The Most/Recent Articles

featured etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
featured etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Afrikalı Leo Kitap Yorumu Amin Maalouf

Afrikalı Leo gerçek bir yaşam öyküsünden çıkartılmış düşsel bir yaşam öyküsüdür.
Afrikalı Leo Emin Maalouf, Fas'ta yani doğduğu topraklarda Hasan ibn Muhammed el-Vezzan ez-Zeytani olarak bilinen, bir başka ülkede Alias yani İlyas, dünyanın bir başka yerinde, üzerine güneşin doğduğu bir ülkenin topraklarında Giovanni Leoe de Medici, kıtaları aştığı gezilerin bir başka durağında ise adı Afrikalı Leo olarak bilinecek olan Hasan'ın hikayesidir.
Eğer, Muhammedin oğlu Hasan, kendi özyaşam hikayesini yazsaydı aynı onun yazmış olacağı gibi. Yine de hiç kuşkunuz olmasın, bir berberin sünnet ettiği, bir papanın vaftiz ettiği Afrikalı Leo benim diyerek okuru da kendisi ile birlikte Fas, Mısır, Büyük Türk'ün imparatorluğu Osmanlı, Fransa, Roma... gibi ülkelerdeki hikayelerin içerisine sürüklüyor.

Önce hayran olduğu, bir zamanlar öfke duyduğu, ilerleyen yaşlarda ise anlamaya başladığı babasının yazgısına da ortak olacaktır. Şöyle ki; Hasan'ın babası Muhammet dayısının kızıyla Selma ile evlenmiş ve Hasan dünyaya gelmiştir. Fakat Muhammet, Verda adında Hiristiyan bir köle satın almıştır. Sonrasında ise kölesine olan aşkını gizlememiş ve ondan da bu aşkın meyvesi olan bir kızı olmuştur. Fasta kadınlar sımsıkı örtünmek ve evden dışarı özgürce çıkamazken. Köle olarak aldığı Verda, erkekleri mutlu etmenin yolları ile eğitilmiştir. Ud çalıp dans eden, şarap içip çarşaf giymek zorunda olmayan, güzel kokular sürerek, ceviz karası ile dudaklarını boyayabilmektedir. Bu köle güzeli kızla Hasan'ın annesi Selma'nın durumları eşit değildir. Selma bu durum karşısında iç dünyasındaki duygularını şöyle dışa vuracaktır. Granadalı kadınlar için özgürlük, köleliğin aldatıcı bir biçimidir, kölelikse özgürlüğün kurnaz bir şekli. 
Hasan bu yüzden babasına bir zamanlar öfke duymaktadır. Ama kendide aynı yazgıyı yaşayarak babasına olan öfkesi dağılacaktır. Hasan bir yandan büyürken bir yandan da savaşlar içinde kavrulan orta doğu topraklarından, Avrupa topraklarına, yaşamdan ölüme gider gibi altınsız ve takısız, kimi zamanda zengin krallar gibi değerli eşyalar yüklü kervanlarla seyahat edecektir.
Babasının kaderini yaşayacak demiştim. Kendine hediye edilen bir köle kızda ilk kez erkek olurken, tutkulu bir aşkı da yaşayacaktır fakat elçilik görevi ile yola çıktığı sırada ölen dayısının vasiyeti üzerine dayısının kızı Fatma ile evlenerek baba olacaktır.
Roma topraklarında esir düşüp, vaftiz edilerek Hristiyan olduğunda ise artık adı Giovanni Leo'dur ve burada da koynunda aşkı yaşayacağı bir karısı olacaktır. Papa'nın elçisi olarak Osmanlı imparatorluğunun elçisi ile pazarlığa oturacak kadarda hayatın uç noktalarını okuyucuya aktaracak olan yazar bizlere de şöyle bir tavsiyede bulunacak. Çoğunluğun önünde boyun eğmekten kaçın. Halbuki serüven boyunca kendisi her gücün karşısında boyun eğmek zorunluluğunu süslü ifadelerle gösterecek.
Kitapta sürükleyicilik sonlara doğru etkisini azaltsa da okumaktan geri kalamadım. Kitaptaki edebi anlatımlar yer yer, bazen kendimizi ifade etmek için arayıp ta bulamadığınız sözcüklerin peşi sıra dansı gibiydi. Mesela şöyle diyordu kitapta Hasan, "Gezmek istediğim yerler yabansı bir metresin, uzakta olduğum zaman var gücüyle beni çağırıp, geldiğim zaman da yüzüme küfretmesi gibi karşılayabiliyordu beni"...
Afrikalı Leo kitabında zeki, başarılı, her gittiği yerde kendini kabul ettirmeyi beceren ve yazgısına rağmen ne yapıp edip hayattan zevk alıp mutluluğu bulabilen bir kişi olarak işlenmiş olduğundan yazar dünya benim evim diyor. Her gittiği yerde bir aile kurmayı da ihmal etmiyor.
Afrikalı Leo kitabını okurken insanın hayat yolculuğunda kolaylıkla elde edemeyeceği bir çok tecrübeyi de kendimle içleştirme fırsatı yakaladım. Aklımda kalan bir kaç söylevi de aşağıdaki satırlara öylece bırakarak sizi de bu kitabı okuyarak aynı serüvene davet ediyorum.
Bir insan ister altın ister akıl yönünden varsın olsun, bunlardan yoksun birinin yanında konuşurken dikkatli olmalıdır.Bir geminin fazla yükünü denize atması gibi yazgım da bana yeni gelecekler açmak için hafızamdan bazı şeyleri silip süpürüyordu. Kırk yaşına geldiğimde artık dünyayı bir uçtan bir uca yürüyecek gücüm kalmamıştı tek dileğim sakin bir limandı.
Amin Maalouf (ya da Emin Maluf), 25 Şubat 1949 Beyrut doğumlu, kitaplarını Fransızca yazan Lübnanlı bir yazardır. 1976’dan beri Fransa’da yaşamaktadır. Yazar 1993 yılında Goncourt Akademisi Edebiyat Ödülüne layık görülmüştür.
AFRİKALI LEO 
Amin Maalouf
Yapı Kredi Yayınları 
373 Sayfa 
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan Gazeteci Ercan KILIÇLI
www.serbestmuhabir.com 

