The Most/Recent Articles

kitap yorumu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kitap yorumu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Huzursuzluk Kitap Yorumu Zülfü Livaneli

İstanbul’da gazetecilik hayatına devam eden İbrahim, çocukluk arkadaşı Hüseyin’in Amerika’da öldürüldüğünü öğrenince  Mardin’e gider. 
Zülfü Livaneli  Huzursuzluk
Hüseyin’in ölüm nedenini araştırırken her şeyin Suriyeli Ezidi mülteci Meleknaz’a aşık olmasıyla başladığını öğrenir. Hikayeyi tam anlamıyla öğrenmek için Meleknaz’a ulaşması gerekir. Bu süreçte Hüseyin’in ailesinden, Amerika’da ki abisinden olanları öğrenir. Livaneli bu eserinde Suriye’deki Ezidilerle ilgili karakterlerin dilinden detaylı bilgiler verirken onların kutsal Şengal Dağı’na varana kadar uğradığı zulmü tüm gerçekliğiyle gözler önüne sermiş. Gazeteci İbrahim’de Ezidilerin yaşadıklarını öğrendikçe huzursuzluğu artıyor ve huzur bulabilmek ve olanları gerçek anlamıyla öğrenmek için mülteci kampına giderek Ezidi Kızı Meleknaz’a ulaşmaya çalışıyor.
Eleştiri: Yazar Livaneli eserin 65.sayfasında karakter üzerinden “Mutluluk” eserine atıfta bulunmuş. Bir yazarın kendi eserinde kendi eserine atıfta bulunması bana çok garip ve abes geldi.
“Birkaç yıl önce okuduğum, adı galiba “Mutluluk” olan bir romanda denildiği gibi, biz, bu ülkenin okuryazarları, boşluğa düşen bir trapezci gibiydik. Doğu aksanını bırakmış, batı aksanını da yakalayamadan aşağı düşmüştür.”
Alıntı: Harese nedir, bilir misin? Develerin çölde çok sevdiği bir diken var. Deve dikeni yedikçe ağzı kanar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz…
Sevda ile acının iç içe geçtiği Suriye gerçeklerini okuyacağınız bu akıcı eseri mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum...
Zülfü Livaneli
Huzursuzluk
Doğan Kitap
154 Sayfa 
Puan 
★★★★★
Yorumlayan  İsrafil BARAN

