The Most/Recent Articles

mehmet keklikçi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mehmet keklikçi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Edebiyat Öğrencileri için Güzel Bir Kitap: Roman Ne Anlatır

Kalburüstü okur yahut edebiyat alanında öğrenim görenler için güzel bir kitap Roman Ne Anlatır. 

DOÇ DR. MEHMET NARLI, ROMAN NE ANLATIR
 DOÇ DR. MEHMET NARLI, ROMAN NE ANLATIR
Cumhuriyetten 2000 yılına değin yazılmış romanların incelenmesi mevcut. Bu yapılırken dönem ve buna bağlı olarak konu ayrımı gözetilmiş. Evveliyatında ise cumhuriyete giden yolda , tanzimat ve meşrutiyet dönemleri de ele alınmış, devrin eserleri hakkında okuyucuya bilgi verilerek asıl konuya hazırlatılmıştır.

Kitap yekün olarak 358 sayfadan oluşuyor fakat son 100 sayfada okuyucu için yararlanılan kaynaklar ve 1920-2000 arası romanların listesi kronolojik olarak veriliyor. Buna ek olarak roman özel sayıları da okur için toplanıp verilmiş.

Devrin şartlarının romana nasıl yansıdığını kendi yakın tarihimizden örnekler vererek yansıtmaya çalışan kitap geniş bir çalışmanın ürünü. Yazarına ve tüm emeği geçenlere teşekkürler diyelim bu vesile ile. İyi okumalar...

Mehmet Keklikçi / Okuyorum.org

Anton Çehov Öykülerinden Sizi Şaşırtmayı Başarıyor

Eğer öykülerdeki mekân ve kişi adları Rusça olmasa, emin olun anlatılanların bir Anadolu şehrinde geçtiğini sanırdınız. Yine yazarının da Çehov değil, bir Aziz Nesin yahut Refik Halid Karay olabileceğine ihtimal verebilirdiniz. Çehov tam bir tipleme ustası...

ANTON ÇEHOV, ALBİON’UN KIZI
 ANTON ÇEHOV, ALBİON’UN KIZI 
Şimdiye dek nadir okumuştum Çehov’u. Antolojilerde yahut öykü başlığı taşıyan yazıların örneklerinde mesela. İlk defa böyle toplu biçimde baştan sona bir cildini okudum… Ve sonuç, muazzam bir öykü yazarı evet. (Elbette koskoca Çehov’a hakkını vermek bana düşmez) Bir anda henüz öykünün giriş kısmında okuyucuyu metne dahil eden bir üslup. Hanidir üst üste öykü okumak belki kimilerini sıkabilir fakat Çehov’un öykü tekniği böyle bir ihtimali ortadan kaldırıyor. Şöyle ki, belki de sonunu tahmin ettiğiniz öyküde bile bir şekilde sizi şaşırtmasını başarıyor yazarımız. Üstelik çok sade bir yahut birkaç cümleyle bağlıyor bunu.  

Çehov müthiş bir deha. Hem bu öyküler yazarın henüz edebiyat serüveninin başlarında yazdığı öyküler. Malum Çehov bir tıp doktoru. Fakat kendisi hakkında teşhisi (Antoşa Çehonte takma ismiyleydi o sıralar) bir zamanlar Dostoyevski ile aynı evi paylaşan Dimitri Grigoroviç koyuyor. Ve bu teşhis ile, bir mahlasın ardına saklandığı için Çehov’a kızıyor. Böylece doktor Çehov, bir zamanlar sadece metresi olarak gördüğü edebiyatla da nikahı kıymış oluyor. İyi okumalar 

Mehmet Keklikçi / Okuyorum.org

İvan İlyiç'in Kısa Ömrünü Okumaya Hazır Mısınız?

Bir son mudur ölüm? Cevabı ne olursa olsun bir inanç meselesidir bu. Bu kısacık romanda İvan İlyiç'in kısa ömrünü okuyoruz. Evet İvan ölüyor sonunda. Bunu peşinen söyleyim. Zaten ilk sayfada bunun haberini veriyor arkadaşlarından biri. "Beyler! İvan İlyiç ölmüş."

