The Most/Recent Articles

ayşe kayıkçı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ayşe kayıkçı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Haymatlos Dünya Bizim Vatanımız Kemal Yalçın

Haymatlos; "Herhangi bir nedenle uyrukluğunu yitirmiş, hiçbir devletin yurttaşı olmayan, yurtsuz kimse" yani vatansız, vatanı olmayan anlamına geliyormuş.
Peki kim bu "Haymatlos" lar? Bunlar; düşünce özgürlüğünün, bilimsel özerkliğin ortadan kaldırıldığı; toplumun ayrıştırıldığı, ırkçılığın körüklendiği, muhaliflerin ve aydınların can güvenliğinin kalmadığı Nazi Almanya'sından kaçan insanlardır. Aralarında  çok değerli bilim insanları ve sanatçıların yanısıra gazeteciler, tüccarlar, esnaf ve zanaatkarlar, mimarlar, mühendisler, doktorlar, hemşireler, avukatlar  bulunmaktadır.Dünya'da bir çok devlet, çoğunluğu Yahudi olan, bu insanları kabul etmezken, genç Türkiye Cumhuriyeti bu insanlara kucak açmış, onların hayatta kalmasını sağlamıştır. Onlar da kuruluş sancıları çeken bu ülkenin bilim, sanat ve kültürel gelişimine katkıda bulunmuşlardır. Tam da Cumhuriyet'in 10. yıl kutlamaları öncesi Türkiye'ye gelmeye başlayan bu insanlar; İstanbul ve Ankara'da üniversitelerin kuruluşunda; tiyatro, opera, bale ve müzik okullarının kuruluşu ve kurumsallaşmasında; şehir planlamasında, maliye ve daha birçok alanda görev alarak önemli hizmetler yapmışlardır. Kitapta bu değerli bilim insanları ve sanatçıların yanısıra bir aile de oldukça detaylı anlatılmış. Türkiye 'ye sığınan bu ailenin hayatta olan bireylerinden Cornelius Bischoff ile görüşerek, bu ailenin yaşadıkları üzerinden , belge ve fotoğraflarla, o günleri anlatmış yazar. Türkiye'nin 1944 yılında Almanya ile diplomatik ilişkileri kesmesinin ardından, Türk hükümeti Alman vatandaşlarının bir hafta içinde Türkiye'yi terk etmesini ister. Bunun üzerine mültecilerin bir kısmı Türkiye'yi terk ederken, bir kısmı Almanya'ya gitmeyi reddeder ve Alman vatandaşlığını kaybederek vatansız duruma düşerler. Bu insanlara Almanca "Heimatlos" denilir. Bu sözcük Türkçe 'ye Haymatlos olarak geçer. Haymatlos durumuna düşenlerden biri de Bischoff ailesidir. Ailenin büyük çocuğu olan Cornelius Bischoff, 10 yıl Türkiye'de yaşamış, Türkçe 'yi anadili gibi öğrenmiş, Türk kültürünü benimsemiş, Türkiye'yi vatanı gibi gören bir isim. Aynı zamanda ressam Orhan Peker'in lise yıllarından  itibaren en iyi dostu ve destekçisi, Yaşar Kemal ve Zülfü Livaneli 'nin yakın dostu, Yaşar Kemal'in eserlerini Almanca'ya çeviren kişidir. Yaşar Kemal'in kitaplarını çevirirken Anadolu'ya tekrar gelecek, Çukurova'yı olayların geçtiği yerleri adım adım gezecek, böylece Yaşar Kemal'in romanlarını Almanca olarak yeniden yazacaktır. Zaman zaman tekrarlar olsa da, oldukça etkileyici ve bilgilendirici bir kitap olmuş. Döneme ilgi duyanlara tavsiye ederim. 
Haymatlos Dünya Bizim Vatanımız 
Kemal Yalçın
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 
631 Sayfa
PUAN
★★★★★
Yorumlayan Ayşe Kayıkçı