Mertcan Karacan: Kültür tarihinin bilinmeyenlerini yazmak istiyorum

Şair Mertcan Karacan ile ile Avanos Belediyesinin davetlisi olarak katıldığı söyleşi ve kitap tanıtım etkinliğinde, Bırak Kalsın Küllerimiz isimli şiir kitabı ile ilgili röportaj yaptık. 
Şair Mertcan Karacan
Şair Mertcan Karacan - Avanos / 2017
Mert bey, Avanos’a hoş geliniz. Okuyorum.org takipçileri için bize kendinizi tanıtır mısınız? Hoş bulduk. 1997 Kastamonu Çatalzeytin doğumluyum. Buraya Avanos Belediyesinin kitap tanıtım etkinliğine katılmak üzere geldim. Hukuk fakültesi öğrencisiyim, Marmara'da okuyorum. En özet haliyle  böyle tanıtabilirim.
Yazılı eserler içinde şiir bana göre biraz daha farklı. Çünkü şiirin kendi içinde uyulması gereken kuralları da var. Kafiyeydi, ilhamdı. Nasıl esinleniyor sunuz? Şiirlerinizin kaynağı nedir? 
İlham perileri dediğimiz şey aslında sözcük olarak musalardan gelir. Bu da Fransızca bir kelimedir. Türkçeye çevrildiğinde müz'e olarak karşılanır. Bu da sanat ve ışık tanrısı Apollo'nun 9 kızını işaret eder. Yani müz, yanı musalar ve ilham perileri. Tabi bu işin mitolojik kısmı. Bana dönecek olursak. İlham dediğimiz şeyi kendim yaratıyorum birazda. Bu da en insani şekilde tarif edecek olursak, karanlık ve sessizlik bir şiir için en ideal ortamdır. Şiirde en yapmak istediğim şey ise, aynı zamanda şiirin geçmiş yüzlerce yıldan beslendiğini göstermek. Geçmişini bilmeyen, geleceğini asla bilemez kavramını okutmaktır. Bu açıdan şiirlerimde tarihsel verilerde çokça yer alır. Örneğin Nabolant ve Dumlupınar denizaltı gemisinin çarpışması gibi. Bunun gibi tarihsel ögelerle doludur şiirlerim.


Yazma hayatınızdaki hedefiniz nedir?  Yani bir eser bırakmak isteseniz, adınızın bu eserle anılacağı bu yine bir şiir kitabı mı olurdu? Yada, çok güzel hikayeler anlattınız az önce. Hiç hikayeyi düşündünüz mü?
Düşündüm. Hikayeyi de şöyle düşünüyorum. Az öncede bahsettiğim gibi, bilinmeyenler toplamında bir hikayeler kitabı yazmak istiyorum. Şiir babında şunu söyleyebilirim. Şiir istemeden kendimi içinde bulduğum bir daldır. "Son nefesim sende kaldı. Ölemiyorum" dizesi. Bu iki dize benim çok çok önce yazdığım, ilkokul yıllarında yazdığım ama yıllar sonra bulup kitabıma aldığım bir dize. Dolayısıyla şiir bende elimi verip kolumu kaptırdığım bir alan, kendi öz benliğimde evet yer alacak ama ben ileride Mertcan Karacan'ın neyle anılmasını istiyorum dersem. Kültür tarihinin bilinmeyenler dünyasından bir hikayeler toplamıdır. Bu açıdan örnek aldığım yazarda kitabımın arka sayfasında göründüğü gibi Sunay Akın'dır. Buradan kendisine de saygı ve selamlar.

Takip ettiğiniz veya sevdiğiniz bir yazar soracaktım. Bu sorumuzun cevabını vermiş oldunuz. Okuyorum.org takipçileri için bir selam gönderir misiniz?
Tabi ki. Şunu da unutmayalım. Bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk bütün başarılarının sırrını, cebindeki her iki kuruştan birisiyle kitap almasına bağlamıştır. Tarihte hiç bir lider bunu yapmamıştır. Başarılarını kitaplara bağlayan. Herkes yatmadan önce baş ucunda kulağını kıvırdığı bir kitapla uyusun istiyorum. Sevgiler, selamlar.

Röportaj ve Fotoğraf: Ercan KILIÇLI - Gazeteci
ercan@serbestmuhabir.com 

Anton Çehov Seçme Öyküler Kitap Yorumu

Yazar Anton Pavloviç Çehov'un seçme öykülerinin bir arada bulunduğu kitapta sade ve yalın bir dille yazılmış on öykü yer alıyor. 
Anton Çehov Seçme Öyküler Bordo Siyah Yayınevi tarafından derlenen kitapta Çehov'un Şaka, Bukalemun, Telaş, Beyaz Alın, Oğlanlar, Çocuklar, Sevinç, Suikastçı, Şehir Dışında Bir gün ve Kötü Yürekli Çocuk isimli öykülerine yer verilmiş. Çehov'un Derdimi Kime Anlatsam kitabından sonra bu kitapta benzer birkaç öyküyle karşılaştım. Çehov öykülerini okumak istiyorsanız, 1980 yılından itibaren ciltlere ayrılmış bütün öyküleri isimli kitabı tavsiye ederim. İyi okumalar dilerim...
KİTAP TANITIMINDAN
Türkiye'de daha çok Vişne Bahçesi, Vanya Dayı gibi tiyatro oyunlarıyla tanınan Rus yazar Anton Pavloviç Çehov'un (1860-1904) en önemli özelliklerinden biri, çağdaş kısa öykü türünün öncülerinden olması ve bu türün gelişimine büyük katkıda bulunmasıdır. Eserleriyle James Joyce'dan Virgina Woolf'a pek çok yazarı etkileyen Çehov, tüm dünyada büyük ilgi gören eserler kaleme almıştır.
Çehov'dan Seçme Öyküler, yazarın Millî Eğitim Bakanlığınca okullar için hazırlanan "100 Temel Eser" listesinde de yer alan komik, ilginç ve bir yandan da öğretici olan öykülerinden meydana gelen bir seçki sunuyor. 
Seçme Öyküler 
Anton Pavlov Çehov
Bordo Siyah
175 Sayfa 
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan İsrafil BARAN

Kabadayılar Kitap Yorumu Yakut Devrim

KABADAYILAR kitabı Geçmiş zamandan bugüne kadar gelişen ve olaylara sahne olan kabadayıları anlatıyor. Yer yer yaşanan kabadayı öykülerine de yer verilmiş.
Kabadayılar Yakut Devrim, Kitapta mahkeme tutanaklarından da yararlandığı anlaşılmakla birlikte o bölümler fazla resmi olduğundan kitabın okuma akışını da bozmuş.
Kitapta beni etkileyen en önemli gördüğüm yer ise Tatar Ramazan ile Nazım Hikmet'in buluşmasıdır. Biri kötülüklere karşı güçle diğeri de kalemle mücadele verdiklerini anlatmışlar.Nazım Hikmet'in ise cezaevinde Tatar Ramazan ve adamlarına yaptığı insanı davranış unutulacak gibi değil...