Felâtun Bey ile Rakım Efendi Ahmet Mithat Efendi

Ahmet Mithat Efendi'nin kaleme aldığı "Felâtun Bey ile Rakım Efendi" bir Tanzimat Dönemi kitabıdır. 
Felâtun Bey ile Rakım Efendi Ahmet Mithat Efendi
“Felâtun Bey ve Rakım Efendi” Batı hayranlığına bir eleştiri olarak yazılmıştır. Temelde Batılılaşmanın yanlış anlaşıldığını da okuyucuya sunmaktadır. Kitabın ana karakterini oluşturan Felâtun Bey ve Rakım Efendi karakterlerinin isimlerinde geçen “bey” ve “efendi” farklılaşması da doğu ve batı karşılaştırmasına vurgu niteliğindedir.Felâtun Bey batı hayranı, mirasyedi, şımarık bir karakter olarak tanıtılırken, Rakım Efendi ahlaklı, dürüst ve çalışkan bir karakter olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu iki karakter karşılaştırmasından da anlaşılacağı üzere Batılılaşma eleştirisi yapılmaktadır.
Genel olarak “batı” ve “doğu”nun karşılaştırıldığı bu tarz kitaplarda, “doğu” tarafı yoz bir taraf olarak da ifade edilir. Fakat bu kitapta ifade edilen “doğu” kültürlü, çalışkan, güzel ahlaklı bir yan olarak belirtilmektedir ki bu anlamda kitabın “doğu” tanımlaması pozitif bir doğu profili çizmemize fırsat tanımaktadır. Bu yaklaşım “doğu” tanımlamasında yapılan önyargılı bazı eleştirilerin de törpülenmesine fırsat sunmaktadır. Bu noktadan baktığımızda yabancı dilde çeviriler yaparak hayatını kazanan kültürlü, iyi vicdan sahibi, ahlâklı, düzgün üsluplu Rakım Efendi karakterinin yazar tarafından bir taraf olarak seçildiği de aşikârdır. Zirâ “batı” özentisi olarak karşımıza çıkan Felâtun Bey’in barındırdığı hovardalık gibi kötü huylar Rakım Efendi’nin karakterinde olağan olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda “doğu” ve “batı” karşılaştırmasında olumlu ve olumsuz yanların birlikte karşılaştırılarak okuyucunun taraf tutma özeline bırakılmış olmasının okuyucuda daha olumlu bir his oluşturacağı kanaatindeyim. Bunun yanında kitap Tanzimat döneminde yazılmış bir eser olması sebebiyle; kölelerin azad edilerek evde hizmetli cariye olarak ikamet ettirilmesi, evde ev işlerine de yardımcı arap dadı geleneği ve büyük malikânelerde yaşayan gayrimüslim ailelerin çocuklarına Türkçe eğitimi aldırmaları gibi dönemin alışkanlıklarından da bize bazı ip uçları sunmaktadır. Kölelik ve cariyelik de günümüz bakış açısıyla “doğu”nun olumsuz yanlarını ifade ediyor gibi düşünülse de o dönemin normalini yansıtması sebebiyle yazarın taraflı bakış açısına yaptığım eleştiride bu konuyu dahil etmedim.
Kitabın genel olarak okuyucuda uyandırdığı his ise eğlenceli bir dönem kitabı olduğu yönünde. Son derece akıcı, keyifle okunan ve içinde bir parça da durum komedisi barındıran bu kitabı Tanzimat döneminde yazılmış bir batı özentiliği eleştirisi olarak değerlendirebilirsiniz. Keyifli okuyacağınıza inandığım bu kitap için keyifli okumalar dilerim.  
Felâtun Bey ile Rakım Efendi 
Ahmet Mithat Efendi 
Nilüfer Yayınları 
159 Sayfa 
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan Esen BERBER 



