinand'ın öyküsü anlatılıyor. 
MECBURİYET Stefan Zweig
Bir gün konsolosluktan gelen mektupta tekrar askere çağrıldığını, askerliğe elverişliliğinin tespitinin yapılması gerektiğini öğrenir. Ferdinand, karısına duyduğu sevgi ile vatanına borçlu olduğu sorumluluk arasında kararsız kalır. Karısının tüm uyarılarına rağmen vatanı için savaşa katılmak zorunda hisseder.Dünya vatandaşlığı düşüncesini savunan yazar Stefan Zweig, ressam Ferdinand karakteri üzerinden savaş karşıtı düşüncelerini satır satır işlemiş. Ferdinand her ne kadar “insanlığın ötesinde bir vatanı” olmadığını düşünse de bakalım “yirmi milyon insanı boğan o zinciri” kırabilecek mi? Bir oturuşta soluksuz bitireceğiniz bu kısa kitabı mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum...
MECBURİYET
Stefan Zweig
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa 50
Puan 
★★★★★
Yorumlayan İsrafil BARAN

Zweig'in 5 Öyküsü Bir Arada: Ay Işığı Sokağı

Stefan Zweig bu kadar mı tutkuyla okunur? Yazarla ilk tanışmam Satranç kitabıyla oldu ve sonrasında her kitabını sorgusuzca alıp okumaya devam ediyorum. 
Ay Işığı Sokağı, Stefan Zweig
Gerçekten insan psikolojisini okuyucuya çok güzel yansıtıyor ve hayat dersleri vermeyi de başarıyor. Bu kitabında beş öyküyle bizleri selamlıyor yazar. Öykülerinde; insanlara ön yargı ile yaklaşmamamız gerektiğini, hareketlerimizin, tavırlarımızın, kişiliğimizin belkide geçmişten gelen yaşanmışlıklar ile gerçekleşip oluştuğunu,artık insani duyguların silindiğini,çaresizlik ve bağımlılık duygularının sonuçlarını bu öykülerde çok güzel bir şekilde bizlere yansıyor yazar.
Özellikle en çok Leporella ve Nişan isimli öyküyü sevdim. Bir eleştirim kitaba bu iki öykünün isminden biri verilebilirdi çünkü aralarında en çarpıcı öyküler bu ikisiydi. Yazarın okumuş olduğum diğer kitaplarına nazaran daha vasat buldum ama yinede okumaya değer diyorum. Özellikle bir insana bağımlı olmanın en çarpıcı şekilde anlatıldığı Leporella öyküsünü okumalısınız.Kitapla ve sevgiyle kalın...
Ay Işığı Sokağı
Stefan Zweig
İş Bankası Kültür Yayınları
Çeviri:Regaip Minareci
Sayfa:74
Puan 
Yorumlayan Hanife ÇAVDAR

Mecburiyet Kitap Yorumu Stefan Zweig

"Burada, barışın içinden karşı tarafa, savaşa baktığında anlamsızlığı görmüyor musun?" Zweig'in bu kısacık kitabında, okuyacaklarınız sadece kelimeler ve cümlelerden ibaret değil. Her cümlede kendimizi de sorguladığımız ve biz olsak ne yapardık soruları ile son bulan bir kitap.
Mecburiyet, stefan zweig,
Savaş dönemi askere çağrılan resim sanatçısının,ülkesi,ilkeleri,kendisi ve karısı arasındaki çıkmazların anlatıldığı kısa ve bir o kadarda dolu dolu bir eser. Askere gitmesini istemeyen bir eş ve kendisininde savaş karşıtı bir yapıda olması sebebiyle ama yinede ülkesine olan hizmetini yapma isteği de duyan,bu kararsızlıklar arasındaki mücadeleyi soluksuz okuyacaksınız.Yazar kitabın ilk satırlarından itibaren öyle cümlelerle sizleri olaya dahil ediyor ki,sanki bunları yaşayan siz olup çıkıveriyorsunuz. Ben kitaptaki karakter üzerinden bu olaya bakacak olursam,biz sıradan insanlar,sanatçı insanlarla aynı olmamız mümkün değildir, şöyle ki sanatçılar acıları görürler ve yüreklerinin ta en derinlerinde hissederler ve kitabın kahramanı gibi acıları resmederler. Hal böyle olunca savaşın dehşetini gören bir ressam aklının bir yerine öyle bir kazır ki bu resmi, acısı hep taze kalır. Belkide hiç bir zaman unutamazlar bu gördükleri acı manzaraları ve işte bu yüzden normal insanlardan daha hassastırlar. Bunlar nacizane benim düşüncelerim. Gelelim bizdeki askerlik ve vatan kelimelerinin bizim için neler ifade ettiğine. Kitabı okurken, Türklerin ilk bağımsızlık mücadelesi olarak kabul edilen, Kürşad ayaklanmasına gitti aklım. Bağımsızlık ve özgürlük kavramları daha ozamanlardan vazgeçilmez bir unsur olmuştur bizim için ve 40 kişiyle bu olayı gerçekleştiren atalarımız,sonrasında torunlarının atmış olduğu bir çok zaferle şereflenmişler. En son aklıma Çanakkale zaferi geldi ve çocuk yaştaki bir çok genç bu topraklar uğruna can verdi. Demem o ki bizde vatan demek namus demektir ve bizde evlatlar askere davul zurnalarla gönderilir. Bu vatanın evlatlarının en büyük şerefi asker olmaktır. Bizdeki asker ve vatan kelimelerini düşününce, kitaptaki karaktere kızmak istedim fakat yukarıda bahsettiğim bir kaç nedenden dolayı bunu yapamadım. 
Kısa bir kitaptan o kadar çok beslendim ki kendi adıma sizinde mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum. Kitapla ve sevgiyle kalın.Ve her ne olursa olsun savaşsız bir dünya tek umudum... 
Stefan Zweig 
Mecburiyet 
Türkiye iş Bankası yayınları 
Çeviri: Gülperi Sert 
Sayfa 50 
PUAN 
★★★★★ 
Yorumlayan Hanife ÇAVDAR