Kabadayılar 
Yakut Devrim 
Kod Yayıncılık
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan Osman Aytekin

Değirmen Sebahattin Ali

Kürk mantolu madonna kitabı o kadar güzel bir tat bıraktı ki bende, Sabahattin Ali´yi ilk defa okuyacak birine tavsiye edilecek en son kitap DEĞİRMEN´ bence.
Değirmen Sebahattin Ali
Üç dört öyküsün dışında diğer öykülerini basit bulduğum bir kitap.Buradaki öyküleri çok genç yaşta yazdığı için biraz toyluk kokuyor. Bununla başlanırsa, yazar hakkında  yanlış izlenimlere kapılabilir insan. Sabahahattin Ali´nin yazarlığına diyecek söz yok,bu kitabı da okuyun ama yazarın ilk okuduğunuz kitabı olmasın. İyi okumalar...
KİTAP TANITIMINDAN
"İşte adaşım, sana seven bir Çingene'nin hikayesi. Çiçeklerin açtığı bir mevsimde, senin kollarına yaslanan ve çiçekler kadar güzel kokan bir vücutla uzak su kenarlarında oturtmak ve öpüşmek, yoruluncaya kadar öpüşmek hoş şeydir...
Fakat sevgili bir vücutta bulunmayan bir şeyi kendisinde taşımaya tahammül etmeyerek onu koparıp atabilmek, işte adaşım, yalnız bu sevmektir."
Değirmen 
Sebahattin Ali
YKY yayınları
137 sayfa 
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan Hanife Çavdar

Hayatıma Renk ve Heyecan Getirmek İçin Yazmaya Başladım

Yetiştirme yurdunda başlayan hayat hikayesini Hayata Tutunmak isimli kitabında kaleme alan Yazar Ramazan Aydoğmuş "Sıradan bir çizgide sürüp giden hayatıma bir renk ve heyecan getirmek için yazmaya başladım" dedi. Okuyorum.org olarak Yazar Aydoğmuş ile gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi sizlerle paylaşıyoruz.
Yazar Ramazan Aydoğmuş
Ramazan Aydoğmuş kimdir?Okuyorum.org okurlarına kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
İlk, orta ve lise öğrenimini Manisa Yetiştirme Yurdunda kaldığım yıllarda tamamladım. Açıköğretim İktisat Fakültesi mezunuyum. Yazarlık kariyerime katkı sağlaması amacıyla AÖF Türk Dili ve Edebiyatı Fakültesine de başladım. Halen Manisa/Akhisar da Aile Bakanlığına bağlı bir huzur evinde muhasebe işleri yapan bir memur olarak görev yapıyorum. Evli ve iki kız çocuk babasıyım.

Yazmaya ne zaman başladınız? İlk kitabınız ne zaman yayınlandı?
Yaklaşık 3 yıl önce yazmaya başladım. İlk kitabım 2 yıl önce yayımlandı.

Sizi yazmaya yönlendiren sebepler nelerdir?
Sıradan bir çizgide sürüp giden hayatıma bir renk ve heyecan getirmek için yazmaya başladım.

Ramazan Aydoğmuş olarak gerçekleştiremediğiniz bir hayaliniz var mı?
Başarılı bir öğrenci değildim. Sınıfımı hep düşük notlarla geçerdim. Buna rağmen çok yüksek puan gerektiren elektronik ya da bilgisayar programcılığı mühendisi olmak, hatta o alanda başarılı bir bilim insanı olmak isterdim. Yeri gelmişken şunu da ifade edeyim: Yazmanın benim açımdan güzel bir yanı da gerçekleştiremediğim hayallerimi yeri geldiğinde kitaplarımın satırlarına yansıtabilmemdir. İşte ikinci kitabımdaki Prof. Taner Hoca tam da benim idealimdeki bilim insanına iyi bir örnektir.

Türkiye'de kitap okuma oranlarını nasıl buluyorsunuz ? Sizce okur sayısının artması için neler yapılmalı?
Bu soruyu cevaplamak için uzman olmaya gerek yok. Maalesef  çok düşük tabii... Ama umutsuz da olmamak gerek. Bu ülkede her şeye rağmen okuyan insanlar var. Geçen yıl Akhisar da ilk kez kitap fuarı düzenlenmişti. Oldukça da kalabalıktı.
Öncelikle başta öğretmenler olmak üzere eğitimciler bu işe dört kolla sarılmalı. Anne babalar , çocuklara ve gençlere okumalarını öğütleyip duruyorlar fakat kendileri okumuyorlar. Devlet büyüklerine de bu konuda önemli görevler düşüyor. Onların destek vermesi ve örnek olmaları da çok önemli bence...
Hayata Tutunmak, Ramazan Aydoğmuş
Hayata Tutunmak, Ramazan Aydoğmuş
Hayata tutunmak adlı kitabınızda hayat hikayenizi anlatmışsınız. Hayatınız aslında çok zorlu ve acılarla dolu geçmiş fakat bunu kitabınızda çok fazla yansıtmamışsınız, okuyucuyu duygu seline kaptıracak bir hayat hikayeniz varken bunu yansıtmamanızın özel bir sebebi var mı?
Yazmaya hayat hikayemle başlamak konusunda bile kararsızdım zaten. Yetiştirme yurdunda büyümek zorunda kalmak bile çok zor, acı bir durum aslında. Kitabımı okuyan insanlara tamamen acı ve yoğun bir duygusallık yaşatmak istemedim. İçinde biraz umut da olsun istedim. Ayrıca ilk kitabım olması nedeniyle herkese hitap etmesini amaçladım.

Okuyorum.org olarak sorularımıza  verdiğiniz cevaplar için teşekkür ederiz.son olarak okurlara tavsiyeleriniz var mı?
Okumaya devam etmelerini şiddetle tavsiye ederim. Farklı yazarların kitaplarını da okumalıyız bence. Böylece onları kendi ağızlarından tanımış oluruz.  Birilerinin yarim yamalak bildiği ve onlar hakkında dillendirdiği çoğu dedikodu olan sözlerle değil...