Kum Saati Suikast Öncesi Son Günler Ümran Avcı

Hani bir söz vardır; "Ateş düştüğü yeri yakar " diye. İşte, gazeteci yazar Ümran Avcı, Kum Saati adlı kitabında; birbiri ardına kurşunlanan, bombalanan ve sevdiklerinden koparılan; kimi gazeteci, kimi hukukçu, kimi akademisyen aydınlarımızın, öldürülmeden önceki son günlerini, ateşin düştüğü yerden, yakınlarının anlattıklarından yola çıkarak yazmış. 
Kum Saati Suikast Öncesi Son Günler Ümran Avcı
Abdi İpekçi, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Eşref Bitlis, Onat Kutlar, Ahmet Taner Kışlalı ve Necip Hablemitoğlu'nun son günlerine, hatta son saniyelerine tanık oluyoruz. Son günlerini nasıl geçirdiler, daha yapmak istedikleri neler vardı, en büyük özlemleri ve umutları neydi, sevdiklerine söyledikleri son sözler, yiyemedikleri son yemekleri, yakınlarının yaşadıkları büyük acı, bu acının hiç dinmemesi...İnsanın içini acıtıyor anlatılanlar. Yakınlarından saklasalar da hepsi tehdit ediliyordu aslında. Tehditler telefonla veya mektuplarla da kalmıyor üstelik; örneğin Abdi İpekçi'nin otomobilinin önüne fırlayan biri yere ateş ediyor, Turan Dursun öldürülmeden bir hafta önce kaçırılıyor, Bahriye Üçok MİT'de bombalı paket konusunda bilgilendiriliyor;Çetin Emeç, Muammer Aksoy, Necip Hablemitoğlu alenen takip ediliyor. Ölüm göz göre göre geliyor yani. Kimi hasta eşini bıraktı geride kimi 28 günlük bebeğini, sevdiklerini, umutlarını; ortak özellikleri eğitimli, bilgili, ülkesini ve insanlarını seven, ilkeli, açık sözlü ve cesur insanlar olmalarıydı. Ülkemiz adına ne büyük kayıp. Oysa, öldürüldüklerinde dönemin yöneticilerinden hep aynı sözleri duyduk; saldırıyı kınadılar, hem de şiddetle, başsağlığı dilediler, faillerin en kısa sürede yakalanıp adalete teslim edileceğini söylediler. Şimdikiler de benzer olaylar sonunda aynısını söylüyor, ama nedense failler bir türlü yakalanamıyor. Sonuç olarak, güzel bir kitap çıkmış ortaya tavsiye ederim. 
Kitaptan : 
Abdi İpekçi kızına yazdığı mektupta şöyle diyor : "Benim inançlarımın temelinde 'özgürlük' var. Özgürlüğe yalnız insanın en kutsal, en doğal bir hakkı olduğu için inanmıyorum; özgürlüğün aynı zamanda gerçeklerin araştırılıp bulunmasında vazgeçilmez bir araç olduğunu düşünüyorum....
İnsanların özgür olmalarını, düşüncelerini, inançlarını hiç bir baskı ile karşılaşmadan özgürce açıklayabilmelerini istiyorum."(S.47 )
KUM SAATİ
Suikast Öncesi Son Günler 
Ümran Avcı 
Bilgi Yayınevi 
284 Sayfa
Puan
★★★★
Yorumlayan Ayşe KAYIKÇI

