The Most/Recent Articles

kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Bahadır Yenişehirlioğlu'nun Aşk Temaları Saraj Jio'yu Andırıyor

Yazarın bir çok kitabını okudum ve uzun zaman önce bütün kitaplarını aldım ve ara ara okuyorum. 

Bahadır Yenişehirlioğlu, Aşk Cephesi
Bahadır Yenişehirlioğlu, Aşk Cephesi
Tabi yazdıklarına olan merakım, hemşerim olması ve bizzat tanıyor olmamla ilgili. Bu kitabında yine bir aşka yer vermiş tabi bunu anlatırken tarihte yaşanan olaylara değinmiş. Genelde kitaplarını tarihi olaylarla harmanlamayı seviyor, tabi biz okurları da bu anlamda az da olsa bilgi sahibi yapıyor. 

Kitaplarının aşk teması, Sarah Jio kitaplarını andırıyor.

Zamanla okuma deneyimi kazanıyorsunuz ve sadece aşkın anlatıldığı kitaplar sizi doyurmuyor. Ama yorucu okumalardan sonra hiç kitap okumamaktansa böyle kitaplar okumak iyi geliyor. Bu kitap masal içinde masal tarzında yazılmış. Bir anlatım içerisinde Çanakkale savaşına ve yaşanan acılara yer verilmiş. Savaşta yaşananlar anlatılırken sanki o meydanda savaşıyor gibi hissediyorsunuz, bu da yazarın betimleme konusunda iyi olduğunu gösterir. Öyle anlar yaşanmış ki, savaşın o en şiddetli zamanlarında şehitleri gömmeye vakit bulamamış ve etraf ceset kokmaya başlamış. Cesetler sıcaktan şişmiş ve patlamış tabi bu kokular maydanı sarmış. Artık öyle bir zaman gelmişti ki, ölüler kokuyor, şişiyor ve patlıyordu...

Sonrasında dayanılmaz kokular karşısında ateşkes ilan edilip cesetleri gömmek için 8 saatlik bir ateşkes ilan edilmiş.Ve bunları okurken sadece düşündüğüm şunlardı;

Şehitleri gömmek için ilan edilen ateşkes neden yaşamak ve yaşatmak için ilan edilmez. Savaşın her türlüsüne karşı olan biri olarak, yaşamak ve yaşatmak için olan cabanın daha değerli olduğunu her zaman savunacağım.

Okumak isteyenler, yeni kitap okuma alışkanlığı kazananlar için tavsiye ederim. Kitapla ve sevgiyle kalın.

Hanife Çavdar / Okuyorum.org

Reşat Nurni Güntekin'in Az Bilinen Kitabı: Salgın ve Madalyonun Ters Tarafı

Ehey, ehey, ehey... Tabi salgın deyince insan şöyle Körlük romanı gibi bekliyor. Veba romanı gibi acaba ne olacak deyip Dr. Rieux'a yardım diliyor. Fakat pek tabi işte bizim salgın romanımız de tam bizlik. Valla öyle. Bunu hani kompleksli olarak söylemiyorum. Yani tam da başarısından ötürü söylüyorum.

Reşat Nurni Güntekin, Salgın ve Madalyonun Ters Tarafı
Reşat Nurni Güntekin, Salgın ve Madalyonun Ters Tarafı
Şimdi rota Anadolu. Bir ilçeye bağlı uzak mı uzak dağ başında kervan geçmez bir köy. Kuş uçar belki ama kervan geçmez çünkü yolu yok. Bu köyde bir salgın hastalık baş gösterir. Durumu hani şu öğretmen yok mu öğretmen (bizim meşhur cumhuriyet romanlarındaki öğretmen-imam karşıtlığından doğan öğretmen tipi) ilçeye bildirir. Bildirir bilmesine de, ne ortalık karıştırıcılığı kalır ne devleti küçümsüyordurculuğu... Hakkında rapor düzenlenmesi lazımdır salgının amma o da tam bir dönem eleştirisi. Gerçek yalan kurgu bilemem elbet. Fakat "valla olur mu olur"luk bir romanı şuraya bırakıp kaçayım. Malum salgın var. Ortalıkta çok dolaşmamak gerek.

Not: Kitap iki kısa romandan oluşuyor ve baskısı var mıdır bilmiyorum. Çünkü çok bilinen bir kitap değil. Kitap iki uzun hikayeden oluşuyor ve baskısı var mıdır bilmiyorum. Çünkü çok bilinen bir kitap değil. 

İyi okumalar...

Mehmet Keklikçi / Okuyorum.org

Bir Çift Ayakkabı Sunay Akın'ın Sesiyle Okuyacağınız Kitap

Sunay Akın'ın okuduğum ilk kitabı ve bana hediye olan bir kitap, bu nedenle değeri büyük. 