Söyleşi: Hanife ÇAVDAR

Selim İleri Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu

Selim İleri edebiyatımızın önemli isimleri içerisinde yer almaktadır. Roman ve deneme çalışmalarıyla edebiyatımıza katkı sunmuş, edebiyatımızın gelişmesine büyük emek vermiş yazarlarındandır.
Selim İleri Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu
“Roman sanatını büyük açılımlarıyla sevdim. Edebiyatımızın romanlarına da bu sevginin görüngesinden yaklaşmaya çalıştım. Edebiyat tarihçilerimizin hor gördüğü eserler de var bu kitapta. O eserlerin önemsenmemiş özelliklerini saptamaya çalıştım. Kılavuzu sevdiğim Kitaplarla sınırladım.”
 Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuz’u Everest Yayınlarından yayınlanmış, deneme türünde yazılmış bir kitap. İsminden anlaşıldığı gibi içerikte incelenen eserler yazarın kendi seçkilerden oluşmakta.
Roman türünün Türk Edebiyatında girişini başlangıç örnekleriyle yer veren İleri, roman gelişimi edebiyatımız içerisinde yerleşen kendine özgü yapısını eserlerle örneklendirerek aktarmakta. Dönemin yazarlarının roman türüne yaklaşımlarını, üretilmiş yapıtların içerikleri ve teknikleri üzerine bilgiler sunmakta.
“Sergüzeşt’le romanımıza ruh çözümlemesini ve tasviri getirmiştir. Ayrıca yer yer savruk söyleyişle olsa bile, roman sanatının gereksindiği anlatım ilk kez bu eserle yakalanabilmiştir.” (s.45)
“Siyah Gözlerde otuzlarında dul kadınla âşık olduğu delikanlının adsız bırakılmış olmaları düşündürücüdür. Roman kişilerinin ilk birer ad tanıması gerektiğine inanılmışken, Cemil Süleyman belki de Siyah Gözler'de dile getirilen bu başkalarınca adsız sansız kişilerce de yaşadığını sezdirmek istemiştir.”(s.93)
Eser içerisinde edebiyatçılığı yoğun olan İleri’de üretilmiş eserlere eleştirilerini de görmekteyiz. Ahmed Mithat Efendi’nin eseri Müşahedat hakkında “natüralist romana yerli bir örnek vermek amacıyla yazdığını belirtmiş; ama romanın gözlemleri natüralizmle pek uyum içinde değil.” (s.48) şeklinde paylaşılmıştır.
Türk romancılığın raflarında duran tozlanmış eserlerinin silinmesi gibi bir katkı sunuyor. Fatma Aliye’nin Udi eserinin üzerindeki tozu siliyor örneğin. “Müslüman Türk kadının çalışma hayatına atılması gerektiğini teklif eden eser. Belki de en önemli özelliği bu.”(s.63)
İleri’nin denemesi Türk Edebiyatının içerisinde evrim sürecinden geçen romancılığın kılavuzluğunu da üstlenmiş durumda. Kitabın bir güzel özelliği ise incelenen eserlerin sağ üst tarafta büyük karakter kullanılarak yayınlanmış tarihlerin okuyucuya sunulmasıdır. Roman okumayı kendine görev olarak gören okuyucuya hangi eserlerden başlaması konusunda yardımlar sunmakta.
Sıkılmadan okuyacağınız bu deneme eseri, diliyle sizi kendi içerisine çekmekte, edebiyata emek vermiş yazarın özenli çalışmasını size hissettirmekte. Roman türünün 1874-1980 arsındaki tarihi gelişimini okuyabileceğiniz değerli bir çalışma sizleri beklemekte.
Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu
Selim İleri
Everest Yayınları 
632 Sayfa 
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan Emrah Öğütmen

Hayata Tutunmak Ramazan Aydoğmuş

Hayata Tutunmak Ramazan AydoğmuşBir ailede doğup büyümüş olmanın aslında ne büyük bir zenginlik olduğunun anlatıldığı gerçek bir hayat hikayesi. 
Yazarın ilk kitabı olmasına rağmen beğenerek okudum diyebilirim. Bu kitaptan çıkardığım bir dolu sonuç var ama biri de şu ki Hayattan kopmak için bahaneler aramak yerine hayata tutunmak için sebepler bulmalıyız. Keyifli okumalar...
KİTAP TANITIMINDAN 
Anne babaya, mutlu bir aileye sahip olmak şükredilmesi gereken büyük nimetlerden biridir şüphesiz... Bu nimetin değerini ondan mahrum kalarak yetiştirme yurtlarında büyüyen büyün çocuklar gayet iyi bilir. Fakat onların derdini insanlar bilmez, bilse de çoğu anlamaz. Çünkü yurt çocukları koşup sarılacakları ve başlarını yaslayıp gözyaşlarını dindirebilecekleri şefkatli bir kucağa sahip olmamışlardır. Onların geçmişte yaşadıkları acı kayıplar, kalplerinde açılan gizli birer yara gibidir. Bu yaralar bir ömür boyu sızlar durur.
Bu kitap kendisi de yetiştirme yurdunda büyüyen yazarın hayat hikayesinden alıntıdır. Babasının ölümü üzerine bir yetiştirme yurduna verilişini, sonrasını anlatmakta ve sürecin yaşandığı 1980 yıllarının başlarına ait bazı yöresel fotoğrafları da yansıtmaktadır.
Ailenizin ve yakınlarınızın değerini size bir kez daha hatırlatacak, hayatını bir eksikle sürdürmek zorunda kalan insanlara sağlam bir dal olacak, sevgi dolu, duygu yüklü bir kitap...
Hayata Tutunmak
Ramazan Aydoğmuş
Kanyılmaz Matbaası 
128 Sayfa 
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan Hanife Çavdar

Şeker Portakalı Jose Mauro De Vasconcelos

Çocuk olmak mı zor, fakir olmak mı zor? Yoksa yoksul bir ailede çocuk olmak mı zor? 
Şeker Portakalı Jose Mauro De Vasconcelos
Şeker Portakalını daha önce okumuştum. ama sadece okumak içindi. şimdi daha iyi anladım ama şimdi de bu soruların cevabını veremiyorum. Çocuk olmak mı zor, fakir olmak mı zor? Yoksa yoksul bir ailede çocuk olmak mı zor? Anlaması güç Zeze ise bir çocuk değil 5 yaşında olgun bir adam, okuyun derim...
KİTAP TANITIMINDAN
Yazarlıkta karar kılıncaya kadar, boks antrenörlüğünden ressam ve heykeltıraşlara modellik yapmaya, muz plantasyonlarında hamallıktan gece kulüplerinde garsonluğa kadar çeşitli işlerde çalışan Jose Mauro de Vasconcelos'un başyapıtı Şeker Portakalı, "günün birinde acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsü"dür. Çok yoksul bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen, dokuz yaşında yüzme öğrenirken bir gün yüzme şampiyonu olmanın hayalini kuran Vasconcelos'un çocukluğundan derin izler taşıyan Şeker Portakalı, yaşamın beklenmedik değişimleri karşısında büyük sarsıntılar yaşayan küçük Zeze'nin başından geçenleri anlatır. 
Vasconcelos, tam on iki günde yazdığı bu romanı "yirmi yıldan fazla bir zaman yüreğinde taşıdığını" söyler. Aydın Emeç'in, güzel Türkçesiyle dilimize armağan ettiği Şeker Portakalı'nın başkahramanı Zeze'nin büyüdükçe yaşadığı serüvenleri, yazarın Güneşi Uyandıralım ve Delifişek adlı romanlarında izleyebilirsiniz.
Şeker Portakalı 
Jose Mauro De Vasconcelos
CAN YAYINLARI 
200 Sayfa 
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan Kadir ŞARKI

Derdimi Kime Anlatsam Anton Çehov

Asıl mesleği doktor olan Yazar Anton Pavloviç Çehov'un öykülerinin bir arada bulunduğu kitap sade ve yalın bir dille dönemin Rusya'sında ki sıradan insanların günlük yaşamını üç dört sayfaya sığdırmış.
Anton Pavlov Çehov öyküleri
Betimlemeleri fazla detaylı olmasa da o zamana ve mekana sizleri götüren Çehov'un bu kitabında beni en çok Berber Dükkanında ve Nasıl evlendiğimin resmidir başlıklı hikayeler güldürdü.
Türk kültüründe ki gibi görücü usulü evlenen bir adamın eşiyle tanışma macerasubu anlattığı hikaye sizlere hiç yabancı gelmeyecek. Yaşayan tarihler'de ki gibi bir kaç öyküde satır aralarında Türk karakterler de yer alıyor. Öyküler direk olayın içerisinde başladığı için biran önce bitirme isteği uyandırıyor. Çehov'un bu kitabından sonra diğer öykülerini de mutlaka okumak isteyeceksiniz.