TOLSTOY, İVAN İLYİÇ'İN ÖLÜMÜ
 TOLSTOY, İVAN İLYİÇ'İN ÖLÜMÜ
Tolstoy ve Dostoyevski ayrımını, karşılaştırmasını muhakkak görmüşsünüzdür. Bu kıyas yapılırken Tolstoy'un daima dini (hadi o havalı kelimeyi kullanayım-mistik) yönüne vurgu yapılır. Ki kendisinin Hz. Muhammed adlı eseri de vardır ki, hadislerden oluşuyor. 

Bu romanda da aslında (modern eleştirmenler bu romanda dini hiçbir tema görmezlermiş) yine bir yaşam/ölüm- maddi/manevi ikilemi sorgulaması var. 

İnançtan uzak, Tanrı'yı hayatına hiç sokmayan İlyiç, ölümüne yakın "kara delik"in bilinemezliği karşısında korkuya kapılır. Ömrünü sorgular tam da bu noktada." Nasıl yaşarsan öyle ölürsün"e varır. Ve tabi ömrünün iyiliklerini düşünmeye de başlar. Aslında kendisi gibi birinin ölmesi de onu şaşırtır ya, neyse. Sıradan insan ölüyor tamam; ama İvan gibi birisi, nasıl olur da ölüyor!

Nasıl bir okuma yaparsanız yapın okuyucuyu tatmin edecek bir kitap İvan İlyiç'in ölümü. Eğer konuyu beğenir ve ilginizi çekerse bir eser daha önereyim: "Bir Adam Yaratmak."

Eğer öyle uzun uzadıya okumak için vakti olmayanlar da varsa, romanın özetini Nazım Hikmet'ten dört dize ile aktarayım:

Ölüm

Bir ipte sallanan bir ölü.

Bu ölüme bir türlü

Razı olmuyor gönlüm.

İyi okumalar

Mehmet Keklikçi / Okuyorum.org

Kitapları Seven Adam: Bibliyoman'ın Peşindeki Bibliyohafiyenin Öyküsü

Baştan anlaşalım, kitaplar kesinlikle cansız bir nesneden daha fazlasıdır her zaman. Field'in "kitapların duyguları olduğunu çok az insan fark ediyor" sözü de bir takviye kuvvet olarak şurada dursun.

LLİSON HOOVER BARTLETT, KİTAPLARI FAZLA SEVEN ADAM
 LLİSON HOOVER BARTLETT, KİTAPLARI FAZLA SEVEN ADAM

Hani bu sağda solda sıklıkla karşımıza çıkan bir söz vardır "okuyanlar çalmaz; hırsızlar da zaten okumaz" diye. İşte bizim kahramanımız Gilkey tam da bunun istisnası. Müthiş derecede kitap sevgisine sahip ve iyi bir okuyucu. Küçüklükten beri... Evet bu aykırı kahramanımız sadece bir roman karakteri değil. Roman da zaten tamamen gerçekliğinden alıyor cazibesini. Duyduğu takıntı seviyesinde kitap sevgisi, biriktirme tutkusu ve kendini gösterme arzusu, onun her defasında hapse girip çıkmasına sebep olacaktır. (Spoiler verme demeyin, burası o dediğinizden değil) Tabi bir de şu var: Sanders. Takıntılı diğer bir isim.

Kitap hırsızlarının peşinden kovalama tutkusuyla yaşayan Ken Sanders. Yani bibliyoman'ın peşinde bibliyohafiye. Kedi-fare öyküsü diyor ya arka kapağında, tam da böyle bir tanıma uyuyor kitap.

Kitapta ara ara ünlü yazarların isimleri de geçiyor ki pek tabi doğal bir durum bu. Ayrıca ara olaylar ve alıntılar da akışın içine serpiştirilmiş. Bu durum kimi zaman akışı bozsa da ana olayla ilintili oluşu okuru çabucak yeniden elde tutmayı sağlıyor.