Saramago'nun En çok Eleştirilen Kitabı: Kabil

Katolik Kilisesi'nin afaroz ettiği, Portekiz hükümetinin kitaplarını yasakladığı; otoriteye daha doğrusu, faşist otoriteye baş kaldıran, sıra dışı üslubu ile ciddi bir hayran ve düşman kitlesine sahip Saramago'nun, en çok eleştirilen kitaplarından biridir Kabil.
José Saramago Kabil
Öncelikle kitabı okumak isteyenlere "Eski Ahit" hakkında ( Eğer bir fikriniz yoksa ) bir ön araştırma yapmalarını önermek zorundayım. Başta Portekiz olmak üzere pek çok ülkede tartışmalara neden olan eserin, konusu kadar, alaycı anlatım tarzı ve dine karşı takındığı tavrın da bunda etkisi var sanırım.  Konusuna gelirsek; Adem ve Havva 'nın cennetten kovulmasını, oğulları Habil ve Kabil hikâyesini bilmeyen yoktur. Kabil kardeşi Habil'i öldürünce Tanrı tarafından, zaman ve mekân sınırlaması olmadan yeryüzünde dolaşmak üzere lanetlenir. Bu lanetli yolculukta Sodom ve Babil gibi kadim yerleşimlere gider, eski Ahit de adı geçen Lût, Nuh, İbrahim gibi şahsiyetlere rastlar, olayların içinde yeralır. Hatta olaylara müdahale eder, örneğin, İbrahim tam oğlunu kurban edecekken, çocuğu kurtarır; çünkü melek geç kalmıştır. Bütün bu yaşadığı olaylar ve insanların günahları, hataları hakkında Efendi'yi (Tanrı dan bu şekilde bahsediyor ) suçlar, onu eleştirir.  
Aslında yazar, kutsal kitaplarda anlatılan, sürekli yakıp yıkan, ortalığı kasıp kavuran bir Tanrı inancına sahip olmayı reddediyor. Eleştirip alaya aldığı da insanları düşünmekten, sorgulamaktan aciz bırakan ve pek çok çelişki içeren inanç sistemi. Edebi bir eser olarak değerlendirebilecek okurlara tavsiye ederim. 
Son olarak, daha önce Saramago okumayanları, yazarın tarzı konusunda  uyaralım; noktalama işareti olarak sadece nokta ve virgül kullanılmış, özel isimler küçük harfle yazılabilir.Konuşma çizgisi yok, cümlelerin hangi kişilere ait olduğunu büyük harfle başlamasından anlıyoruz, bu durum dikkatli okumayı gerektiriyor. 
KİTAPTAN
Nuh 'un gemisinin yapımında çalışan iki melek ile Kabil arasındaki dialog :
"..iki meleğe, kabil, bu insanlığın soyu kazındığında, onun ardından gelecek olanın aynı hatalara tekrar düşmeyeceğine, aynı kötülük eğilimlerine, aynı yoldan çıkmalara ve aynı suçlara bir daha sapmayacağına gerçekten inanıp inanmadıklarını sordu ve onlar cevap verdi, Bizler yalnız meleğiz, sizin insan doğası dediğiniz bu çözümsüz bulmacayı pek bilmiyoruz, ama açıkyüreklilikle cevap verirsek, ilk deneyim gözlerimizin önündeki bu sefaletin sergilenmesiyle sonuçlanmışken, ikinci deneyimin nasıl olup da hoşnut edebileceğini bilemiyoruz, kısacası, bizim samimi melek fikrimize göre ve derlenen kanıtlar dikkate alındığında, insan varlıklar yaşamı hak etmiyorlar...
...Bildiğim kadarıyla, biz burada yaşamı hak edip etmediğimizi kendimize hiç sormadık, dedi kabil, Eğer bunu kendinize sormayı düşünseydiniz, yeryüzünden silinmekte olmazdınız..." ( Sayfa 134, 135)
KABİL 
José Saramago
Kırmızıkedi Yayınları
146 Sayfa
Puan
★★★★
Yorumlayan Ayşe KAYIKÇI

Bir Elin Sesi Var Anyhony Burgess

Anthony Burgess'in 1961'de yayımladığı "Bir Elin Sesi Var "; 2.Dünya Savaşı sonrası Soğuk Savaş döneminde yaşanan hızlı değişim  ve modern insanın tüketim kültürüne sert bir eleştiri olarak kabul ediliyor. 
Bir Elin Sesi Var Anyhony Burgess
Kitap adını Malaya dilinde bir atasözünden alıyormuş, anlamı "Karşılıksız Aşk "  Bu karşılıksız aşk tüketim kisvesi altında karşımıza çıkar. Oyunu kuralına göre oynayıp, parayla sahip olabileceğimiz her şeyi satın alsanız da, bir karşılık elde edemezsiniz. (Arka kapak ) Romanda iki ana karakter karşımıza çıkıyor; Janet ve kocası Howard, birbirine zıt iki karakter. Anlatıcı Janet; tv bağımlısı, cahil, sığ bir insan. Sık sık aldığı eğitimin, öğretmenlerinin yetersizliğinden bahseder; yani okuyucu hikâyeyi cahil bir insanın basit sözcükleriyle takip eder. (Kitabın 800 sözcükle yazıldığı söyleniyor ) Howard ise fotoğrafrafik hafızaya sahip, ( Gördüğü bir kitap sayfasını, herhangi bir yazıyı veya fotoğrafı hafızasına kaydeder, hiç birini unutmaz, gerektiğinde o bilgiyi kullanır.), Janet 'in tersine kendince entellektüel ve sanatsal değerleri olan nitelikli bir insan. Çiftin çocukları yok, istemiyorlar da; Soğuk Savaş döneminin gerginliği, yeni bir savaş çıkacak, bombalar atılacak tedirginliğini hissediyoruz..
Howard bir tv yarışmasında ( yarışmanın içeriğini söylemeyeyim ) yüklü miktarda para kazanır, kazandığı parayı çeşitli yollarla ( yasal yollar yanlış anlaşılmasın ) hayli arttırır. Artık zengin bir çift olan kahramanlarımız Londra ve Amerika yolculuğuna çıkar ve bir süre seyahat ederler. Howard 'ın amacı elindeki parayla dünyanın değişip değişmeyeceğini anlamaktır. Seyahat sona erip evlerine döndüklerinde Howard bunu şöyle ifade eder : " ...Aslında yapmak istediğim, parayla pek de bir şey yapılamadığını, hayatı hoş geçirmenin filan da saçma olduğunu ikimize de kanıtlamaktı. Çok kısa bir süre içinde harcayabileceğimiz kadar para harcadık, karşılığında ne elde ettik? Hiç bir şey aslında. Kötü yiyecekler, karşında alay eden, ne kadar fazla bahşiş verirsen o kadar küçümseyen garsonlar... nereye gidersen git, dünya aynı dünya... (Sayfa 148 ) Amaçsız, değerlerini yitirmiş, tüketime endeksli insanlar, toplumlar... Ne kadar da tanıdık değil mi?  Çarpıcı bir kitap, kısa sürede okuyacak pişman olmayacaksınız , tavsiye edilir. 
BİR ELİN SESİ VAR 
Anthony Burgess 
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
193 Sayfa
Puan
★★★★
Yorumlayan Ayşe KAYIKÇI

Papazın Kızı Kitap Yorumu George Orwell

Yirminci yüzyılın en önemli edebiyatçılarından olan ve genç yaşta hayatını kaybeden George Orwell 'ın ilk eserlerinden biridir Papazın Kızı. 
Papazın Kızı George Orwell
Yayımlandığı dönemde pek ilgi görmediği, yazarın da bu romanını pek beğenmediği söyleniyor, bir Orwell hayranı olarak beğendiğimi söylemeliyim. Romanın ana karakteri, taşradaki bir kilise papazının kızı olan Dorothy Hare. Dorothy hem evin hem de kilisenin bütün işlerini üstlenmiş, inançlı, yirmili yaşlarının sonunda bir kızdır.
Roman beş bölümden oluşuyor; birinci bölümde Dorothy 'nin evde ve kilisede yaptığı işleri, yaşadığı küçük kasabayı, kasabadaki belli başlı insanları tanırız. İnançlı bir insan olan kahramanımız dualarını aksatmaz, kiliseye gelenlerin sayısını arttırmaya, eksikler için bağış toplamaya çalışır. Sık sık inancını kendine hatırlatmak,  inancına aykırı olduğunu düşündüğü bir davranışı sonrasında veya aklından geçen düşünceler nedeniyle kendini çimdikler hatta iğne batırır.  
İkinci bölümde Dorothy aniden hafızasını kaybetmiş olarak karşımıza çıkar. Kimliği ve nereden geldiği hakkında hiçbir şey hatırlamamaktadır.Bu bölüm yazarın daha önce okumuş olduğum "Paris ve Londra'da Beş Parasız " kitabını hatırlattı. Çalışılan ağır işler, düşük ücretler, açlık ve yoksulluk...
Üçüncü bölümde Dorothy 'i sokakta yaşayan evsizlerle görüyoruz. Bu bölüm tiyatro oyunu şeklinde kaleme alınmış, sokakta yaşayan insanların yaşam mücadelesi anlatılıyor. 
Dördüncü bölümde ise Dorothy bir akrabası tarafından bulunur ve sokaklardan kurtulur. Ardından da bir özel okulda öğretmenlik yapmaya başlar. İngiliz eğitim sistemine ciddi bir eleştiri söz konusu. Aslında bu kısımları okurken bizim eğitim sistemimizdeki aksaklıkları gördüm. Tabi Orwell 'ın bu kitabı 1930 lu yıllarda yazdığını unutmamak lazım. 
Son bölümde Dorothy inancını kaybetmiş olarak kasabaya döner, eski işlerini yeniden üstlenir. Ancak artık o bir yıl önceki insan değildir artık. Arka kapakta şöyle deniliyor :"...İnancın ve inançsızlığın, ahlâkın ve düşkünlüğün, paranın ve yoksulluğun sorgulandığı eşsiz bir roman. "
Kitaptan : "...inançlar değişir, fikirler değişir ama ruhun derinliklerindeki bir parça hiç değişmez. Tanrı inancı yok olabilir ama inanca duyulan ihtiyaç sabit kalır. " ( Sayfa 321 )
PAPAZIN KIZI 
George Orwell
Can Yayınları 
326 Sayfa
Puan
★★★★
Yorumlayan Ayşe KAYIKÇI

Arkadaşıma Veda Zülfü Livaneli

Usta yazar Livaneli Atatürk'ün yaveri ve çocukluk arkadaşı Salih Bozok 'un dilinden Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatını anlatıyor. 
Arkadaşıma Veda Zülfü Livaneli
"Bu arkadaşımın hikâyesi...
Bu, ona hayatı boyunca sonsuz bir hayranlık duyan yardımcısı ben Salih Bozok 'un kaleminden çağının dahi lideri Atatürk'ün hikâyesi...
Bu, onu altı yaşındayken 
tanıdığım ilk günden, öldüğü o acı güne kadar süren eşsiz dostluğun hikâyesi..."
Bu sözlerle başlıyor kitap..
Usta yazar Livaneli Atatürk'ün yaveri ve çocukluk arkadaşı Salih Bozok 'un dilinden Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatını anlatıyor. Selanik'te başlayan arkadaşlıklarından Atatürk'ün ölümüne kadar geçen sürede, zaman zaman ayrı düşselerde, meydana gelen gelişmeleri okuyoruz.  Sade, samimi bir dille, olayların detaylarına girmeden anlatılıyor gelişmeler. Salih Bozok'un, arkadaşı Mustafa Kemal 'e duyduğu hayranlığı ve sevgiyi hissediyor, iki dostun yaşadıkları olağanüstü döneme tanıklık ediyoruz. 
Özellikle 4. 5. ve 6. Sınıflar seviyesinde okutulabilir. Çocuğunuzla birlikte okuyabileceğiniz güzel bir kitap, tavsiye ederim. 
ARKADAŞIMA VEDA 
Zülfü Livaneli
Doğan Egmont
187 Sayfa
Puan
★★★★
Yorumlayan Ayşe KAYIKÇI

Knulp Hermann Hesse Kitap Yorumu

Hermann Hesse Knulp'da ömrü yollarda geçen bir özgür ruhu anlatmış. Kitap İlkbahar Başı, Knulp'a ilişkin Anılarım ve Son isimli üç öyküden oluşuyor.
Knulp Hermann Hesse Kitap
Bu üç öykünün  sonunda da, Hesse'nin ölümünden sonra bulunan Knulp ile ilgili fragmanlar yer alıyor. Bu son bölüm de; Göçebeler Üzerine ve Knulp'un Sonu olarak iki kısımdan oluşuyor. 
İlk öyküde (İlkbahar Başı ) Knulp'u, göçebe bir yaşam süren ve gittiği her yerde dostları tarafından güleryüzle karşılanan; görgülü, kibar, temiz ve çekici biri olarak tanıyoruz. Bu bölümün şu satırları Knulp'u çok güzel anlatıyor : "...Hemen hiç sabıkası yoktu Knulp'un, ne bir hırsızlık ne de dilencilik bir şeyle suçlanmıştı şimdiye kadar. Dört bir yanda hatırı sayılır dostları vardı; bu yüzden de kimse ilişmiyordu kendisine. Bu haliyle tıpkı, bir ev halkı arasında yaşamasına izin verilen, herkes onun evdeki varlığına hoşgörüyle davranıp göz yumarken, kendisi ev halkının yaşam yükü altında ezilmiş çalışkan bireyleri arasında aylak aylak dolaşıp tasa ve kaygıdan uzak, beyler gibi lüks bir hayat süren sevimli bir kediye benziyordu"
İkinci öyküde Knulp'un arkadaşıyla yaptığı yolculuk anlatılır. Bu öyküde Knulp'un hayata bakışını daha net anlarız. Üçüncü öykü adından da anlaşılacağı üzere Knulp'un sonunu anlatır. Hastalığı ağırlaşmış olan Knulp doğduğu topraklara döner, tanıdıklarına rastlar, geçmişi ile yuzleşir; onu göçebe ve özgür yaşama sürükleyen giz de bu bölümde ortaya çıkar. Üçüncü öykünün sonunda Knulp'un Tanrı ile söyleştiği bölümler gerçekten muhteşem: "Bak "dedi Tanrı, "senden olduğundan değişik bir insan olarak yararlanamazdım. Benim adıma göçebe bir yaşam sürdün, yerleşik insanlara biraz özgürlük özlemi taşıyıp götürme misyonu üstlendin. Benim adıma sersemce işlere kalkıştın, başkalarının seninle alay etmelerine ses çıkarmadın; senin şahsında benimle alay edip bana sevgi gösterdiler. Nihayet sen benim çocuğumsun, benim kardeşimsin, benden bir parçasın; hiçbir acı yoktur ki, senin şahsında ben de yaşamış olmayayım"
Hermann Hesse 'ye göre Knulp gibi figürlerin "Kimseye yararı dokunmasa da, yararı dokunan kimilerine oranla çok daha az zararı dokunur. Knulp gibi yetenekli ve hayat dolu insanlar, yaşadıkları çevrede kendilerine yer bulamıyorlarsa, bunda onlar kadar çevreleri de suçludur. "(Arka kapak ) 
KNULP
Hermann Hesse 
Yapı Kredi Yayınları
104 Sayfa
Puan
★★
Yorumlayan Ayşe Kayıkçı

Hermann Hesse Rosshalde Kitap Yorumu

Nobel Edebiyat ödülü sahibi, yirminci yüzyılın en etkili yazarlarından olan Hermann Hesse 'nin, kendi yaşamından da izler taşıyan kitabı..
Hermann Hesse Rosshalde
Yazarın, adını duyduğum tek kitabı "Bozkır Kurdu "idi, ancak onunla başlamak istemedim. Tamamen rastgele bir seçim oldu. İyiki de öyle olmuş çok güzel bir kitap okudum. Hesse bu romanı 1914 yılında yazmış. Araştırınca "Evlilik romanı " olarak anıldığını gördüm. Kitap mutsuz bir evliliği konu ediniyor. Ressam bir baba, piyanist bir anne ve onları bir arada tutan küçük oğulları. Yazarın kendi yaşamından izler taşıyan otobiyografik, psikolojik bir roman. Romandaki ana karakter Veraguth gibi yazarın da ressam olması (Kitabın kapak resmi yazara ait ) , Hindistan yolculuğu ve mutsuz evlilik ortak yönler...
Hesse romanın yayımlanması üzerine babasına yazdığı mektupta şöyle demiş :"Kitaba konu olan mutsuz evliliğin tek nedeni yanlış seçim değil; sorun çok daha derinlerde, bir sanatçının ya da düşünürün evliliğe yatkın olup olmadığında. Bunun cevabını bilmiyorum, ama benim durumum kitaba alabildiğine yansıdı; burada sona eren bir şey var, umarım gerçek hayatta onunla başka türlü başa çıkabilirim." (Arka kapak ) 
Kitabı severek okudum. Aile üyelerinin her birinin psikolojisi (Özellikle baba ve oğulun ) muhteşem yansıtılmış; ressam babanın yalnızlığı, çocuğuna olan sevgisi, eşlerin birbirine nasıl yabancılaştığı. Kitap adını ailenin yaşadığı malikaneden alıyor. Psikolojik roman sevenlere tavsiye ederim. 
ROSSHALDE
Hermann Hesse 
Yapı Kredi Yayınları
167 Sayfa
Puan
★★
Yorumlayan Ayşe Kayıkçı