Derdimi Kime Anlatsam
Anton Pavlov Çehov
Turna Yayınları
136 Sayfa 
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan İsrafil BARAN

Kürk Mantolu Madonna Sebahattin Ali

Kitapta değinildiği üzere, insanoğlu alışveriş yaparken ilk görüşte yargılamadıkları kişisel ihtiyaç malzemeleri gibi malesef ilk karşılaştıkları insanlar üzerinde gösterdikleri ön yargıyı geçmişte de, gelecekte de devam ettirecek olmaları ne acı... 
Kürk Mantolu Madonna' da da Raif Efendiyi ilk bakışta ön yargılar içinde değerlendirip, içine kapanık ve sadece tek düzen hayat içerisinde ömrünü idame etmek isteyen bu zatın aslında içerisinde nasıl bir aşk fırtınası koptuğunu kitabın sonunda öğreniyoruz. Aşk belkide anlatılamayacak kadar kutsal bir duygudur ki; Raif Efendi de aşkı yaşamaktan ve kendi içerisinde özel olan duyguların başkasının eline geçmesinden korku ile sevdasına bir türlü erişememiştir. Ta ki o resim ile karşılaşıncaya kadar. Resimde bir kürk mantolu bir kadının simasınındaki o bakış, o gülümseme ifadesi adeta Raif Efendiyi bir başlangıca itiyor ve resme aşık oluyor. Resim sergilendiği sürece her defasında diğer resimleri hızla göz geçirdikten sonra aşık olduğu resmin önünde saatlerce hatta resim galerisi kapanana kadar seyre doyamıyor. Raif Efendi' nin bu halini günlerce izleyen bir kadının bile kendisine yaklaşıp, resim hakkında neler hissettiğini sorması bile, kendisini rahatsız ediyor ve yine özel duygularının başkaları için oyun konusu olmasından çekindiği için o çok sevdiği, uğruna aşık olduğu resmi bile görmekten kendini zorla da olsa alıkoyuyor. Ve bir gün -tesadüfen- o resimdeki bakışlar ve yüzünde gördüğü o duygular karşısına gerçekten çıkıveriyor. İşte o andan sonra hayatına anlam katacak Maria'dan vazgeçmemeye karar veriyor. Belkide imkansız bir aşk; ama ne olursa olsun hayatının geri kalanında sadece resme bakar gibi olsa da beraber olmaya, ayrı yaşamamaya çaba sarf ediyor.
Ancak babasının ölümünden sonra işleri düzeltmek için yurt dışında bulunan Raif Bey Türkiye'ye dönüş yapar.  Elim bir olay sonunda o çok sevdiği, uğruna belki kendi hayatından vazgeçecek sevdasından ayrı kalıyor. Maria'dan gelen mektuplar azalmaya başlar ve bir süre sonra (10 yıl) o resimde görüp de aşık olduğu ve daha sonra hayatına arkadaşça duygularla giren Maria'nın öldüğünü öğrenir. Raif Bey bu arada Türkiye' de evlenmiş ve iki çocuk sahibi olmuştur. Lakin bu aile portföyü sadece bir görev adledilerek devam edecek olan duygular üzerine kurulu; aşk içermeyen, babalık vazifesi bir görev gibi devam eden bir hayat içerisinde boğulup gitmektedir. İşte bu kitapta insanlara olan ön yargılarımızı yitirmemiz ve yaşanacak olan duyguları zamanında yaşayarak, kaybolup gitmesine imkan tanımamızın gereği öğretilmektedir. Tüm okur severlere canı gönülden selam olsun.
Kürk Mantolu Madonna 
Sebahattin Ali 
YKY
136 Sayfa 
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan Engin ÖZTÜRK

Yabancı Albert Camus

Camus ve Sartre’ın isimleri çoğunlukla birlikte anılır. İkisi de Edebiyat dalında Nobel kazanmıştır. Sartre daha yaşlı olmasına rağmen, Camus daha erken erişmiştir bu ödüle. 
Yabancı Albert CamusEdebiyat denilince Camus’yu kıyas götürmeyecek şekilde farklı bir yere koyarım ben. Benim nazarımda Camus, birkaç gömlek üstündür Sartre’dan.“Yabancı” bizim ülkemizde de çok okunan eserlerden biridir. Ve genel çerçevede, bizdeki edebiyat çevrelerince idam karşıtı en sert romanların başında kabul edilir. Zira romanda polisin ve adli mekanizmanın berbatlığı, her an hata yapmaya müsait yapısı çok güzel verilmiş. Bu bile idam karşıtı olmak için yeterli olabilir. Spoiler vermemeye çalışarak biraz açalım.Romanın özeti; anti-sosyal, Meursault adında bir Fransız basit bir olay sonunda bir Cezayirli Arap’ı öldürür. Yargılamanın sonucunda İdama mahkum edilir.
Bu yargılama sürecinde, Meursault’nun anti sosyalliği, annesinin ölümüne ve hayatında cereyan eden tüm olaylara karşı umursamaz, bir absürtlük sınırına varacak denli kayıtsız-tepkisiz olması çok güzel verilmiş. Hatta savcı, Meursault’yu Arap’ı öldürdüğünden çok, bu kayıtsızlığından dolayı suçlar. Mahkeme adeta bu sorumsuzluğun-tepkisizliğin yargılanmasıdır.Dikkatimi çeken romanın her aşamasında ölen kişinin sıradan bir Arap olarak küçümseniyor olması, herkese adıyla seslenilirken maktulün adının olmayıp sadece -Arap- olmasıydı. Bu durum okurda, katilin idamına karşı bir direnç, ortada maddi bir hata var, hissi uyandırıyor. En azından bende böyle oldu.
Bir Arap okurun “Camus, sömürge Cezayir’inde bir Arap’ın, hele de bir Fransız’ı bıçaklamış olanının, öldürülmesi suç sayılmadığı halde, böyle hayali bir mahkeme kurup, sömürgeci Fransa’yı, olmayan özellikler uydurup, temize çıkarmakla” suçlaması, devamında “Camus’nun Cezayirli olmasını saçma bulup doğduğu, büyüdüğü toprakların dilleri olan Arapça ya da Berberice konuşamayan Cezayirli mi olur, o kolonyalist, ortalama bir Fransız’dan başka bir şey değildi ve Cezayir bağımsızlık hareketine mesafeli bir Parislidir,” yazmış olmasıydı.mİşin siyasal yanını bir kenara koyuyorum.nHiç kuşku yok ki, bu eser farklı okuma biçimleriyle yorumlanabilecek kült bir eserdir. Varoluşcu okumalarla yapılan değerlendirmelerde “yabancı” Meursault’dur. Bizim edebiyat çevrelerimizde de, Z.Demirkubuz’un bu eserden hareketle yaptığı “Yazgı” filminde de “yabancı” olarak Musa’ya vurgu yapılır.Bu romanın “yabancı”sı bir ismi olmayan Arap’tır. Meursault’un ateş ettiği bu isimsiz Arap, bir insan değil, kendi içindeki arzudur. Bu öldürmek istediği arzu, anneye duyulan arzudur. Yoksa, her şeyi saçma bulup sorumsuz-tepkisiz olan Meursault, bu denli tepkiyle ve üst üste ateş eder miydi? Ölen insan için, tüm dile getirildiği mahkeme boyunca, bir kez bile üzülmemiş olması nasıl açıklanabilir? Hem mahkemede hem çevresinde bu şekilde yargılanması ancak böyle bir değerlendirmeyle anlam kazanır. İyi Okumalar...
Yabancı 
Albert Camus
CAN YAYINLARI 
111Sayfa 
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan Kadir ŞARKI

