Zweig bu novellasında bizi, Riviera kentine götürüyor. Küçük bir pansiyon ve gürültülü tartışmanın ortası. Tıpkı bir Gorki romanları tablosu gibi. (Bugün Gorki’nin ölüm yıl dönümü olduğu için selam vermeden geçemedim)
Fakat bu tartışma, ne bir burjuva yergisi ne de bir siyaset methiyesi. İnanılmaz derecede tutkusuna yenik düşen bir kadının ardından yapılan ahlaki yorumlar. Bir gece ansızın pansiyona gelen, güzel yüzlü, yakışıklı ve “Tanrı’nın lütfunu esirgemediği insanlardan biri olan” erkeğin peşinden giden, bu uğurda kocasını ve çocuklarını terk eden Madam Henriette hakkındaki yorumlar. Kitabın bu bölümünde anlatıcı bizzat yazarın kendisi ve bu gürültülü tartışmanın da tam ortasında. Ailesini terk eden ve tanımadığı bir erkeğin peşinden giden bu “küçük Madam Bovary”nin eylemleri anlaşılabilir karşılanmalı, yazara göre. Rutin bir hayatın elbette hiç hesapta yokken maceraya gereksinimi olabilirdi. Yazarın Korku ve Karmaşık Duygular novellalarını okuyanlar, yine bu duygularla hareket eden kadın kahramanları görmüşlerdir. Özellikle Korku kitabında Bayan İrene, tamamen tutkularıyla hareket eder ve bu duyguları yazar, iliklerimize kadar hissettirir. Fakat bu görüş çevresindeki kimse tarafından hoş karşılanmayacaktı ve “yıldırım aşkı” denilen şeyin tamamen bir aptallıktan ibaret olduğu fikri, tartışmayı daha da alevlendirecekti. Bu büyük tartışmayı kesecek olan Mrs C. Yazarın anlatıcı rolünü, bu bölümden sonra eline alıyor. Küçük bir diyalogdan sonra, yazarla baş başa kalma sözü alıyor ve ona bundan 20 yıl evvel yaşadığı, o güne değin ve o günden sonra yaşayamadığı o “yirmi dört saati” anlatır.
Zweig okurları için şüphesiz en sinir bozucu şey, onun klasik anlatı ürünleri olan novellaları için spoiler vermektir. Mrs C.’nin yıllar evvel başından geçen o yirmi dört saatin öyküsünü okura anlattırmak için Madam Henriette’yi kurban ettiğini düşünüyorum. Çünkü olay örgüsü için öncesinde yazar ile Mrs. C.’nin tanışmaları ve C.’nin başından geçen -kimseye hatta kendisine bile anlatmadığı- bu yirmi dört saati dürüstçe anlatması için de, öncesinde benzeri bir olayın geçmesi gerekiyordu. Ayrıca kitapta bazen zamanlama hataları da dikkatimi çekti. Mrs. C. Şu an 67 yaşında olduğu belirtiyor. Başından geçen olaylar 42 yaşında geçmiştir ve ondan sonra 20 yıl geçtiğini söylüyor. Bu durumda Mrs. C.’nin 42 yaşında olması gerekir.
Yürek burkan klasik bir Zweig anlatısı. Her insanın yaşamında her şeyi geride bıraktığı/bırakacağı bir yirmi dört saat var mıdır acaba? Othellovari bir duygu karmaşasının merkezinde buluyoruz yine kendimizi, Mrs. C.’nin yirmi dört saatini anlatırken. Ve yazarın başında dediğini bir kez daha tekrarlıyoruz: “İnsanların çoğu sınırlı bir hayal gücüne sahiptir. Duyumlarını uyaracak ölçüde yakınlarında gerçekleşmeyen bir olaya ilgi göstermek pek içlerinden gelmez; ama aynı şey gözlerinin önünde, doğrudan duygularına dokunma mesafesinde gerçekleşirse, bu olay önemsiz bile olsa, hemen aşırı bir duyarlılık gösterirler.”
Stefan Zweig
Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat
Türkiye İs Bankası Kültür Yayınları
71 Sayfa
PUAN
★★★★★
Yorumlayan Mehmet KEKLİKÇİ
Yorum Gönder