Bir Çift Ayakkabı, Sunay Akın
Bir Çift Ayakkabı, Sunay Akın
Buradan hediye eden arkadaşıma çok teşekkür ederim. Çoğu zaman TV programlarında anlattığı güzel hikayelerle tanırız yazarı ve tabi ki şiirleri ile. Çok muazzam bir anlatım yeteneği var ben çok severek dinliyorum. Kendisinin müzelere olan ilgisini de buraya ekliyorum. Bu kitabında da bir çok yaşanmış öyküler yer vermiş. Okurken sanki onun sesiyle dinliyor gibi hissettim. Kitabı okuyup bitirdiğinizde tatlı bir esinde bırakacak yüreğinizde. Mutlaka okumalısınız. Kitapla ve sevgiyle kalın...

Hanife Çavdar / Okuyorum.org

Kara Güneş Okuyucuyu Sıkmadan Sona Ulaştırıyor

Yavuz Yenişehirlioğlu'nun Kara Güneş isimli kitabı, bildiğim kadarıyla ilk yazılan 15 temmuz romanı. 

Kara Güneş, Bahadır Yenişehirlioğlu
Kara Güneş, Bahadır Yenişehirlioğlu

Yazarın bir çok kitabını okudum ve kalemini de kurgu yeteneğini de biliyorum. Bu kitabı da diğerleri gibi akıcı, okuyucuyu sıkmadan sona ulaştıracak nitelikte. Konusu malum... Yaşanan acı olaylar ve Türkiye'nin unutmak istediği olaylar zinciri. Uzun yorum yapmayacağım. Susma hakkımı kullanıyorum... Kitapla ve sevgiyle kalın...

Hanife Çavdar / Okuyorum.org

Ruhunuzu Ferahlatacak Bir Kitap: Terapi Odasında İyileşen İlişkiler

Psikiyatrist Dr. Bahar Tezcan’ın merakla beklenen ikinci kitabı Terapi Odasında İyileşen İlişkiler, Küsurat Yayınları etiketiyle yayımlandı!

Psikiyatrist Dr. Bahar Tezcan, Terapi Odasında İyileşen İlişkiler, Küsurat Yayınları
Psikiyatrist Dr. Bahar Tezcan, Terapi Odasında İyileşen İlişkiler
Farklı geçmişlerle yorgun düşmüş iki kişi nasıl sarabilirdi birbirinin yarasını? Yahut sarabilir miydi? Kişi ancak kendi kendini mi iyileştirebilirdi? Tünelin ucunda hiç ışık yok muydu? Hep aldatacak ya da aldatılacak mıydık? İnsan gerçekten var olan ilişkide ihtiyaçları karşılanmadığı için mi başkasına yönelirdi yoksa ihtiyaçlarının sonu gelmediğinden mi? Sağlıklı bir ilişkide olmayı, korkmadan ve incitmeden bağlanmayı, gerektiğinde gitmeyi ve kendimiz için doğru partnerler seçmeyi nasıl başaracaktık?

 İşte Psikiyatrist Dr. Bahar Tezcan tam da bu sorular üzerinden şekillendiriyor yol haritasını ve okurunu, davet ettiği terapi odasında kendi üzerinde düşünmesi adına derin yolculuklara çıkarıyor ve şöyle sesleniyor:

“İnsan, bağlanabildiği için başlayabildi hayata. Sonra da bağ kurabildiği için devam edebildi. Bir tek ölüm tek başına.”

“İnsan… Bağlanma ve bunu sürdürme konusunda sorunlar yaşadı, aldattı ve aldatıldı, toplumsal yargıların hükmünde ezildi, sevgiyi yanlış tanıdı; kimi zaman şiddeti sevgi sandı, evlilik yaşamında kimliğini kaybetti, zarar gördüğü halde bir ilişkiden kopamadı, istismarı tüm hayatına taşıyarak benlik değerini, özgüvenini yitirdi ve bazen cinsellikle sevgi bütünlüğünü kuramadı. Tüm bu çıkmazlarda terapi odalarının sırlar dolu dünyasında kara kutularını açmaya ve iyileşmeye karar verdi. Çocukluk yaşantılarındaki dinamiklerin ve üzerine eklenen kültürel faktörlerin yarattığı ruhsal yapılanmasının şimdiki ilişkilerine nasıl katkı sağladığını anlaması, sağlıklı ve anlam dolu bir yaşantıyı tekrar nasıl oluşturabileceğine de kılavuz oldu.

Ben, o terapi odalarından birinde iyileşmeleri sırasında insanlara eşlik eden bir terapistim. Ve önce insan, sonra bir psikiyatrist olduğumun bilinciyle insan olmanın kaçınılmaz acılarını da yanıma alarak, psikiyatri biliminin referansında bu bireylerle birlikte umuda yolculuk edenim.”

