The Most/Recent Articles

delidolu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
delidolu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Stafford'ın Pulitzer Ödüllü öyküleri ilk kez Türkçede

Çağdaşları arasında en özgün kalemlerden biri olan Amerikalı yazar Jean Stafford'ın Pulitzer Ödüllü öyküleri, Delidolu'nun özenli baskısıyla ilk kez Türkçede!

Jean Stafford Öyküleri, Delidolu

Stafford, eşine az rastlanır şekilde sivri, hüzünlü ama bir o kadar da komik ve şaşırtıcı olabilen öykülerinde; çocukluk döneminden başlayan sancılarıyla bireylerin tutsak oldukları iç dünyalarını, çıkmazlarını, insan ilişkilerindeki çalkantıları, tüm bağlılıklardan özgürleşme hayali ile aidiyet arzusunu bir zanaatkâr titizliğiyle işliyor. Toplu Öyküler başlığıyla iki cilt hâlinde yayımlanan Jean Stafford öykülerinin bu ikinci halkası, kadın ve çocuk karakterlerin başı çektiği on sekiz bağımsız öyküden oluşuyor. Gelmiş geçmiş tüm esaslı yapıtların yaptığı gibi okuruna hayat karşısında sahici bir içgörü kazandıran kitap, ünlü yazar Joyce Carol Oates'un öykülerdeki ustalığın altını çizdiği sonsözüyle sunuluyor. Öykü severleri yine kurmaca sanatının zirve örnekleriyle buluşturan eser, can acıtıcı olduğu kadar komik yanlarıyla insan ilişkilerine, kimsenin muaf olmadığı içsel çatışmalara, hayal kırıklıklarına, düşlere dair muazzam titizlikte bir anlatım sergiliyor. Yazar, bireyi şekillendiren sosyal arka planı asla göz ardı etmeden, derinlikli karakterler ve çarpıcı olay örgüsü yaratmaktaki başarısı, betimleme gücü, sunduğu ayrıntı zenginliği, dil ve üsluba hâkimiyeti, psikolojik öğeleri kullanmaktaki becerisiyle Amerikan edebiyatının sınırlarını aşarak evrenselliği yakalıyor. Pek çok eleştirmenin ''kusursuz'' olarak addettiği öykülerindeki ince işçiliğiyle hayranlık uyandıran Jean Stafford, kadınlıkla ilgili basmakalıp düşünceleri sorgulamaya açma cesaretiyle hızla akıp giden zamana direnen anlatılara imza atıyor.

Andrew Mulligan Yetişkinler İçin Yazdı: Trendeki Adam

Otuz iki dile çevrilen Çöplük'ün yazarı Andrew Mulligan'ın yetişkinlere yönelik ilk kitabı Trendeki Adam, makasların ortasında kesişen hayatların birbirlerine aslında görünmez iplerle nasıl da bağlı olduğunu gösteren, yaşamla ölüm arasında akıp giden bir yol hikâyesi.

Andrew Mulligan, TRENDEKİ ADAM, delidolu
Andrew Mulligan, Trendeki Adam, Delidolu
Kendisini yaşarken ölmüş sayan arafta kalmış bir adamın, gerçek benliği ile yüzleşmesine ve geçmişiyle hesaplaşmasına odaklanan roman, okurlarını uzun süre etkisinden kurtulmak istemeyecekleri, ahenkli bir düşsel melankoliyle baş başa bırakıyor. Bıçak sırtı bir konuyu, dramatize etmeden, incelikle öyküleştiren Mulligan, hayat ne kadar kötü görünürse görünsün doğru yolu seçmek için asla geç olmadığını hatırlatıyor. 

Michael, hayatı raydan çıkmış, yıkılmış bir adamdır. İstasyonların arasında, peronların kör noktalarında, kimsenin bakıp görmediği bar tuvaletlerinin pis zeminlerinde kalakalmıştır. Yaşlanmıştır. Evi, işi, eşi, parası ve daha fazla yaşamak için hiçbir amacı yoktur. Michael, yaşadığı her şeyin suçunu çocukluğuna ve orada yaşadığı, geleceğini mahveden bir travmaya dayandırmaktadır. Fakat kaderinin önünde daha fazla eğilmemeye de kararlıdır: Bu gidişata artık bir nokta koyacaktır. Oysa son yolculuğunu planlarken, geleceğine bambaşka bir şekil verecek, hesaba katmadığı küçük bir ayrıntıyla karşılaşacaktır: Bir sonraki treni kaçırmasına ve hayatına bambaşka bir rayda devam etmesine sebep olacak, yeni insanlara dokunabilmesini sağlayacak on iki dakikalık bir rötar...