Vejetaryen Han Kang Kitap Yorumu

New York Times tarafından yılın en iyi 10 kitabı arasında seçilen, Man Booker uluslararası ödülü kazanan Han Kang'ın (Güney Koreli Yazar) kitabı. Yazar ülkemizde de öğretim görevlisi olarak görev yapmıştır.
Vejetaryen Han KangBir kadının kendini bulma hikayesi olarak algıladığım kitapta, Yonğhe' adındaki kadının kimsenin ona çok fazla aldırmadığı ve ona öngörülen görevleri yerine getirdiği müddetçe önem vermedikleri  biriyken, her şeyi reddedip kendi öz benliğine yönelmesi ile hikaye başlıyor. Şimdiye kadar her şeye boyun eğen bu kadın, gördüğü rüyaların etkisi ile vejetaryen olmaya karar veriyor. O günden sonra artık başkası için değil, kendi düşüncelerini gerçekleştirmek için yaşamayı amaçlıyor fakat bununla birlikte psikolojik, toplumsal ve hatta cinsel yönden istismara uğrarken bu olaylar bazen rahatsız edici boyutlara ulaşıyor. Kendisini bu kirlenmiş davranışlardan, insanlardan ve düşüncelerden kurtarmaya çalışan Yonğhe kurtuluşu bir bitki gibi yaşamakta görür. Et yemeyerek başladığı fiziksel oruç durumu ruhsal anlamda arınmaya yönelik bir eylemdir aslında. Bitkiler kıyafet giymez diyerek evde bazen çıplak gezinir, ağaçlar elleriyle toprağa tutunur bende öyle yapmalıyım diyerek bazen baş aşağı durarak evde öylece durur.
Bu tavırları bir başkaldırış mı yoksa ben böyle yaşamak istiyorum şeklinde bir inat mı orasını çok anlayamadım. Çünkü Yonğhe kendi gözünden yaşadıklarını çok fazla anlatmıyor. Üç bölümden oluşan kitapta Yonğhe'yi ilk bölümde kocası, ikinci bölümde eniştesi, üçüncü ve son bölümde ise ablasının bakış açısından yargılıyor ve anlamaya çalışıyorum. Babasının, et yemediği için Yonğhe'yi baba şefkatiyle et yemeye zorlaması ve dedikleri yapılmayınca da Asya toplumlarında olan erk'liğini göstererek dayak atması kırılma noktalarından birisi. Çünkü her toplumda kadınlar bu tür bir baskıya maruz kalmıştır. 
Zamanında eşinin her dediğine tamam diyen, kocası istediği zaman cinsel ilişkiye giren Yonğhe, buna karşı geldiği ilk anda "değişmişsin, sana birşeyler olmuş" yaftası yapıştırılıyor ve bir süre sonra da terk ediliyor. Bunu gören aile yakınları ise kendi çocuğunu değil toplumdaki baskın kültürü temel alıyor. Direnmek, Yonğhe için hayatının bir anlam kazanması için yapabileceği belkide son çıkış kapısı. Olaylar ilerledikçe artık bırakın yemek yemeyi su hariç her şeyi reddederek adeta bir bitki gibi kökleri toprağın en derinlerine kadar inmeyi arzulayan bir ulu ağaç olmak istiyor. Yemek yemezsen öleceksin diyen insanlara inat, "ölüm kötü bir şey değil ki" diyerek olmak istediği şeyi onların da kabul etmeleri için yaşıyor.
Hayatı boyunca kocası, ailesi ve çevresindeki insanlar tarafından fark edilmemiş, hor görülmüş bir kadın geceleri gördüğünü söylediği rüyaların etkisiyle et yemeyi bırakması ile bıraktığının sadece et yemek değil bu dünya içinde kendisine öngörülen yerin olduğunu anlamaya başlamam ile birlikte hikayeyi tam olarak kavrıyorum. Kimse de çıkıp ne rüya gördün anlat bakalım demiyor bu kadına, kocası dahi seviştikten sonra sırtını dönüp uyuyor. Sonra eniştesi kendi sönük hayatı içinde erkekliğini kanıtlamak için Yonğhe yi arzulamaya başlıyor. Bu olaylar içinde şu düşünce kafamda beliriyor. Kadın intiharın orjinal bir yolunu seçiyor galiba diyorum. Ama çevresindeki insanlar bu intiharın nedenine değil, eylemin kendisine odaklandıkları için onu bu yoldan döndüremiyorlar. Kendisinden bu durumdayken bile faydalanmaya çalışan insanların haricinde ve hikayenin sonlarına doğru ablası onu anlamaya başlıyor.
Peki niye bitki olmak istiyordu Yonğhe? Tek bir nedenden dolayı bence ama bunu açıkça yazmayacağım buraya onuda okuyarak sizin anlamanızı isterim çünkü. İyi okumalar.
VEJETARYEN 
Han Kang
April Yayınları 
158 Sayfa 
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan 
Gazeteci Ercan KILIÇLI
www.serbestmuhabir.com 


Oyuncu Anne Kitap Yorumu Şermin ÇARKACI

"Çocuğuyla nitelikli zaman geçirmek isteyen annelere rehber kitap"
Oyuncu Anne Şermin ÇARKACIİşkadını bir anne ve üç çocuk.. Nasıl olacak bu iş?.. İşten gelince çocuklar ilgi bekler. Zaten bütün gün annelerini özlemişler.. Ama anne bütün gün çalışmış, zaten günün yorgunluğu var, e bir de ev işleri, hepsine nasıl yetişecek?.. Yetişmek mümkün mü?.. Yemek, bulaşık, ev düzeni.. Yetişmek tabi ki değil.. Eee, ne yapsın bu anne?.. Ne yapmalı bu anneler?.. Kitabın yazarı Şermin Çarkacı, bu sorunun üstesinden nasıl geleceğini bulmuş. "Oooolldu canım başka" diyeceksiniz.. "Ay ben hayatta izin vermem" diyeceksiniz.. "Aa hiç işim yoktu da bununla uğraşacaktım" da diyeceksiniz. Ama anne-baba olmak sorumluluk ister. Yazarın yöntemlerini uygulamak zorunda değilsiniz elbette. 
Ama bir şey yapmak zorundasınız. Çocuklarla nitelikli zaman geçirmek zorundasınız. Çocukların sadece karnını doyurmak ve maddi ihtiyaçlarını karşılamak değildir anne-babalık.. 