Yazmasam Olmazdı: Aytül Akal

Yazmasam Olmazdı.  Tabii ki olmazdı. Bunu daha çocukluğumda biliyordum. O zamanlar da yazmadan duramazdım ki. 

aytül akal
Aytül Akal

Hem de annem babam ''Yazma!'' dediği hâlde.Hem de gizli gizli doldurduğum şiir defterlerimi bulup benden sakladıkları, bazen yırtıp attıkları hâlde.''Yazma!'' Yazardım, yeniden yeniden başlayarak... Neden yazmayayım? İnat da var tutku da... 

Kim durdurabilirdi? Karanlık mı? Uyumadığım fark edilir diye ışığı açamazsam, ablamın pencerenin dibindeki yatağının kenarına oturur, defterimi ay ışığının aydınlığına tutup yine yazardım; yazdım.Evdekiler görmesin diye defterimi, kalemimi bel lastiğime sıkıştırıp tuvalete girer yine yazardım; yazdım. Yazmamak bir seçenek olamazdı; olmadı.

''Yazar olmasaydınız ne olurdunuz?'' diye sorarlar ya... Bıyığım olsa altından güleceğim. Böyle bir seçenek olamazdı benim hayatımda. ''Yazar olmasaydım, yazar olurdum!''  Yazmak, böyle bir tutku işte...

AYTÜL AKAL 

09:06 Atatürk Yaşıyor Eleştiri Oklarını Üzerine Çekecek

10 Kasım 1938. Saat 9'u 6 geçiyordu. Atatürk, çenesine değen yorganı ittirip vücudunu ağır bir yükten kurtardı...

09:06 Atatürk Yaşıyor, Mehmet Ali Çatal
09:06 Atatürk Yaşıyor, Mehmet Ali Çatal
Yazar Mehmet Ali Çatal'ın daha ilk satırlarda okuyucuyu içine çeken 09:06 Atatürk Yaşıyor isimli kitabı Sözcü Kitabevi'nden alışveriş yapanlara özel ön siparişe açıldı. Yazardan imzalı kitap ulaşır ulaşmaz heyecanla okumaya başladım. Kitabın konusu kısaca şöyle;

Sirozdan mucizevi bir şekilde kurtulan Atatürk alkolü ve tütünü bırakarak çok kısa bir sürede eski sağlığına kavuşur. Sağlıklı olmadığı sürede memlekette neler olup bittiğini öğrenmesi için eski tütüncüsü yeni vitamincisi Osman'ı görevlendirir. Ertelediği memleket meselelerine daha sıkı sarılabilmek için Latife Hanım'ın görüşme isteklerini geri çeviren Atatürk, İsmet İnönü'nün kendi heykelini ve resimli para bastırma hazırlığını öğrendiğinde derin bir üzüntü duyar. Tanin Gazetesi de Atatürk'ün sağlığına kavuşmasına rağmen onu toplumun gözünden düşürme çalışmalarını sürdürmektedir. 

Yazar Mehmet Ali Çatal, diğer romanlarından çok farklı ve akıcı bir dil kullanmış.

Her Türkiye vatandaşının kendi kendisine "Acaba Atatürk ölmeseydi, ülke nasıl bir durumda olurdu?" sorusuna çok farklı bir kurguyla okuyucuya sunan Yazar Çatal, İsmet İnönü'yü bekleyen sürpriz bir sonla eleştiri oklarını üzerine çekeceğe benziyor.

Yazar Mehmet Ali Çatal'ın kitap okurları ve tarihçilerin ağır eleştiri yağmuruna tutacağını düşündüğümüz Hypatia Yayın Dağıtım'dan çıkan 09:06 Atatürk Yaşıyor isimli eseri Okuyorum.org ailesinden tam not aldı, mutlaka okumanızı öneriyoruz.

Atatürk'ün Mutlaka Okuyun Dediği Beyaz Zambaklar Ülkesinde Kitabı Hakkında

Uzun zamandır okumak istediğim bir türlü başlayamadığım bir kitaptı. Neden bu kadar bekletmişim dedim okuduktan sonra, özellikle öğretmenlerin, anne babaların mutlaka öncelik verip okuması gereken bir eser. 

Grigoriy Petrov, Beyaz Zambaklar Ülkesinde
Grigoriy Petrov, Beyaz Zambaklar Ülkesinde
Yıllarca İsveç ülkesinin yönetiminde kalan sonrasında Rusya'nın egemenliği altında kalmıştır. Yıllar sonra özgürlüklerine kavuşmuş 2 milyonluk küçük bir ülkedir. Maddi anlamda, eğitim, tarım her yönden çok vasat bir ülkeyken, Snellman ismindeki bir aydın ve arkadaşlarının öncülüğünde büyük bir kalkınma gerçekleştirirler. Bu kalkınma aklınıza gelebilecek tüm alanlarda ve en ücra köşelere kadar uzanmaktadır.

Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabı özellikle Atatürk'ün mutlaka okuyun dediği değerli bir eserdir.