Sevgiye giden en kestirme yol bu muydu? Kendinizi o kadar hırpalıyordunuz ki birileri size sevecen davranmak zorunda kalıyordu...

Tesadüflerin mucizesine inandıran etkileyici öyküsüyle, hayatın gerçeklerine ayna tutan Trendeki Adam, kendi sonunu ''elleriyle'' hazırlayan yalnız bir insanın içsel yolculuğunu, samimiyetle sayfalarına taşıyor.

Okuru içine çeken anlatımıyla derinlikli bir romana imza atan Andrew Mulligan, umudun hiç umulmadık yerlerde ve umulmadık zamanlarda karşımıza çıkabileceğine işaret ederek yaşamı sıkı sıkıya kucaklıyor. Dedikleri gibi, treni kaçırmak bazen hayatınızı kurtarabilir...

John Wyndham'dan ''Kraken Uyanıyor'

Bilimkurgu türünün en edebi kalemlerinden John Wyndham, Kraken Uyanıyor'da kusursuz bir ''yokoluş'' tasviri çiziyor ve insanlığın karşı karşıya kaldığı, direnmesi gayrimümkün bir istilanın getirdiklerini iki gazetecinin gözünden, tarafsız bir dille anlatıyor.Olağanüstü bir hayatta kalma çabasına tanıklık ettiren bu roman, yarattığı korku, bilinmezlik ve tehlikeyi görmezden gelme atmosferiyle ta yetmiş yıl öncesinden, günümüzün siyasal kültür ortamı ve liderlik anlayışı ile ilgili ürpertici öngörülerde bulunuyor. Kraken Uyanıyor, karanlık sulardan yükselmekte olan bir tehdidin, insanlığın sonunu getirmeye hazırlanan ölümcül bir saldırıya dönüşme sürecini aşama aşama, bütün ayrıntılarıyla aktarıyor. Burnunun dibine kadar gelen tehlikeyi görmezden gelen insanlığın, son kertede yaşadığı çaresizliği kusursuzca hissettiriyor.
Yaşam okyanuslarda doğdu. Su, canlıların her zaman vazgeçilmez hayat kaynağı oldu. Fakat günün birinde denizlerin ve okyanusların insanlığın en büyük düşmanı olacağını kimse hayal bile edemedi. Derin denizlerin tabanına yerleşen kimliği belirsiz varlıklar, önce usul usul, sonra açık açık saldırıya geçti; insanlık, iş işten geçene kadar savaşın farkına bile varamadı. Artık yapılacak tek şey, hayatta kalmaya çalışmaktı...
Adını ünlü şair Alfred Tennyson'un bir şiirinden alan Kraken Uyanıyor, kibrine ve özgüvenine yenik düşen insanlığın felakete yürüyüşünü ve çaresizce ''yokuluş''unu şiirsel bir üslupla resmediyor.Niran Elçi'nin yetkin çevirisiyle Türkiyeli okurların karşısına ilk kez çıkan bu distopik eser, kaleme alındığı zamanın çok ötesindeki hikâyesi ve kusursuz anlatımıyla alışılagelmiş istila romanlarından çok daha fazlasını vadediyor. 
''Ama deniyorlar Phyl, biliyorsun...''
''Deniyorlar mı gerçekten? Bence daha ziyade, bir şeyleri dengeliyorlar sürekli. Siyasi düzenin sürmesi için, ne kadar insanın kaybını kabul edebiliriz? Halk, siyasi düzen için tehlike oluşturmaya başlamadan önce ne kadar can kaybına tahammül eder? Sıkıyönetim ilan etmek akıllıca mı, değil mi? Akıllıcaysa, hangi aşamada ilan edilmeli? Vesaire, vesaire... Ama hayır... Yeter ki tehlikeyi itiraf edip işe girişmesinler...''