"Eee, sen babasın, sen de mi okudun kitabı?" Evet babayım, tabi ki ben de okudum. Ben de iyi bir baba olmak istiyorum. Zaten oyuncuyum ve anlatıcıyım.. ben de çocuğumu doğru eğitmek, doğru yönlendirmek istiyorum. Bunun için kendimi  sürekli geliştirmeliyim. Bu kitap da farklı bir bakış açısı öneriyor mu, öneriyor. Okurum arkadaş.. Sen de oku!..
Yazarın başka kitapları da var.. Çocuğunuz için okuyun!..
OYUNCU ANNE
Şermin ÇARKACI
Elma Yayınevi
160 Sayfa
Puan
★★★★
Yorumlayan Bandırma Gezi 

Afrikalı Leo Kitap Yorumu Amin Maalouf

Afrikalı Leo gerçek bir yaşam öyküsünden çıkartılmış düşsel bir yaşam öyküsüdür.
Afrikalı Leo Emin Maalouf, Fas'ta yani doğduğu topraklarda Hasan ibn Muhammed el-Vezzan ez-Zeytani olarak bilinen, bir başka ülkede Alias yani İlyas, dünyanın bir başka yerinde, üzerine güneşin doğduğu bir ülkenin topraklarında Giovanni Leoe de Medici, kıtaları aştığı gezilerin bir başka durağında ise adı Afrikalı Leo olarak bilinecek olan Hasan'ın hikayesidir.
Eğer, Muhammedin oğlu Hasan, kendi özyaşam hikayesini yazsaydı aynı onun yazmış olacağı gibi. Yine de hiç kuşkunuz olmasın, bir berberin sünnet ettiği, bir papanın vaftiz ettiği Afrikalı Leo benim diyerek okuru da kendisi ile birlikte Fas, Mısır, Büyük Türk'ün imparatorluğu Osmanlı, Fransa, Roma... gibi ülkelerdeki hikayelerin içerisine sürüklüyor.

