The Most/Recent Articles

bilal kemikli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bilal kemikli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kûşe-i Uzlet Karantina Günlüğü Kitabı Üzerine

Bu yirmi günlük tecrit döneminde yaşananların yanında aile, iş, okul, çevre ve ülke ortamı lisan-ı münasiple, günlük yazım türü samimiyetiyle ele alınmış bir eser.

Kûşe-i Uzlet Karantina Günlüğü
Kûşe-i Uzlet Karantina Günlüğü, Bilal Kemikli
Yazarın ifadesiyle "yaşamaktan mülhem bir günlük" olarak nitelendiriliyor. İnsanlığın, ülkenin, milletin, telaşlı şehirlilerin yaşadıkları hâl resmediliyor adeta. Yaşanan yirmi günlük uzlet dönemi gün gün şu şekilde tasniflenmiş; "haber, alışmak, huzuru aramak, inanmak, sarılmak, sohbet, kayıp saat, meşguliyet, Pir'in izinde, çoğalmak, dost olmak, insan unutur, hakikat, insanın limanı, münzevi ve sohbet, şükür daima şükür, dert ve düşünce, hatırlamak, göç mevsimi, mesafe bilinci, beklemek" başlıklarıyla yaşananlar özetlenmiştir. Kanuni Sultan Süleyman Han'ın hastalık anında söylediği "halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi. Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi" meşhur sözünü hepimiz biliriz. Aynı şekilde aynı ruh hâliyle yazar mısralarına sarılır ve naziresini nakşeder satırlarına.

Nefes ne kadar önemli eren için farkına bir nefes bir dünya bir nefes bir hayat nimetlerin en hası en latifidir nefes zira nefes sayısı kadardır ömür

Aynı bunun gibi şiirsel bir üslupla günlüklerini, samimi, şiirsel bir dille ele alır. Nasıl ki bir asır öncesi yaşanan İspanyol gribini anlatan bir kitap, dün de bugün de ilgi uyandırıyorsa, bu kitap da daha sonraki zamanlarda dikkate şayan olacağı muhakkaktır. Kul, zor zamanlarında daha çok duaya sarılır. Kendini sigaya çeker. Dünyanın keşmekeşliğinden, curcunasından uzaklaşır adeta. Acziyetinin daha çok farkına varır. Hayatta kaçırdığı ayrıntılara odaklanır. Zorluğu yaşarken, ölüm daha çok hatırına gelir ve yaratana yönelir. "Rabbim korkularımızdan emin eyle, umurlarımıza nail, düşlerimiz mamur olsun, hayallerimiz muhkem"

Bu gidimli dünyaya farklı gözlerle bakmaya başlanır. Ölümle burun buruna gelen insanın, derinlik ve bilgeliğe ulaşmasındaki sakinliği gibidir. Milyonlarca insanın ölümüne sebep olan İspanyol gribi üzerinden bir asır geçtiğini düşünürsek, bu gün bizim yaşadığımız pandemi muhtelif zuhuratların en önemlilerinden biridir maalesef. Bir okur olarak bu eserde beni etkileyen, bazı sözler ve alıntıları paylaşmak istiyorum izninizle.

..Zira konfor düşünceye manidir

Uzlet mevsimidir şimdi sükût iklimi fakr hâli

Ruh kuşunun kafesi nisyan vadisidir

Asker cephede ölmeli zahit tekkede

Nazarî akıl işletilmeli (Bilgeler)

Bedenin mürebbisidir egzersiz"

Şifa, hatırnaz dostların masum dualarında saklı

Nadirin hükmü olmaz (Hemedanlı Bilge)

İnsan meşgul olduğu konuda tohum olursa düşünce başaklarına erişecektir

Su ile berhayat olur ey can

İlim bilgiye, zikir duyuşa götürür, duyuşla yeşerir düş çınarları (Hemedanlı Bilge)

Hesaba çekilmeden önce hesaba çekilme (Sufiler)

Bu tarz zorluklar, özne olmaya meyyal olan insanın kibrini alıyor. İnsanoğlunun fani olduğunu, yardımlaşmanın zaruriyetini, insanî değerlerin ne kadar elzem olduğunun farkına daha çok vardırıyor. Hayatta aile, dost ve bayram biriktirmenin ehemmiyeti daha çok değer kazanıyor. İnsan hayatını iyi kötü hatıralarıyla yaşamaktadır. Önemli olan mücadele yetisini kaybetmeden, İslam’ın belirlediği doğru yol üzerinde yol alabilmektir. Hayatın içinde kanayan veyahut kanatılan insan, mazisine de yarasını taşıyor maalesef. Pandemi bize gösterdi ki insan insanla seyirleniyor, dost dostla değerleniyor. Dünyanın çıkmaz sokağında, yol açıklığı arıyoruz daima.

Yazar; temizlik, mesafe, maske umdelerine kitabında bolca yer vermekte. Evde kalmanın izole olmanın ehemmiyetini de okurlarla paylaşmaktadır. Evde kalarak neler yapılabileceğinin kritiğini yaparken, olumlu yönlerine de dikkat çekiyor. Bu eserde önemli bulduğum bir husus, tecrit günlerinde zamanı doğru kullanmanın şifrelerinin veriliyor olmasıdır. Bu bağlamda İbn-i Haldun'un zaman tasavvurunda; bekleyince zamanın yavaşlayacağı, gecikince zamanın hızlı akacağı, üzüntülerde zamanın can yakacağı, mutlu olunca zamanın kısalacağı, acı çekince zamanın bitmek bilmeyeceği, sıkılınca zamanın uzayacağı gibi yaklaşımların önemli bir kısmına matuf oluyoruz evde uzun süre kalınca doğal olarak.

Hâsılı, virüse karşı tedbir ve temkinin hayati bir eylem olduğu bir vakıa. Bu eylem, yaşam felsefesinin başat eylemidir. Bu musibete karşı miyarsız mizansız davranış sergileme lüksümüz yok elbette. Bu bağlamda Bilal Kemikli Hoca'nın referanslara, göndermelere boğulmadan, samimiyetle ele aldığı bu kitap, ilgi çekici aynı zamanda dikkat çekici de. Günlüklerin kişinin hayatında özel olması gibi bir değeri var elbet. Bu tip şahsi sayılabilecek yazıların, notların okurlarla paylaşılmasının amacı, öğretici ve eğitici yönünü geniş kitlelere ulaştırma isteğidir diye düşünüyorum. 112 sayfa hacminde sıkılmadan okuduğum ve değerlendirme yazısıyla da sizlerle paylaşmak istediğim güzel bir eserdi. Okuru bol olsun diliyorum.

İlkay Coşkun / Okuyorum.org

Mihenk Anadolu İrfanını Genel Boyutlarıyla Ele Alıyor

Mihenk, Yazar Bilal Kemikli Hoca’nın 2019 yılı, Kitabevi Yayınları aracılığıyla okurlarla buluşturduğu son kitabı. Son üç yılda yazdığı daha çok dergilerde yayımlanan deneme ve araştırma yazılarının yer aldığı 156 sayfalık bir eser.

Kitap; ‘Mânâ, Maya ve Mesele’ üst başlığında sınıflandırılmış. Yaklaşık 25 yazı yer almakta. Yerli ve milli kavramlar etrafında teşekkül eden, aynı eksene sahip metinleri içeriyor. İstikamet, ruh, irfan, dil, kelime dağarcığı, tarih şuuru gibi birçok değeri önceliyor.

Yazar, kitapta ayrıca şu tespitlerde bulunmakta. ‘Kendi tarihine ve coğrafyasına yabancı nesiller daima edilgen ve özentili olacaktır’. Oryantalist bakışla oluşturulan fikirlerin şubesi olarak hizmet veren kimi yenik, edilgen aydına seslenmekte. Yazılarda değinilen, ülkemizdeki sözde aydın sorunsalını, Cemil Meriç’in çok bilindik bir sözünü bize hatırlatıyor. ‘Ülkesini yaşanmaz bulanlar onu yaşanmazlaştıranlardır’

Yazılarda, Nurettin Topçu, Mümtaz Turhan, Sabri Ülgener, Sezai Karakoç ve Erol Güngör gibi değerlerimizin fikir ve ruh dünyalarından katreler taşımakta. Merhum Erol Güngör’e rahmet niyazıyla bir nevi kitabın ithaf edilmesi özellikle yazar adına çok anlamlı olsa gerek.

Bilal Kemikli Hoca’nın sunuş yazısında bu metinleri ‘güncel, siyasi ve sosyal meselelere içerden bakma denemeleri’ şeklinde ele alması, biz okurlar için en doğru tanımlamadır muhakkak. Kitapta, bin yıl öncesi Asya’nın steplerinden Bağdat, Basra ve Kûfe’ye oradan Anadolu’ya ve Rumeli’ye uzanan serüvenimizi, dil ve düşünce haritamız çerçevesinde tahlil edilerek genişçe yer verilmiş. Bu yazıların dibacesinde Anadolu irfanını oluşturan manevi önderlerin öncüleri işlenmiş. Yirmi beş yazı içerisinde, ‘Pîr-i Türkistan Ahmed Yesevî, Hz. Mevlana’nın öncülü olan Ebû Sa’îd Ebu’l Hayr, Dede Korkut, Hz. Mevlana, Yûnus Emre, Pîr Sultan, Mehmet Akif, Dil Meselemiz, Kültür Emperyalizmi, Anadolu İrfanı, Eğitim, Yerlilik ve Millilik’ gibi birçok konu başlığı kitap da yer almıştır.

Türkistan’da Ahmed Yesevî’nin uyandırdığı irfan ocağı ve Türkçe’yi hakikat dili olarak inşa ettiği ruh üzerinden ele almakta. Ahmed Yesevî’nin Türkçe’yi öncelemesi üzerinde durulmakta. Asırlardır bizim gövdemiz olan Asya’yı, kalbimiz olan Afrika’yı ve ufkumuz olan Avrupa’yı oluşturan ruh ve irfan ocağı anlatılmaktadır.

‘Bizde bilim, sanat ve düşünce yoktur’ diyen müstemleke zihniyetlere, sözüm ona aydınlara itirazlarını sıralamakta. Öğrenilmiş çaresizliklerimizin ıslahını, mücadele yöntemlerini, yerlilik ve millilik üzerinden ele almakta. Bu bağlamda Oktay Sinanoğlu, Fuat Sezgin, Halil İnalcık, Aziz Sancar gibi değerlerimiz üzerinden konuyu anlatmaktadır. Bu isimler, gençlere rol model olarak gösterilmektedir.

Yönü sadece batıya dönük olan aydınlar için ‘Boynumuz ağrıdı batıya bakmaktan’ diyen Nuri Pakdil’in çizdiği portrenin yanında; ‘İslam Medeniyeti’nin büyüklüğünü kendi insanımıza anlatmak, batılılara anlatmaktan daha zor’ diyen merhum Fuat Sezgin’in sözünü de hatırlamak gerekir. Genel anlamda ufkumuz olan Avrupa çabalarına, merhum Prof. Dr. Fuat Sezgin’in ‘Batı uygarlığı, İslam Medeniyeti’nin çocuğudur’ tespitini de buraya ekleyip unutmamak gerekiyor.

Kitabın önemli bir bölümünde ele alınan Anadolu irfanının manevi mimarlarının yanında özellikle Anadolu irfanını genel boyutlarıyla ele alınıyor. Sadece bilgiyi değil hikmeti de içeren irfan olgusunu inanç boyutuyla daha geniş anlamda ‘Şiir ve İrfan’ kitabında bulabiliriz.

Yazıların içerisinde yer alan ve dikkatimi çeken bazı bölümleri buraya taşımak istiyorum izninizle. Büyük filozof İbn-i Sina ile Hz. Mevlana’nın öncülü olan Mutasavvıf Ebû Sa’id Ebû’l Hayr bir gün karşılaşırlar. Birbirleri hakkında şunları söylerler. İbn-i Sinâ, Ebû Sa’id Ebû’l Hayr’a, ‘Benim bildiğimi o görüyor’ der. Ebû Sa’id ise İbn-i Sina’ya ‘Benim gördüğümü o biliyor’ diyerek bu iki büyük değerin birbirine saygısını, verdiği değeri ve bir yerde kerametlerini yansıtmaktadır.

Başka bir yazının bir bölümünde, Sivas Kalesi’nin hazin hikâyesi şu şekilde anlatılmaktadır:

Timur dönemi tarihçilerinin, ‘fevkalade kuvvete haiz duvarlara sahip’ dediği, Matrakçı Nasuh’un tasvir ettiği ve Kâtip Çelebi’nin bahsettiği Sivas Kalesi’ni, Timur tahrip etse de yıkamamış, lakin muktedir bir Sivas Valisi, Sivas Kalesi’ni yıkmış ve yerine 4 Eylül Parkı yaptırmıştır.

Timur dönemi tarihçilerinin, ‘fevkalade kuvvete haiz duvarlara sahip’ dediği, Matrakçı Nasuh’un tasvir ettiği ve Kâtip Çelebi’nin bahsettiği Sivas Kalesi’ni, Timur tahrip etse de yıkamamış, lakin muktedir bir Sivas Valisi, Sivas Kalesi’ni yıkmış ve yerine 4 Eylül Parkı yaptırmıştır.

Son olarak, kitabın büyüsünü bozmadan, yazar, milliyetçilik ve ırkçılık konusunda şunları söylemektedir; ‘Günümüzde artık milliyetçilikle ırkçılığın belirgin bir şekilde ayrıştığını, milliyetçiliğin değerlere bağlılık ve millete hizmet manası içermesine karşın, ırkçılığın ayrıştırıcı ve şiddeti besleyen bir unsur’ olarak tanımlar. Yerliliği de Mevlana’nın pergel metaforundaki medeniyet çınarının kökü ‘sabite’ olarak görür. Yerlilik ve milliliği yerellik ve gelenekselcilikten ibaret sanmamak gerektiğinin altını çizer.

İlkay Coşkun