Bir Çöküşün Öyküsü Stefan Zweig

XV. Louis döneminde Fransız sarayında Kraliçenin Nedimesi olarak görev yapan gösteriş, ilgi budalası Madame de Prie devlet işlerine çok müdahil olduğu ve devleti zarara uğrattığı gerekçesiyle gözden düşer. 
Bir Çöküşün Öyküsü, Stefan Zweig
Kral tarafından Normandiya'da kendisine ait evde yaşamasına karar verilir. Kadın ilk günlerde saraydan sürgün yediğini kabullenemez. İçinde hep geri dönme umudu vardır. Normandiya'da kendisiyle baş başa kaldığı günlerde hayat onun için çekilmez olur. Sarayda alıştığı gösterişli balolar, soylu insanları arar.  Hayatına tek anlam katan şeylerin iktidar savaşları, entrika ve eğlenceden ibaret boş saray hayatı olduğunun farkına varır. Hem kendini hem çevresindekileri yalanlarıyla sürekli kandırma eğilimindeki bu sığ ve kibirli kadın, şatosunda gösterişli eğlenceler düzenleyerek Paris’teki hayatını yeniden canlandırmaya çalışır. İktidarlı kişilere kendisini saraya geri kabul etmeleri için mektuplar yazar. Yalnızlığın içine gömülen kadın giderek akli dengesini kaybeder. Sarayın tüm dikkatini üzerine çekmek için inanılmaz bir senaryoyu uygulamaya koyar. Kitabı okurken usta kalem Zweig'in mükemmel kelimeleriyle yalnızlığı içinizde hissedecek ve zaman zaman karakteri anlamaya başlayacaksınız. Kadınların içgüdüsel varoluşuna çarpıcı bir şekilde yaklaşan yazar, betimlemeleriyle yer yer sizi kızdıracak. 
Bir oturuşta soluksuz bitireceğiniz kırk sekiz sayfalık bu güzel eseri mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum. 
BİR ÇÖKÜŞÜN ÖYKÜSÜ
Stefan Zweig
Türkiye İş Bankası Yayınları
Sayfa 
48
Puan 
★★
Yorumlayan İsrafil BARAN

Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat S.Zweig

Zweig bu novellasında bizi, Riviera kentine götürüyor. Küçük bir pansiyon ve gürültülü tartışmanın ortası. Tıpkı bir Gorki romanları tablosu gibi. (Bugün Gorki’nin ölüm yıl dönümü olduğu için selam vermeden geçemedim)
Stefan Zweig Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat
Fakat bu tartışma, ne bir burjuva yergisi ne de bir siyaset methiyesi. İnanılmaz derecede tutkusuna yenik düşen bir kadının ardından yapılan ahlaki yorumlar. Bir gece ansızın pansiyona gelen, güzel yüzlü, yakışıklı ve “Tanrı’nın lütfunu esirgemediği insanlardan biri olan” erkeğin peşinden giden, bu uğurda kocasını ve çocuklarını terk eden Madam Henriette hakkındaki yorumlar. Kitabın bu bölümünde anlatıcı bizzat yazarın kendisi ve bu gürültülü tartışmanın da tam ortasında. Ailesini terk eden ve tanımadığı bir erkeğin peşinden giden bu “küçük Madam Bovary”nin eylemleri anlaşılabilir karşılanmalı, yazara göre. Rutin bir hayatın elbette hiç hesapta yokken maceraya gereksinimi olabilirdi. Yazarın Korku ve Karmaşık Duygular novellalarını okuyanlar, yine bu duygularla hareket eden kadın kahramanları görmüşlerdir. Özellikle Korku kitabında Bayan İrene, tamamen tutkularıyla hareket eder ve bu duyguları yazar, iliklerimize kadar hissettirir.  Fakat bu görüş çevresindeki kimse tarafından hoş karşılanmayacaktı ve “yıldırım aşkı” denilen şeyin tamamen bir aptallıktan ibaret olduğu fikri, tartışmayı daha da alevlendirecekti. Bu büyük tartışmayı kesecek olan Mrs C. Yazarın anlatıcı rolünü, bu bölümden sonra eline alıyor. Küçük bir diyalogdan sonra, yazarla baş başa kalma sözü alıyor ve ona bundan 20 yıl evvel yaşadığı, o güne değin ve o günden sonra yaşayamadığı o “yirmi dört saati” anlatır.
Zweig okurları için şüphesiz en sinir bozucu şey, onun klasik anlatı ürünleri olan novellaları için spoiler vermektir.  Mrs C.’nin yıllar evvel başından geçen o yirmi dört saatin öyküsünü okura anlattırmak için Madam Henriette’yi kurban ettiğini düşünüyorum. Çünkü olay örgüsü için öncesinde yazar ile Mrs. C.’nin tanışmaları ve C.’nin başından geçen -kimseye hatta kendisine bile anlatmadığı- bu yirmi dört saati dürüstçe anlatması için de, öncesinde benzeri bir olayın geçmesi gerekiyordu. Ayrıca kitapta bazen zamanlama hataları da dikkatimi çekti. Mrs. C. Şu an 67 yaşında olduğu belirtiyor. Başından geçen olaylar 42 yaşında geçmiştir ve ondan sonra 20 yıl geçtiğini söylüyor. Bu durumda Mrs. C.’nin 42 yaşında olması gerekir.
Yürek burkan klasik bir Zweig anlatısı. Her insanın yaşamında her şeyi geride bıraktığı/bırakacağı bir yirmi dört saat var mıdır acaba? Othellovari bir duygu karmaşasının merkezinde buluyoruz yine kendimizi, Mrs. C.’nin yirmi dört saatini anlatırken. Ve yazarın başında dediğini bir kez daha tekrarlıyoruz: “İnsanların çoğu sınırlı bir hayal gücüne sahiptir. Duyumlarını uyaracak ölçüde yakınlarında gerçekleşmeyen bir olaya ilgi göstermek pek içlerinden gelmez; ama aynı şey gözlerinin önünde, doğrudan duygularına dokunma mesafesinde gerçekleşirse, bu olay önemsiz bile olsa, hemen aşırı bir duyarlılık gösterirler.”
Stefan Zweig
Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat
Türkiye İs Bankası Kültür Yayınları
71 Sayfa
PUAN
★★★★
Yorumlayan Mehmet KEKLİKÇİ

Olağanüstü Bir Gece Kitap Yorumu Stefan Zweig

"Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar."
Stefan Zweig  Olağanüstü Bir GeceZweig ne zaman okusam,her defasında beni kendisine tekrar tekrar hayran bırakıyor. Kitabı okumaya başlıyorsunuz ve anlatıcının bu konuyu neden anlatmak istediğini yirmi sayfa anlatarak işlemiş Zweig. İnanılır gibi değil,insan bir şeyin nedenini tek cümlede dile getirir ama yazar öyle muazzam ki konuyu neden anlattığına bile yirmi sayfa yer vermiş ve bizi kendisine hayran bırakıyor bu özelliğiyle. Kitabın konusu,elit tabakadan,gayet saygın ve insanlarla iletişimi olmayan bir adamın,kendisini bir anda at yarışlarını izlerken bulur. İnsanların yarışlarını izlerken ki heyecanlarını öyle güzel betimlemiş ki yazar bir anda sizde yerinizde duramaz halde heyecana kapılıyorsunuz. İşte bu esnada kahramanımız dürtülerine yenik düşer ve başkasına ait olan yarış kuponunu alır ve yarışı bu kupon kazanır. Kitabın bu bölümlerini okurken düşüncelerle doldu kafam: Dünyada ki tüm kötülük ve günahları yapmama sebebiniz  aslında iyi olduğumuz için değil,toplum baskısı yada utanma duygusundan kaynaklanıyor olabilirmiydi?Belkide aslında iyi olduğumuzdan değildi kendimizi tutmamız. Aslında hep aklımızın bir yerlerinde kötü niyetler saklı duruyor bunları ortaya çıkarmadığımız için iyiydik.Böyle düşünürsek o zaman tüm bu kötülükleri yapanlar bizden daha cesur ve bizden daha dürüst olmuyorlar mı?Sorular sorular...
Sonrasında bu paralarla bir çok insanı sevindirmesi ve bu eylemin onu ne kadar mutlu ettiği sonucuna varması. Daha bir çok şey okuyacağınıza emin olabilirsiniz. Çünkü Zweig en iyi olduğu konu kısacık kitaplara dolu dolu anlatımlar sığdıramasıdır. Sizi bir konuda uyarmak isterim Zweig okumaya başladığınızda onu bırakmanız pek mümkün olmuyor ve sizi ele geçiriyor. Keyifli okumalar...
Stefan Zweig
Olağanüstü Bir Gece
Panama yayınları
Çeviri:Merve Cam
Sayfa:119
PUAN
★★★★
Yorumlayan Hanife ÇAVDAR