Önce hayran olduğu, bir zamanlar öfke duyduğu, ilerleyen yaşlarda ise anlamaya başladığı babasının yazgısına da ortak olacaktır. Şöyle ki; Hasan'ın babası Muhammet dayısının kızıyla Selma ile evlenmiş ve Hasan dünyaya gelmiştir. Fakat Muhammet, Verda adında Hiristiyan bir köle satın almıştır. Sonrasında ise kölesine olan aşkını gizlememiş ve ondan da bu aşkın meyvesi olan bir kızı olmuştur. Fasta kadınlar sımsıkı örtünmek ve evden dışarı özgürce çıkamazken. Köle olarak aldığı Verda, erkekleri mutlu etmenin yolları ile eğitilmiştir. Ud çalıp dans eden, şarap içip çarşaf giymek zorunda olmayan, güzel kokular sürerek, ceviz karası ile dudaklarını boyayabilmektedir. Bu köle güzeli kızla Hasan'ın annesi Selma'nın durumları eşit değildir. Selma bu durum karşısında iç dünyasındaki duygularını şöyle dışa vuracaktır. Granadalı kadınlar için özgürlük, köleliğin aldatıcı bir biçimidir, kölelikse özgürlüğün kurnaz bir şekli. 
Hasan bu yüzden babasına bir zamanlar öfke duymaktadır. Ama kendide aynı yazgıyı yaşayarak babasına olan öfkesi dağılacaktır. Hasan bir yandan büyürken bir yandan da savaşlar içinde kavrulan orta doğu topraklarından, Avrupa topraklarına, yaşamdan ölüme gider gibi altınsız ve takısız, kimi zamanda zengin krallar gibi değerli eşyalar yüklü kervanlarla seyahat edecektir.
Babasının kaderini yaşayacak demiştim. Kendine hediye edilen bir köle kızda ilk kez erkek olurken, tutkulu bir aşkı da yaşayacaktır fakat elçilik görevi ile yola çıktığı sırada ölen dayısının vasiyeti üzerine dayısının kızı Fatma ile evlenerek baba olacaktır.
Roma topraklarında esir düşüp, vaftiz edilerek Hristiyan olduğunda ise artık adı Giovanni Leo'dur ve burada da koynunda aşkı yaşayacağı bir karısı olacaktır. Papa'nın elçisi olarak Osmanlı imparatorluğunun elçisi ile pazarlığa oturacak kadarda hayatın uç noktalarını okuyucuya aktaracak olan yazar bizlere de şöyle bir tavsiyede bulunacak. Çoğunluğun önünde boyun eğmekten kaçın. Halbuki serüven boyunca kendisi her gücün karşısında boyun eğmek zorunluluğunu süslü ifadelerle gösterecek.
Kitapta sürükleyicilik sonlara doğru etkisini azaltsa da okumaktan geri kalamadım. Kitaptaki edebi anlatımlar yer yer, bazen kendimizi ifade etmek için arayıp ta bulamadığınız sözcüklerin peşi sıra dansı gibiydi. Mesela şöyle diyordu kitapta Hasan, "Gezmek istediğim yerler yabansı bir metresin, uzakta olduğum zaman var gücüyle beni çağırıp, geldiğim zaman da yüzüme küfretmesi gibi karşılayabiliyordu beni"...
Afrikalı Leo kitabında zeki, başarılı, her gittiği yerde kendini kabul ettirmeyi beceren ve yazgısına rağmen ne yapıp edip hayattan zevk alıp mutluluğu bulabilen bir kişi olarak işlenmiş olduğundan yazar dünya benim evim diyor. Her gittiği yerde bir aile kurmayı da ihmal etmiyor.
Afrikalı Leo kitabını okurken insanın hayat yolculuğunda kolaylıkla elde edemeyeceği bir çok tecrübeyi de kendimle içleştirme fırsatı yakaladım. Aklımda kalan bir kaç söylevi de aşağıdaki satırlara öylece bırakarak sizi de bu kitabı okuyarak aynı serüvene davet ediyorum.
Bir insan ister altın ister akıl yönünden varsın olsun, bunlardan yoksun birinin yanında konuşurken dikkatli olmalıdır.Bir geminin fazla yükünü denize atması gibi yazgım da bana yeni gelecekler açmak için hafızamdan bazı şeyleri silip süpürüyordu. Kırk yaşına geldiğimde artık dünyayı bir uçtan bir uca yürüyecek gücüm kalmamıştı tek dileğim sakin bir limandı.
Amin Maalouf (ya da Emin Maluf), 25 Şubat 1949 Beyrut doğumlu, kitaplarını Fransızca yazan Lübnanlı bir yazardır. 1976’dan beri Fransa’da yaşamaktadır. Yazar 1993 yılında Goncourt Akademisi Edebiyat Ödülüne layık görülmüştür.
AFRİKALI LEO 
Amin Maalouf
Yapı Kredi Yayınları 
373 Sayfa 
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan Gazeteci Ercan KILIÇLI
www.serbestmuhabir.com 

Sadri Ertem ve Çıkrıklar Durunca Kitap Yorumu

Sadri Ertem ismini günümüz popüler yazarların içinde hiç duymamıştım. Yakın bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine “Çıkrıklar Durunca” romanını alarak merakımı gidermeye karar vermiştim. 
Çıkrıklar Durunca, Sadri Ertem
Çıkrıklar Durunca, Sadri Ertem


Yazar 1898’de İstanbul’da doğmuştur. İlk öykü çalışmalarını Genç Yolcular dergisinde yayımlamıştır (1917). Darülfünun Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirmiştir. Kurtuluş Savaşı’nda Anadolu’ya geçer. Cumhuriyetin ilanından sonra, İstanbul’da Son Telgraf Gazetesinin Başyazarı olur (1924-1925). Eserleri; Çıkrıklar Durunca (roman tefrikası ve kitabı, 1931), Silindir Şapka Giyen Köylü (hikâye, 1933), Bacayı İndir, Bacayı Kaldır (hikâye, 1933), Bir Varmış Bir Yokmuş (roman, 1933), Korku (hikaye, 1934), Düşkünler (roman, 1935), Bay Virgül (hikaye, 1935), Bir Şehrin Ruhu (hikaye, 1938), Yol Arkadaşları (gezi türü romanı, 1945). [1]

Romanın kurgusu Osmanlı Devletinin son dönemlerine gelen bir tarihte oluşturulmuş ve Bolu’nun küçük bir alevi köyü olan Adaköy ve onun yakınlarında geçer. Hikâye köy insanlarının yaşam biçimlerini sunarak karşılar bizi. Anadolu Aleviliği inancının motiflerini sunar okuyana. Çevrelerinde olan bitenden haberi olmayan, kendi kültürleriyle yaşam süren köylülerin yapısını sunuşunu okuruz.