Kırmızı Pazartesi Gabriel Garcia Marouez

Gabriel Garcia Marquez Kırmızı Pazartesi adlı eserinde; göz göre göre işlenen bir namus cinayetini farklı bir tarzda ele alıyor. 
Bu cinayeti herkesin bilmesine rağmen sadece öldürülecek kişi olan Santiago Nasar bilmemektir. Ve birçok tesadüfün üst üste gelmesi sonucu Nasar, öldürüleceğinden bir türlü haberdar edilemiyor. Aslına bakılırsa bizim toplumumuz için pek de yabancı olmadığımız bir olaylar silsilesi. Özellikle "kan davası" dediğimiz bu olayda herkes davalıların birbirini öldüreceğini bilir. Davalı hapisten çıkar ve öldürüleceğini bilir. Bunu ailenin tamamı bilir. Hatta öldürülmezse aileden dışlanır. Bu dışlanmaya maruz kalmamak ve kanını yerde bırakmamak için zorunlu bir katil olarak cinayeti işler. Bu ardı sıra birbirini izleyen zincir gibidir. Kırmızı Pazartesi'nde de herkes duruma vakıftır. Bizim toplumumuzdakinden farklı olarak öldürülecek kişi -Santiago Nasar- bundan bihaberdir. Gabriel Garcia Marquez'in çocukluğunda tanık olduğunu bir cinayeti bu şekilde romanlaştırmıştır. 
Yazar, bu cinayet işlenmeden önce öldürülecek kişi olan Santiago Nasar'ın masumiyetine dair bölüm açmamış ve Angela Vicario'yu bu suçlamasında aklamıştır. Santiago Nasar'a duyulan acıma duygusu, tüm şiddetiyle Angela Vicario'ya nefret tohumları serpmiştir.Nobel Edebiyat Ödülü almış kitap, toplumun birey üzerindeki etkilerini çarpıcı bir şekilde okura yansıtmayı başarmış.
Kırmızı Pazartesi 
Gabriel Garcia Marouez
Türkiye İş Bankası
77 Sayfa 
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan Kadir ŞARKI

Doğu'nun Limanları Amin Maalouf

Hani bazı kitapları okurken öyle etkisinde kalırsınız ki, hem merakınızdan hemen bitsin istersiniz , hem de o kadar zengin ve güzel cümleleri vardır ki, hiç bitmesin, hep sürsün istersiniz. 
Bitirince de sonu belirsizdir o kitabın. Sonunu da siz istediğiniz gibi yazarsınız.İşte Doğunun Limanları da öyle bir kitaptı. aklım 'İsyan' ve 'Clara'nın aşkında takılı kalmıştı."Aşk, el değmemiş olarak kalabilir, heyecan da öyle. Aylar da geçse , yıllar da geçse! "(alıntı)Doğunun Limanlarında , yüreğinizdeki gemi gezinip duracak hikayeyi okurken. 
Kitabın dili öyle akıcı ve zengin ki, elinizden bırakamayacaksınız. "Tünelin ucunda ışık görünmese de , ışık varmış gibi yürümek ve ışığın görüneceğine inanmak gerekir." "Hayat, bıkılacak kadar uzun değil!" Okurken hem umut edecek , hem de İsyan'nın hikayesine isyan edeceksiniz.

Doğu'nun Limanları
Amin Maalouf 
YKY
176 Sayfa 
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan Kadir ŞARKI

Olağanüstü Bir Gece Stefan Zweig

Albert Camus'un Yabancı romanında yarattığı karakter olan Meursault gibi bir karakterimiz onun gibi hissiz fakat olağan üstü gece deki karakterimiz Baron Friedrich Michael von R. bu Hissizliğini nasıl yeneceğini öğrenmiş.
Olağanüstü Bir Gece Stefan Zweig
Bu kitabın notları ya da belki de kitabın kendisi, 1914 sonbaharında Rava-Ruska’da bir Avusturya hafif süvari alayıyla katıldığı çarpışmalarda şehit düşen Baron Friedrich Michael von R.’nin yazı masasında mühürlenmiş bir paketin içinde bulunuyordu. Bir adamın hayatının çok ufak bir bölümünü, tıpkı gökyüzünden bakınca insanların göründüğü gibi bir bölümünü Zweig’ın o eşsiz anlatımıyla okuyoruz. Evet belki uzun bir hayatın yalnızca kısa bir anına görgü tanığı oluyoruz; lakin insanın gökyüzünden bakınca diğer insanları küçük görmesi ama kendini güçlü hissetmesi gibi yaşanılan gerçeklerin de yaşanılan tüm yaşamı anlamlandırdığı bir bölüme tanıklık ediyoruz. Bırakın içinde bulunulan zamanı kendisiyle anlamlı olan konulara bile oldukça duyarsız kalan bir adamın hikayesi. Acı çekmek için dahi yetersiz kalan bir adam. Lakin dışarıdan bakıldığında yapay bir mutluluk sergileyen ve herhangi bir sapma olmadan bu sorunsuz hayatını sürmeye devam eden bir adam. Aslında kitabın final bölümüne gelene kadar günümüzde yaşayan hemen hemen hepimizin kendimizden bir parça gördüğümüz bir hikaye. İçinde bulunduğumuz halet-i vaziyet sanki kitaba tarafımızca aktarılmış. Ama maalesef hepimiz von R. kadar şanslı değiliz. Zira bizim hikayemizde hayatımızı anlamlı kılıp yapmacık mutluluk derimizi atarak gerçek mutluluğumuza ulaşmamız bu kadar kolay olmuyor. Hele hele von R.’nin hayatını değiştirenin 2 serseri delikanlı ve bir genç kız olduğunu düşünecek olursak. 
Aslında Baron’un hayat akışının değişimi sıradan bir Pazar günü istemeyerek de olsa kendisini at yarışlarında bulmasıyla ve burada burjuva ahlakından saparak çok basit bir suç işlemesiyle başlıyor. Tamamen egosuna mağlup olarak işlediği bu beyaz suç Baron’un da hayatının yönünü değiştiriyor. Kendini sorgulamasıyla başlayan içsel savaşı bir eğlence parkının ortasında karanlık bir köşede nihayete eriyor. Sizce de bizim de hayatımızda bir yön değişikliği olur mu? Ben pek sanmıyorum. Nedeniyse gayet basit; baron içsel bir duygu boşluğu yaşıyor. Biz ise ülkesel bir duygu terk edilmişliği yaşıyoruz. Sanırım bizim de asıl problemimiz burada başlıyor…
Olağanüstü Bir Gece 
Stefan Zweig
Türkiye İş Bankası
80 Sayfa 
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan Kadir ŞARKI