Finlandiya eğitime verdiği önemle bir örnek teşkil etmiştir. Bunların başında elbette okullar vardır fakat beni şaşırtan yanı eğitimi sadece okullara endekslememeleridir. Devlet dairelerinde çalışan memurdan, esnaftan, köylüden tutunda her alanda eğitime önem vermiştir. Asker ocaklarının da eğitim konusunda en birinci seviyeye gelmesinde önemli adımlar atılmış ve bir üniversite seviyesinde eğitimi başarabilmişler. Askeriyenin ilk zamanları şu şekilde anlatılır; küfür ve aşağılama en uç safhadaydı. İğrenç hakaretler anne babaya, dine ve en değerli ne varsa hepsine küfür edilirdi... Günümüz Türkiye asker ocakları geldi gözümün önüne, hepimiz ya babamızdan, abimizden ya da başka bir yakınımızdan askerlik anılarını dinlemişizdir. Maalesef hepsi ve daha fazlası şu anda bizim ordumuz da mevcut. Beni en çok üzen yanı ise şudur; halkın kendi arasında askeriyede yaşanan olaylara "onca insan Türkiye'nin her yerinden toplanıyor disiplini sağlamak kolayı mı? İşte böyle adam ediyorlar" cümlesi olmuştur. Oysa Finlandiya da durum tam tersidir, onca farklı yerden insan toplanıyor burada ciddi bir eğitimden geçmelidirler. Bunu da sevgi saygı ile yapmışlar. Ve bugün dünyanın en iyi eğitim sistemine sahip, örnek bir ülke konumuna ulaşmışlar. Özellikle Atatürk'ün mutlaka okuyun dediği değerli bir eserdir.

Okurken, okuduktan sonra uzun uzun düşünmenize sebep olan bir kitap ve bu nedenle mutlaka okuyun diyorum ama geç kalmayın lütfen. Kitapla ve sevgiyle kalın...

Hanife Çavdar / Okuyorum.org

Dijital Çölde Yaşam Okurları Özüne Dönmeye Davet Ediyor

Yazar Yasin Temel, ilk satırlarda bu kitabı yazmaya nasıl karar verdiğini okuyucuyla samimi bir dille paylaşıyor.

Dijital Çölde Yaşam, Yasin Temel, Ravza Yayınları
Dijital Çölde Yaşam, Yasin Temel, Ravza Yayınları
Anadolu'nun şirin bir ilçesinde doğup büyümüş saf ve engin yürekli genç olan Refik ile tanışmasıyla yazarın yüreğinde yeni bir kapı açılmış. Bizlere aktardığı deneme türündeki yazıları Refik anlatıyormuş gibi dinlememizi isteniyor. Geçmişle gelecek arasında köprü kuran bu yazılar Refik'in dilinden okurken toplumsal yaralarımızı düşünürken geçmişe tatlı bir seyahat gerçekleştireceksiniz.

Kitabın içerisinde İnanmak ve Başarmak, Ane Gibi Yar, Bağdat Gibi Diyar Olmaz, Dil, Dijital Çölde Yaşam, Şehirlerimiz Kaybolursa Ruhumuz da Kaybolur, Bacıların Mahallesi, Dünyanın En Güzel Şeyi, İyi ki Türküler Var, Yerli ve Milli Olmak, Vakit Akşam, Huzurevi, Bir Olalım, İri Olalım, Diri Olalım, Bayram Üzerine, Yalnızlık, Takvim Yaprakları, Evvel Refik Badel Tarik, Dijital Mankurtlar başlıklı on yedi yazı yer alıyor.

Biz büyüdüğümüzden mi kirlendi dünya, yoksa biz büyüyünce mi dünyanın kirli olduğunu gördük bilmiyorum ama bildiğim bir gerçek var ki, ne kadar büyürsek büyüyelim, ne kadar kirli olursa olsun dünya, yüreğinizdeki o çocuk asla büyümesin. O mahallelerin sokaklarında yine özgürce koşsun...

Yazıları okurken kaybettiğimiz değerleri anımsayacak Ane Gibi Yar, Bağdat Gibi Diyar Olmaz sözünde ki Ane ve Yar kelimelerinin anlamlarını öğrendiğinizde şaşıracak, dili kaybeden bir toplumu nelerin beklediğine şahit olacak, Vakit Akşam yazısını okurken huzur bulacaksınız. Kitabın en son sayfalarında yer alan Dijital Mankurtlar yazısını okurken acaba ben de sosyal medya bağımlısı mıyım diye düşüneceksiniz.

Yazar, bu eserinde dijital bağımlılığın arttığı son yıllarda bizleri en kısa zamanda kendimize gelmemiz gerektiğini belirterek Pergel metaforunu hatırlatıyor. Yasin Temel'in Ravza Yayınları'ndan çıkan Bir Refik'in Gözünden Dijital Çölde Yaşam kitabı okuyorum.org ailesinden tam not aldı, mutlaka okumanızı öneriyoruz.

Andrew Mulligan Yetişkinler İçin Yazdı: Trendeki Adam

Otuz iki dile çevrilen Çöplük'ün yazarı Andrew Mulligan'ın yetişkinlere yönelik ilk kitabı Trendeki Adam, makasların ortasında kesişen hayatların birbirlerine aslında görünmez iplerle nasıl da bağlı olduğunu gösteren, yaşamla ölüm arasında akıp giden bir yol hikâyesi.

Andrew Mulligan, TRENDEKİ ADAM, delidolu
Andrew Mulligan, Trendeki Adam, Delidolu
Kendisini yaşarken ölmüş sayan arafta kalmış bir adamın, gerçek benliği ile yüzleşmesine ve geçmişiyle hesaplaşmasına odaklanan roman, okurlarını uzun süre etkisinden kurtulmak istemeyecekleri, ahenkli bir düşsel melankoliyle baş başa bırakıyor. Bıçak sırtı bir konuyu, dramatize etmeden, incelikle öyküleştiren Mulligan, hayat ne kadar kötü görünürse görünsün doğru yolu seçmek için asla geç olmadığını hatırlatıyor. 

Michael, hayatı raydan çıkmış, yıkılmış bir adamdır. İstasyonların arasında, peronların kör noktalarında, kimsenin bakıp görmediği bar tuvaletlerinin pis zeminlerinde kalakalmıştır. Yaşlanmıştır. Evi, işi, eşi, parası ve daha fazla yaşamak için hiçbir amacı yoktur. Michael, yaşadığı her şeyin suçunu çocukluğuna ve orada yaşadığı, geleceğini mahveden bir travmaya dayandırmaktadır. Fakat kaderinin önünde daha fazla eğilmemeye de kararlıdır: Bu gidişata artık bir nokta koyacaktır. Oysa son yolculuğunu planlarken, geleceğine bambaşka bir şekil verecek, hesaba katmadığı küçük bir ayrıntıyla karşılaşacaktır: Bir sonraki treni kaçırmasına ve hayatına bambaşka bir rayda devam etmesine sebep olacak, yeni insanlara dokunabilmesini sağlayacak on iki dakikalık bir rötar...

Sevgiye giden en kestirme yol bu muydu? Kendinizi o kadar hırpalıyordunuz ki birileri size sevecen davranmak zorunda kalıyordu...

Tesadüflerin mucizesine inandıran etkileyici öyküsüyle, hayatın gerçeklerine ayna tutan Trendeki Adam, kendi sonunu ''elleriyle'' hazırlayan yalnız bir insanın içsel yolculuğunu, samimiyetle sayfalarına taşıyor.

Okuru içine çeken anlatımıyla derinlikli bir romana imza atan Andrew Mulligan, umudun hiç umulmadık yerlerde ve umulmadık zamanlarda karşımıza çıkabileceğine işaret ederek yaşamı sıkı sıkıya kucaklıyor. Dedikleri gibi, treni kaçırmak bazen hayatınızı kurtarabilir...

Sırça Köşk'ü Okuyup Anlasaydık Her Şey Başka Olurdu

Yazarın bir çok kitabını okudum ve bende yeri ayrı olan iki eseri var, "Kürk Mantolu Madonna" ve "Kuyucaklı Yusuf". "Kürk Mantolu Madonna" çok güzel bir aşk hikayesi olarak kalbimde yer eden muhteşem bir eserdir. 

Sırça Köşk, sabahattin ali
Sırça Köşk, Sabahattin Ali
"Kuyucaklı Yusuf" ise ülkenin mevki ve makam sahibi insanlarının gerçek yüzünü gösteren üzülerek okuduğum ve bu insanların artarak devam ediyor olması umuduma set çekiyor adeta.Gelelim "Sırça Köşk" kitabına, bir çok öykü ve en sonda yer alan masallar bölümüyle zengin bir içeriğe sahip. İçerisindeki bir çok öyküyü beğenerek okudum her zamanki gibi Sabahattin Ali'nin ustalıkla yazdığı diğer kitaplarından ayırmak mümkün değil. Her kitabında yer verdiği Anadolu insanından seçmeleri burada da bulacaksınız. Kah ders alacak, kah ironik dili ile gülümseyerek günümüz durumunu içiniz acıyarak anımsayacaksınız. Kitap ismini sonda yer alan masallar bölümündeki "Sırça Köşk" masalından almış ve yazarın neden bu ismi verdiğini masalı okuduğunuzda daha iyi anlayacaksınız.Bu bölümü okurken içimden geçen cümle aynen şöyleydi;

Türkiye'nin %60'lık kesimine bu masalı okutsak ve anlamalarını sağlasak her şey başka olurdu...

Bu cümle bir temenni ve bir dua olsun umuduyla... Daha güzel daha ferah bir yaşam sürmek duasıyla, en güzeline layık olan güzel ülkemin güzel insanlarına sevgilerimle... Mutlaka ama mutlaka okuyun, okutun... Kitapla ve sevgiyle kalın...

Hanife Çavdar / Okuyorum.org

Walter Mosley'in Kurmacanın Unsurları Kitabı Notos'tan Çıktı

Amerikalı usta yazar Walter Mosley’nin Bu Yıl Romanını Yazıyorsun’u tamamlayıcı bir deneme olarak tasarladığı Kurmacanın Unsurları yaratıcı yazının zihinsel ve maddi yapıtaşlarına dair bir dizi derin düşünceden oluşuyor. 

Walter Mosley, Kurmacanın Unsurları, Notos Kitap
Walter Mosley, Kurmacanın Unsurları, Notos Kitap
Roman yazma sürecindeki deneme yanılmaları, ani savrulmaları ve büyülü keşifleri yansıtan doğaçlama bir caz üslubuyla kurmacayı kurmaca yapan en temel unsurları ele alıyor. Mosley’ye göre, roman yazmanın formülleri ve reçeteleri yok; iyi bir üniversite eğitimi, yazarlık kursları ve kitapları da yazar olmanın şartları değil. Roman yazmak kendi deneyiminize kulak verip hayatı gözlemleyebilmekten, yazdıklarınıza kafa yormaktan, yazarken girdiğiniz dünyaya kendinizi verebilmekten geçiyor. Kurmacanın Unsurları yaratıcı yazının simyasına, hikâyelerin doğasına ve hayatı yorumlamanın inceliklerine dair bir meditasyon.

“Bu incelemenin konusu hikâyeyi aşan bir roman yazma umudu. Yazarın hem anlamın derinlerine daldığı hem de iyi bir olay örgüsü kurguladığı bir roman.

Romana yaklaşımım nasılsa bu denemeye de öyle yaklaştım. Bu metnin biçiminin roman yazma sürecini yansıtmasını istedim. Buradaki gibi, tökezleyerek, çırpınarak, hüsrana uğrayarak verdiğin üründe akıl ile kalp bir araya gelir – ruhu, hatta belki de romanı tanımlayan kesişim budur.”


Kıyamet İçin Şafak 99 Kent Kitap'tan Çıkıyor

Küresel nükleer terör saldırıları ve korkunç salgın hastalıklar nedeniyle, dünyadaki insan nüfusu bir buçuk milyara düşmüş durumda.

Kıyamet İçin Şafak 99, Polat Onat, Kent Kitap
Kıyamet İçin Şafak 99, Polat Onat, Kent Kitap 
AIDS ve kanser gibi hastalıkların kolayca tedavi edilebildiği, ama Kök Hücre Mutasyonu gibi çok daha öldürücü hastalıkların türediği vakitler.Evcil hayvan beslemek tamamen yasak. Her türlü ev işi için robot yardımcılar var. Evlenmek mecburi, bekârlığa sert cezalar uygulanıyor. Çeşit ve renklilik içermeyen, tek kullanımlık kıyafetler yaygın. Hap kullanımı yasak, başınız çatlasa bile ilaç yok. Sentetik beslenme kürüyle, yaşlanmanın ötelendiği, insan ömrünün üç yüz yıl olduğu günler. Uçan mobil araçların çoğaldığı, herkesin elektronik zihin bandajı taktığı, distopik siber devlet yönetiminin kaçınılmaz yansımaları yaşanıyor. Tüm vatandaşların yılda bir kez, yirmi dört saat boyunca hapishanede, karanlık hücrede kalmaları zorunlu. Daha birçok akıl almaz gelişme... Farklı ve karanlık bir dünya...

Bir meteor tüm normal işleyişi bozacak. Kıyamet yaklaşıyor. Geriye sayım başladı. Yok olmaya sadece doksan dokuz gün var. Bu durumda siz ne yapardınız?


Adam Gibi Adam Diyor ki Kitabı Hakkında

Canınız mı sıkıldı? Bu aralar pek kitap okuyamıyor musunuz? Bak işte bu kitabın size yardımcı olacağını düşünüyorum.

Adam Gibi Adam Diyor ki... Ender Haluk Derince, Gamze Elmacı
Adam Gibi Adam Diyor ki... Ender Haluk Derince, Gamze Elmacı
Atatürk'ün bu dönemde ki yaşayacağımız tehlikeleri görüp bizleri uyardığı sözler yer alıyor.Yabancı basında hakkında neler yazılmış onlar yazıyor. Yanında bulunup yaşadığı anıları yazan silah arkadaşlarının sözleri yazıyor. Öldükten sonra neler söylenmiş, kim nasıl tepki vermiş bunlar yazıyor. Bazı yerlerde tekrarlar da vardı. Arada açıp rastgele okuyabileceğiniz bir eser. Okumaya başlamadan büyük bir beklentiye de girmemeniz konusunda uyarıyorum. Acaba Atatürk hakkında daha önce duymadığım bir şeyi duyar mıyım diye de beklemeyin. Ama dediğim gibi Atatürk'ün sözleri aforizma olarak verilmesi hoşuma gitti. Canım sıkıldığında açıp ara ara okuyorum. Sevgilerle...

Kadir Şarkı / Okuyorum.org

Kim Bu Erken Kaybedenler ?

Kim bu erken kaybedenler yahu..? 13 yaşında bara gidip abisinin kız arkadaşını taciz edenler mi? Barda rahat rahat alkol sipariş verenler mi?

Erken Kaybedenler, Emrah Serbes
Erken Kaybedenler, Emrah Serbes
Ufacık yaşında öğretmenlerine asılanlar mı? Bilemiyorum ki? Ben 13 yaşında dışarıya koşa koşa oynamaya gidiyordum. Bu tarz hikâyeleri okutup kardeşlerimizin özenip kaybetmesine zaten yazar sebep olmaz mi? Biz okuyucular da kardeşlerimizden bu tarz kitapları uzak tutmalıyız.Bunu başaramazsak erken kaybetmelerinde katkımız olabilir.Bu şekilde yeraltı edebiyatı adı altında tanımlamam imkansız. Bu tarz hikâyeler ile hepimiz yeraltı edebiyatı yapalım o zaman.

Olur mu? Bence olmaz, olmamalı...

Bir kitap üzerinden yazarı yerden yere de vurmak istemem tabi ki.  Ama yanlış. Bir yazar olarak insanlara ışık olman gerekirken, mevcut ışığı söndürmektir bu. Ürperdim... Kendi çocukluğum geldi aklıma, yeğenlerim geldi... Bilmiyorum açıkçası bir çocuk erken kaybetmeye başlıyor ise en büyük sorumlular ebeveynleridir.

Hayal dünyasını yerle bir edenlerdir. Evlatlarını dinlemeyen ,dediğine kulak asmayan, dediklerini küçümseyen ebeveynlerdir. Demem o ki elini tuttuğunuz gibi evlatların hayal dünyasını da tutun.

Atatürk'ün de dediği gibi "Çocuklar geleceğimizin güvencesi, yaşama sevincimizdir. Bugünün çocuğunu yarının büyüğü olarak yetiştirmek hepimizin insanlık görevidir." Sevgilerle...

Kadir Şarkı / Okuyorum.org

Edebi Bir Akım Olarak Madame Bovary Sendromu

Madam Bovary Sendromu 19. yüzyılda edebi bir akım olan romantizm etkisinde yazılan romanlarla beraber ortaya çıkmış bir davranış bozukluğudur.

Madame Bovary, Gustave Flaubert,
Madame Bovary, Gustave Flaubert
Nabokov "Flaubert olmadan Fransa'da Proust, İrlanda'da Joyce, Rusya'da Çehov olmazdı." der. Gustave Flaubert  12 Aralık 1821 yılında Fransa’nın Rouen şehrinde doğdu.  Babası başcerrah, annesi ise hemşireydi. Ortanca çocuk olarak dünyaya geldi. Ağabeyi  babasının yolunu takip ederek doktor oldu, kız kardeşi ise Gustave Flaubert’in yakın arkadaşı Emile Hamard ile evlendi.  Sevgi dolu bir ortamda çocukluğunu geçirdi ama daha sonra zorlu günlerle yüzyüze geldi.Gustave Flaubert, gerçekçi edebiyatın kurucusu sayılır. Ona göre bilimde pozitivizm ne ise edebiyatta realizm odur.

1851 yılında başlanan roman, 5 yıl sonra tamamlandı. O zamanlar Gustave Flaubert bu romanını, çalıştığı Revue de Paris dergisinde tefrika etti. 1856’da tefrika edilen roman, 1857 yılında kitap haline gelmiş ve o zaman deyim yerindeyse yer yerinden oynamıştı.Eserden sonra da Madam Bovary Sendromu 19. yüzyılda edebi bir akım olan romantizm etkisinde yazılan romanlarla beraber ortaya çıkmış bir davranış bozukluğudur.

Madam Bovary sendromu, ilk olarak filozof Jules de Gaultier tarafından tanımlandı. Madame Bovary kitabı üzerine yazdığı makalesinde Gaultier, romanın ana karakteri olan Emma’dan söz eder. Ona göre Emma, “kronik affektif tatminsizlik” yaşayan bir kişinin mükemmel bir örneğidir.Madam Bovary, Anna Karenina gibi edebi karakterlere benzemektedir. Bunlar sözde ideal aşk peşinde koşmak için kendi ailelerini ve eş olarak rollerini reddeden kişilerdir. Ne kadar yazıldığı dönem itibari ile olaya bakmaya çalışsak da, hep bir eksiğimiz oluyor. Örnek vereyim; arada etkilendigimiz olaylar karşısında acaba şimdi benim başıma gelse nasıl tepki veririm diye.

Oysa o konular belki de şimdi çok önemsizdir, bilemiyoruz. Ama Emma'ya kızmadım desem yalan olur sanırım. Ah Emma ah! Çektiğin kadar bize de çektirdin. Sevgilerle...

Kadir Şarkı / Okuyorum.org

Paullo Coelho Zahir Kitabının Konusu Çok Basit

Yazarın dünyaca ün yapan kitabı simyacıyı okumuştum ilk olarak fakat Simyacı'yı okuduğum dönemde de beğenmediğimiz söylemiştim. 

paullo coelho, zahir, kitap
Paullo Coelho, Zahir
Sonrasında araştırmalarıma göre mesnevi'den esinlenerek yazdığını itiraf ettiğini okumuştum. Mesnevi okuyan bir insanı tatmin edecek bir kitap değildi. Şimdi ise simyacı ile zahir kitabını karşılaştırdığımda kesinlikle "simyacı" kitabının daha iyi bir eser olduğunu söyleyebilirim. Neden derseniz, konu çok basit ve gereksiz uzatılmış. Altını çizecek hiç bir cümle yok ve kitabın sonunda, bu kitap bana ne kattı sorusuna vereceğim bir cevap bulamadım. Kitapla ve sevgiyle kalın...

Hanife Çavdar / Okuyorum.org

Tolstoy'un Çocukluğum Kitabı Hakkında

Bu kitabı öyle bir günde okumaya başladım ki benim için çok manidar... 

tolstoy,  çocukluğum,
Tolstoy, Çocukluğum
Sabah okumaya başladım ve ilk sayfalardan itibaren babam canlandı gözümde, akşamına yoğun bakıma kaldırıldı babam. Ellerimin arasında yok oldu sanki. Şimdi mi? bekliyoruz, elimizden gelen sadece dua. Çocukluğumun kahramanı babam... Bu nedenle unutulmaz bir kitap benim için...

Büyük bir duygusallıkla okudum kitabı ve son sayfasını gözyaşları içerisinde kapattım. Yazarı tanımak ve eserleri hakkında bilgi edinmek için mutlaka bu otobiyografi serisini okumalısınız. İlk kitap oldukça akıcı ve hiç bir şey gizlenmeden, samimiyetle yazılmış hissini verdi bana. Bilenler bilir Tolstoy hayranlığım oldukça fazladır onun kendi hayatı üzerine yazdığı 3 kitaptan oluşan eserini bu kadar güzel bulmadım açıkçası. 

Bana sanki bir şeyler saklıyor hissini vermişti fakat "çocukluğum" kitabı çok samimi ve içten geldi bana.

Ve elbette yazarın diğer kitapları için bir rehber. O zaman ilk bu kitaplar ve sonrasında diğer eserlerini okumalı. Duygusal zamanıma denk gelmiş olmasını bir kenara bırakarak yaptığım bir yorumdur. Mutlaka okumalısınız. Kitapla ve sevgiyle kalın...

Hanife Çavdar / Okuyorum.org

Alper Paksoy'un Kök Kelimelerin Serüveni Kitabına Dair

Alper Paksoy'un Kök Kelimelerin Serüveni Kitabına Dair

Alper Paksoy'un “Kök Kelimelerin Serüveni” isimli kitabı okuyucuları kelimelerin yolculuğuna çıkarıyor. Dil bilimi, etimolojisi üzerine yazılan bu tür kitaplar biraz da akademik bir görüntü verdiğinden genelde sıkıcı olur. Ancak yazar, ele aldığı bir kelimeden başka kelimelere geçişle, yer yer de kelimelerin hikâyelerine değinerek, metnine biraz da espri katmış. Bu haliyle kitabı daha rahat okunmasını sağlamaya çalışmıştır. “Kök Kelimelerin serüveni” kitabında kelimelerin gerek öyküsü gerek kullanılışından kaynaklanan yanlış anlamalara dikkat çekmiştir.

Osman Aytekin / Okuyorum.org

Ben İsmet Özel Şair Bir Portre Denemesi

Ben İsmet Özel Şair Bir Portre Denemesi, Reşit Güngör Kakan,

“Ben İsmet Özel Şair…”kitabı kitap ön kapağında da belirtildiği gibi bir portre denemesidir. Deneme yazılarıyla öne çıkan Reşit Güngör Kakan dört bölümden oluşan bu eserinde şair İsmet Özel’in hayatı, şiiri, yazıları ve bunlara paralel olarak mücadeleci yanlarını kaleme almış. Reşit Güngör Kalkan’ı tebrik ediyorum. Kitap Özel’in ailesi, mücadelesi, eserleri ve fikirleri açısından bilgi verici ve önemlidir.

Osman Aytekin / Okuyorum.org