Sadri Ertem
Sadri Ertem

Dünya kürselleşmekte kar elde etme savaşı gün geçtikçe yayılmaya başlamaktadır. Zenginler daha zengin olma çabasına girmiş, bunun içinde ellerindeki tüm olanakları kullanma derdindeler. Bundan habersiz olan köylüler ise yaşamlarını sürdürme uğraşındalar. Romanın ana karakteri Hasan’dır.

“Hasan’ın etrafı da bomboştu, karşısında birbirinden uzak, düğümsüz, rabıtasız bir kitle vardı. Bu kitle bütün felaketne, derdine, acısına rağmen her şeyi tevekkülle karşılayor, her şeye boyun eğiyor, hatta kime kimin zehir kasesi taşıdığını, kimin derman getirdiğini biliyordu.” (S.101)

Hasan, halkın yaşadıklarını kendi yaşadıklarıyla birleştirir, gözlemleyerek bardağı taşıran Sıddıkzade’ye karşı köylüleri bir araya getirme uğraşındadır. Sıddıkzade kumaş tücarrıdır. Köylülerden aldıklarını satarak tüccarlık yapar ve köyün de zenginidir. Bir gün aldığı bir mektup üzerine köylülerden mal almayacağını bildirir ve bu durum köyüler de karamsarlık yaratır. Hasan ise köylülerine göre daha okumuş aydın, sorgulayıcı ve mücadele eden bir insandır. Köye sevdiği kızı görmek için gelir. Merakla görmek istediği sevdiği ise Hasan’ı Sıddıkzade’nin verdiği zararlarla karşılar. Hasan Sıddıkzade’den intikamını almak ister.

İki kişinin arasındaki başlayacak olan bu mücadelenin özünde ise emek-sermaye çatışmasının bireyler üzerine yansıması olarak yorumlanabilir. Güçlü olanın gücünü elindeki sermaye ile derinleştirmeye çalışması, emeği ile geçinenin ise bu güce karşı duruş sergilemesi. 


Romanın içerisinde günümüzde kullanılmayan kelimeler kullanılmıştır. Eser’in orijinal kalabilmesi için kelimeler günümüz kullanımlarına doğrudan yazılmayarak, okura yardımcı olması amacıyla dipnotlarla sayfa altlarında paylaşılmıştır. 


Yazarın dili sadedir. Eser içerisinde anlatımlarıyla toplumcu gerçekçi bir yapısının olduğunu görürüz. Çok detaylı tasvirler yerine, okuyucuyu sıkmayan doyurucu tasvirleri okuruz.

Yazar olay örgüsünü “o” anlatıcıyla aktarır okura. Kendini açıklamayan anlatıcı köyde yaşananları, insanların arasındaki konuşmaları ve kişilerin kendi düşüncelerinden geçirdikleri iç konuşmalar dâhil olmak üzere uzaktan gözlemleyen ve içerisinde olan bir anlatıcı konumundadır. 
Tarihsel bir süreç içerisinde insanların bu topraklarda nasıl yaşam sürdüğü, ne gibi badireler atlatarak kendi öz kültürlerini koruduklarını okuma şansını buluyorsunuz. Eğer daha önce Sadri ERTEM’i okumadıysanız mutlaka tavsiye edilebilecek bir başlangıç romanını sunuyorum. 
ÇIKRIKLAR DURUNCA
Sadri Ertem
Evrensel Basım Yayın
199 Sayfa
Puan
★★★★
Yorumlayan Emrah Öğütmen 

[1] yazar hakkında bkz. https://www.turkedebiyati.org/yazarlar/sabri_ertem.html
Yazar ve kitap fotoğrafı internetten alınmıştır.