Sokrates'in Savunması PLATON

Sokrates'e oysa ne kadar ihtiyacımız var şimdilerde. Bunca her şeyi bilen her şeylerin olduğu devirde!
Sokrates'in Savunması PLATONSayfaların Nasıl Bittiğini Anlamadım Diyaloglar çok akıcı.Sokrates,bildiği tek şeyin hiçbir şey bilmediği olduğunu bilen, bir büyük bilge. Erdem,onur ve adalet sahibi filozof. Peki bedel ödemeden filozof olunur mu hiç? Tabiki olunmaz. O da nasibine düşeni alır bu kuraldan.Ülkesinde gençleri yanlış yönlendirmek ve tanrılara inanmamakla suçlanır. Daha doğrusu kendisini çekemeyen ileri gelenler tarafından iftiraya uğrar. Çünkü Sokrates onların bildiklerini sorular sorarak çürüten kişidir. Mahkemede hukuk fakültelerinde ders olarak okutulacak bir savunma yapar ve sorular sorarak kendisine atılan suçlamaları bir bir çürütür ancak mahkum olmaktan kurtulamaz.Sürgünü reddeder çünkü ülkesinde yaşamış, ülkesinin adaletine güvenmiş ve bundan bu güne kadar şikayet etmemiştir. Eğer bu cezadan dolayı ülkesinden ve adaletinden şikayet edecek olursa bu kendini ve geçmişini inkar etmek olacak. 
Ülkesine karşı ihanet etmiş ve bencil davranmış olacaktır. Tam kendine yakışan şekilde, nasıl yaşamışsa öyle ölür koca filozof, baldıran zehrini içer ve gözlerini kapar. Ortalığa kesif bir onur ve erdem kokusu yayılır vücudundan. Ortalık salt ışığa keser, bembeyaz ve saydam...
Sokrates'in Savunması
PLATON 
Türkiye İş Bankası
220 Sayfa 
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan Kadir ŞARKI

Bir İdam Mahkumunun Son Günü Victor Hugo

İçinizi Ürpertecek bir roman İdam Mahkumu! 77 sayfaya bunu nasıl sığdırabildin ? 
Bağlayın ellerini, çırpınmasın ölüme giderken! Saçlarını da tıraş edin, kesilen kafası güzel görünsün! Gömleğinin boynunu kesmeyi unutmayın, bıçak güzelce koparsın kafasını! Ha birde söyleyin dışarıdaki insanlara, az kaldı istedikleri vahşet gelmek üzere! Merhamet diyorum, doğadaki tüm canlılarda sınırsızca bulunan merhamet neden biz insanoğlunda yok? Büyük bir meydan canlanıyor zihnimde. Meydanın tam ortasında, bıçağı ışıl ışıl parlayan bir giyotin! Ama nedendir bilmem, gözüm giyotinin bıçağına boynunu dayayan adamda değil, bu vahşeti dört gözle izleyen kafalarda. 
Nasıl bir vicdansızlıktır ki, ölen bir insanın ölümünü zevkle izleyebilenler var. Vardı..Halka ibret olsun diye kesilen baş, aslında sadece halka zevk veriyordu. Kana susamış, masum görünen yamyamların önüne atılan zavallı bir baş!
Merak ediyorum, giyotinle olmasa da insanların canını vahşice alan ve buna seyirci kalan milyonlar hala neden kana doymuyor?

Bir İdam Mahkumunun Son Günü 
Victor Hugo
CAN YAYINLARI
108 Sayfa 
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan Kadir ŞARKI

Nermin Karahan: Langa çocuk diliyle yazılmış bir vedalaşmadır

Yazar Nermin Karahan ile Avanos Belediyesinin davetlisi olarak katıldığı söyleşi ve kitap tanıtım etkinliğinde yayınlan Langa isimli dönem romanı ile ilgili röportaj yaptık.

Yazar Nermin Karahan - Langa - Avanos 2017

Nermin Hanım, Avanos’a hoş geliniz. Okuyorum.org takipçileri için bize kendinizi tanıtır mısınız?Tabi, ismim Nermin Karahan. Grafik Tasarım öğretmeniyim. Teknik eğitmenim, tasarım eğitimleri veriyorum. Anneyim aynı zamanda. Langa isimli bir dönem romanı yazdım. Türkiye’de “Saçlarını Yol Getir” diye bilinen, Tabib sen elleme benim yaramı. Beni bu dertlere salanı getiri yazan ozanın kızıyım aynı zamanda Aşık Fakir’in kızıyım. Langa kitabını babamı kaybettikten sonra babamın anısına yazdım.

Nermin Hanım, insanların hayatında birçok yaşanmış hikâyeler geçiyor. Ama bunları herkes yazı diline dökemiyor. Sizi yazmaya yönlendiren sebep neydi?
Biz 2008’de annemi, 2009’da babamı kaybettik. Aslında doğal olarak Langa’yı çocuk diliyle yazdım. Çocuk diliyle yazmamın sebebi bir anlamda onlara veda edebilmekti. Langa’yı onlara veda edebilmek için yazdım. O yüzden çocuk gözüyle anlattım. Hayatımdaki iki tane ağır kayıptı Langa’nın çıkış sebebi. Kötü bir şeydi tabi yaşadığımız ama onlarla vedalaşmak için yazdım.

Yazar olarak ileride yapmayı planladığınız bir başka proje var mı? veya gerçekleştirmek istediğiniz bir hayaliniz.
Hayal deyince benim alanıma giriyor tasarımcı olduğum için aynı zamanda. Ben hayal gücüyle yaşayan bir insanım bu nedenle çok fazla hayallerim var. Yaşamımla ilgili, çocuklarımla ilgili ama yazarlık kimliğimle ilgili diyorsanız eğer, şuanda hazırlığını yaptığım “Yedi Kat Yabancı” diye bir dönem romanı hazırlıyorum. Yedi ayrı insanı bir dönem içinde birleştiriyorum. 1972 ve 80 arasındaki dönemi anlatacağım. Aslında en büyük hayalim, Langa benim hikâyemdi ve herkes kendini anlatabilir diye düşündüm. Birilerini anlatma işini hiç planlamamıştım. Birilerini anlatabilmeyi hep hayal ettim aslında. Bu anlamda “Yedi Kat Yabancı” benim hayalimin bir parçası ama ben yazmayı sevdim. Yazdıktan sonra okurlarla buluşmayı, etkileşimi sevdim. Bundan sonra hayallerim büyük ihtimalle her defasında daha kalın, daha da etkili şu edebiyat denen dünyaya birkaç imza daha bırakmak. Benim en büyük hayallerim bunlar diyebilirim.