Not: Bendeki kitapta üç beş sayfa baskı hatası vardı. Durumu yayınevine ilettim. İlgilendiler ve hatasız baskısını ücretsiz yollayacaklar. Böyle bir şeyle karşılalan olursa yayıneviyle iletişime geçebilir.İyi okumalar

Mehmet Keklikçi / Okuyorum.org

Platonov'un Öykülerinde Tasvirler Akışın İçine Serpiştirilmiş

İnsan şöyle sarsıcı kitaplar okuyunca pek bir güzel oluyor doğrusu. Rus Edebiyatı okumaları yaptığım şu günlerde yeni durağım Platonov'du. 

ANDREY PLATONOV, MUHTEŞEM VAHŞİ DÜNYA
 ANDREY PLATONOV, MUHTEŞEM VAHŞİ DÜNYA

Fakat bu kez mekan merkezden uzak yerler. Petersburg, Moskova değil yani. Bolşevik Devrimi ardından yeni inşa edilen Sovyet Rusya'nın uçsuz bucaksız toprakları. Dağlık alanlar, göller. Yoksulluğun bütün izleri. Sıradan insanlar ve onların çatışmaları. Kiminle mi çatışır bu insanlar? Tabi ki doğayla. Yani muhteşem vahşi dünya ile. Bu vahşi dünyanın da iki düşmanı var: Akıl ve Çalışma...

Rus Edebiyatı ülkemizde malumdur çoğu okurca. Okuyanlar bilirler, okumayanlarsa okuyanlardan mutlaka duymuştur. Şu ifade en azından olmazsa olmazımızdır bu edebiyatı anlatırken:

"Ha Rus Edebiyatı mı? Ya çok iyi ama bazen sayfalarca tasvirler, betimlemeler var. Bir yeri on sayfada anlatıyor nerdeyse." 

İşte Platonov'un öykülerinde tasvirler akışın içine serpiştirilmiş. Yani mesela doğayı biz yazarın özellikle anlatımından değil, karakterlerin onunla mücadelesinden anlayabiliyoruz. Zira karakterler de devrime inanmış ve bu vahşi dünyayı dize getirmek(!) için sürekli bir eylem halindeler. Bu defa İsmet Özel dizesiyle bitirelim: "Çarpıntısız dakikası olur mu devrimcinin" hesabı...

Not: Platonov ismini ilk defa bir dergide Can adlı kitabın tanıtımıyla görmüştüm. O kitapta da tıpkı öyküleri gibi insanın gerçekliği vardı. Henüz okumadım ama denk gelirseniz onu da okuyabilirsiniz. İyi okumalar dilerim.

Mehmet Keklikçi / Okuyorum.org

Livaneli Serenad'da Sık Sık Başkarakteri Susturup Adeta Kendisi Konuşuyor

Eğer diyor bir Youtuber "birazdan yapacağım testin sonucu pozitif çıkarsa bilin ki o dizi yaz dizisidir." Tabi başlıyor semptomları saymaya ve o belirti dizide varsa karşısına kocaman bir tik atıyor. Biz de tabi buna benzer bir testle başlarsak, kitap hakkında genel bir kanı oluşabilir.

serenad, livaneli

Kitap sürükleyici mi? ✔️(dinnn sesi) 

Kitap akıcı ve açık mı? ✔️(dinnn sesi)

Kitapta merak öğesi bolca kullanılmış mı? ✔️(dinnn sesi)

Kitapta tüm yollar dönüp dolaşıp aşka varıyor mu? ✔️(dinnn sesi) 

Kitapta uzun uzun betimlemeler ve okuyucuyu yoran uzun cümleler var mı? ❌(dızzt sesi) 

Kitabımız tüm belirtileri gösterdiğine göre teşhisi koyabiliriz artık. Bu kitap okuyucu için "Beni harbiden çok SARdı" diyeceği bir kitap. Çünkü okuyucuyu SARan kitap, Sürükleyici-Akıcı-Roman üçlüsünün ilk harfleridir de ondan. 

Evet her ne kadar teşhisi gayrı ilmi yollarla kaçak olarak koyduksak da kitap genel olarak böyle. Konusuna, içeriğine hiç girmeye gerek yok. Gerçek ve kurgu harmanlanmış, okuyucuya sunulmuş. Tabi yukarıdaki semptomlarda gördüğümüz üzere aşk olayların merkezinde. Bu noktada okuyucu, tarihi gerçeklikler ile aşkın duygusal boyutları arasında savrulabilir. Ve sıklıkla kurgunun içine serpiştirilmiş bilgiler, onu kimi yerde romanın dışına sürükleyebilir. Hani şuna mı kızayım, bunu mu araştırayım, ona mı üzüleyim gibi gitgeller yahut gelgitler yaşayabilir. Ayrıca uyanık okuyucu verilen bilgileri netten araştırabilir. Mesela kitapta alıntı içinde yer alan Milli Emniyet Teşkilatı'nın aslında olmadığını onun yerine Milli Emniyet Hizmeti'nin olduğunu görecektir. Yani 2 günde bitireceğine 4 günde bitirebilir kitabı. Roman boyunca yazara bir yönden kızıyordum. Şöyle ki, kahramanı özgür bırakmıyordu. Sık sık başkarakteri susturup adeta kendisi konuşuyordu. Yani Maya'nın sesi değil de, Livaneli'nin sesini duyuyordum satırlar arasında. Bunu da kendisi "çünkü bu ustaca bir kitap yazma girişimi değil, bir iç dökme" cümlesiyle açıklamış oluyordu bir nebze. Kitap elbette yazarın da demesi gibi, edebi nitelik kaygısıyla yazılmamış, samimi, içten. Son olarak hani Mevlana ve Yunus Emre arasında geçen bir diyalog anlatılır ya Yunus Emre, Mevlana'ya Mesnevi'de sözü çok uzattığını söylemiş de peşinden şunu eklemiş: Ete kemiğe büründüm/Yunus diye göründüm. Bu 481 sayfalık kitabın da ete kemiğe bürünen cümlesi benim için şu oldu: "Yılanlarla, akreplerle, tehlikeli kuyularla dolu arka bahçede oynamasına izin verilmeyen çocuklar gibiydik." İyi okumalar.

Mehmet Keklikçi

Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu İtalo Calvino

Bir kış gecesi eğer bir nar aldığınızda aklınıza hemen o çocukluğumuzun bilmecesi geliyorsa... Çarşıdan aldınız bir tane, eve geldiniz bin tane. Cevabı malum. Evirip çevirelim şimdi. Kitapçıdan (İnternet veya bilumum kitap sitelerini de kitapçıya dahil ettik) aldınız bir kitap eve geldiniz on kitap. Cevap: Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu. Nasıl olur dedin, şaşırdın evet. Açtın kitabı okumaya başlıyorsun. Calvino, romanının içinde seni karşılıyor. Rahatla, toparlan, zihnindeki bütün düşünceleri kov gitsin diye nasihatle başlıyor. Aslında kitap ilerledikçe bunun üstü gizli bir uyarı olduğunu da anlıyorsun ama vakit artık çok geç. Çünkü okuduğumuz her kitabı aslında ben'imizle okuruz. Biz'siz bir okuma eylemi ancak çözüm yolu olabilirdi bu kitap için. Fakat klasik roman anlayışı ben'imizin bir parçası olarak peşimizi bırakmıyor bir türlü.

Çarşıdan aldığımız narı (çok özür) kitabı (yani Kitapçıdan aldığımız-internet de kitapçıya dahildi) açtığımızda etrafa dağılan bu on roman hakkında da şunu söyler Calvino:

Burada söz konusu olan bitmemiş değil, yarıda kesilerek bitirilmiş olandır.

Evet bu savurucu yolculukta  Calvino'ya yoldaşlık eden biri olarak tanıklık ederim ki durum tam da böyle. Yine de eğer bir kış gecesi aldığınız nar örneği hoşunuza gitmediyse çarşıdan bu kez bir ayna alıp karşısına geçtiğinizi düşünün. Sonra bir gürültü ve aynanın 10 parçaya ayrıldığını... O an siz bütün olsanız da seyrettiğiniz kendiniz 10 parçaya ayrılmıştır. Aslında okuma serüvenimiz de bundan farklı değil. Bizde var olan bütün bir öykünün parçacıkları. Aradığımız da tam olarak bu değil midir? İyi okumalar...

Mehmet Keklikçi / Okuyorum.org

Sadık Hidayet'in Öykülerinden Kan Damlıyor