Okuyorum.org takipçileri için bir başucu kitabı önerecek olsanız, sizin kitaplarınız haricinde, sizi etkileyen bir kitap, bu ne olurdu?Alana göre de değişir tabi. Kişisel gelişim, dönem romanı, sadece roman da olabilir ama beni çok etkileyen yabancı bir yazar vardı. “Sondan Bir Önceki Düş” bir de Maeve Binchy benim olmazsa olmazımdır. İrlandalı bir yazardır. Yeni kaybettik bu yazarı. Onun “Ateş Böceği Mevsimi” gibi dönem romanları, o ülkenin dönemini kültürünü anlatan romanını ben kişisel olarak öneririm. Türklerden de Kürşat Paşa’nın çok uzun yıllar önce çıkan “Baş Ucumdaki Müzik” adlı kitabı mutlaka okunmalı bence.

Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederiz.


Zülfü Livaneli "Elia ile Yolculuk"- Arkadaşlığa bir Pencere

Kitaplar, insanın hayatına yeni ve farklı birçok pencere açmakta. Farklı yazarların aktarımları, hayatın içinde insanın daha önce karşılaşmadığı yeni öğrenimler sağlıyor.
Livaneli sanat anlamında ülkemizde ürettikleriyle katkı sağlamış önemli bir “aydın”. Aydın kelimesini tarif etmek için kullanabileceğimiz özellikleri taşıyan “hümanist” sanatçı. Müzik, edebiyat, gazetecilik ve sinema üzerine yaptıkları herkes tarafından mutlaka incelenir ve objektif bakabilen herkesçe değerli görülür.
Şahsım adına Livaneli’nin büyük hayranıyım. Bu duyduğum hayranlık onun birçok eserini incelememe neden olmuştur. Mutluluk, Seranad romanları; Edebiyat Mutluluktur deneme eserinin ardından şimdi de “Elia ile yolculuk” kitabını ilgiyle okudum.
Eser edebiyatın türlerini içinde taşıyan anlamlı bir çalışma olmuş. “120” sayfadan oluşan kitabı güzel ve kıymetli kılan bir özelliği de “M.K. Perker” resimleri. Resimler karakterlerin okuyucunun gözünde canlanmasını sağlıyor. Dilimizin güzel özelliklerinin büyük ustalıkla sergilendiğini görüyoruz. Okuyucu ile samimi bir bağ kurmanızı sağlıyor.
İçeriğine gelecek olursak arkadaşlık ilişkilerinin anlatıldığından başlayabiliriz. Dünyaca ünlü sinema senaristi Elia Kazan ile kurduğu ilişkiyi sunan Livaneli, farklı kültürlerin bir arada nasıl yaşadığını ve ne şekilde yaşayabileceğini anlamlı bir şekilde sunmuş. İki arkadaş farklı kültürler içerisinde büyümüş olsa da “İnsanlığın Ortak Kültürü” etrafında birleşmiş tek bir kültürün oluşabileceğinin mesajını aktarmakta.
Eser biyografi özelliğini taşırken otobiyografi özelliğini de taşımakta. Hem Elia Kazan'ın hayatının bir bölümünü okuyor hem de Livaneli’nin hayatına dair kesitler okuyabiliyoruz.
Güzel ve yaşanılır bir dünyanın nasıl oluşturulabileceğini, ön yargıların ne şekilde yok edilebileceğini vb. gibi hayat içerisinde gerçekleşen sorunların farklı yaşantıları olan “iyi insanlar”ın bunca sorunu nasıl aşılabileceği noktasına dikkat çekmekte. Yazarın okuma üzerine fikir sağlayacak düşüncelerine dair yazısının linkini sizlerle paylaşarak iyi okumalar diliyorum.
http://www.livaneli.gen.tr/ne-okumali/

ELİA İLE YOLCULUK
Zülfü LİVANELİ
Karakarga Yayınları
120 Sayfa 
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan Emrah ÖĞÜTMEN

Yazar Osman Aytekin: kaybolan değerler üzerine yazıyorum

Gazeteci, sanatçı yazar Osman Aytekin ile Okuyorum.org takipçileri için röportaj yaptık. Nevşehir'in Avanos ilçesinde belediyenin düzenlediği söyleşi ve kitap tanıtım etkinliğinin davetli yazarlarından olan gazeteci yazar Osman Aytekin, "Unutulmaya ve kaybolmaya başlayan değerler üzerine  yazıyorum." dedi.
Gazeteci, sanatçı yazar Osman Aytekin - 2017 - Avanos
Avanos'a hoş geldiniz. Okuyorum.org takipçileri için kendinizi tanıtır mısınız?
1959 Nevşehir'in Derinkuyu ilçesi doğumluyum. 1984 yılında ilk kez yazmaya başladım. 2000 yılında Nefesimiz Gül Bahçesi çıktı. Bugüne geldiğimizde 14 tane yayınlanmış kitabım var. Bunların çoğunluğu öyküler üzerine. Son beş yıldır da çocuk öyküleri üzerine yazıyorum. Yazarlar ve Sanatçılar Birliğinin Niğde'de kurucuları arasında yer aldım. Bir dönemde başkan yardımcılığını sürdürdüm. Anadolu da yayınlanan dergilerin yüzde sekseninde yazılarım ve desenlerim yer aldı. Yazarlığın yanında ressamım aynı zamanda bu dergilerde yazmaya ve çizmeye devam ediyorum. Yeni öykülerim var. Kaybolan değerler üzerine yazıyorum.


Yeni yayınlanmış olan Üç Arkadaş adlı öykü kitabınızda nelerden bahsediyorsunuz. Kısaca bilgi verebilir misiniz? 
Üç Arkadaş adlı öykü kitabı öğrencilere yönelik olduğu için öyküleri biraz kısa tutmaya çalıştım. Sevgi, saygı, iyilik, dostluk, kardeşlik, merhamet, sözünde durma, yardımlaşma, anne - baba sözü dinleme, topluma faydalı olma gibi değerleri anlatmaya çalıştım. İstiyorum ki; bugünün yetişen çocukları yarının büyükleri olacaklar. Bunlar ülkemize faydalı birer birey olsunlar istiyorum.

Okuyorum.org takipçileri için yazmış olduğunuz kitabın haricinde bir idol yazar önerecek olsanız, veya sizin severek okuduğunuz bir yazar bu kim olurdu?  
Öykülerde özellikle Peyami Safa ve Sait Faik'in kitaplarını öneririm. Pek çok yazarımız var. Bunların arasında bir seçim yapmak ne kadar doğru olur bilemiyorum ama zihin açıcı olarak bunları tavsiye edebiliriz. İsim üzerinde durmak çok doğru olur mu bilemiyorum ama pek çok güzel yazarımız var.
Öncelikli toplumun gelişmesi, kalkınması ülkenin güzel bir seviyeye gelmesi. Her türden olaylarla ilgili olarak bir şeyi öncelikle kaynağından bilmesi ve öğrenmesi için okuması gerekir. Sorgulaması gerekir. Bu yüzden okumanın çok önemli olduğunu düşünüyorum ve iyi okumalar diliyorum. Okuyorum.org sitesini de bu konuda büyük hizmet verdiğini düşünüyorum. Sevgiler ve saygılar diliyorum.
Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederiz.