The Most/Recent Articles

Ercan Kılıçlı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ercan Kılıçlı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Ceyda Subaşı: “Aşk Olsun Paris” Yarı Yaşanmış Bir Kurgu Romanı

Avanos Belediyesi tarafından düzenlenen “Okuyorum, Okutuyorum” projesi kapsamındaki kitap tanıtım ve söyleşi etkinliğine katılan Yazar Ceyda Subaşı ile Okuyorum.org takipçileri için röportaj yaptık.
Ceyda Subaşı aşk aşk olsun paris
Ceyda Subaşı - Aşk Olsun Paris - Avanos 2017

Ceyda hanım Avanos’a hoş geldiniz. Okuyorum.org takipçileri için bize kendinizi tanıtır mısınız?
Ceyda Subaşı, ben 1983 İstanbul doğumluyum. Eşim ve kızımla birlikte İstanbul’da yaşıyorum.
“Aşk Olsun Paris” isimli kitabınız yayınlandı. Kitabınız hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?
Tabi, “Aşk Olsun Paris” romantik komedi tadında bir roman. Paris’te geçen bir deneyimi anlatıyor aslında. Melda isimli başkarakter hayatın monotonluğundan ve ailesindeki karışıklıklardan sıkılıp Paris’e yerleşmeye karar veriyor. Orada aşk arayışı, iş arayışı var. Birçok sürprizle karşılaşıyor. Onun ağlamasına, gülmesine, aşık olmasına tanıklık ediyoruz. Kitabım romantik komedi olmasının yanında bir Paris rehberi gibi tasvir ediyorum. Çünkü Paris’i anlatıyor aslında Melda’nın yaşantısını, deneyimini anlatırken sizi o mekanlarda gezdiriyor. Okuyanlar Paris’e gitmiş kadar olduk sayende diyorlar, bu da beni çok mutlu ediyor.

Romanlarda anlatılanlar bazen kurgu oluyor, bazen de yaşanmış olaylar oluyor. “Aşk Olsun Paris” hangisi, kurgu mu, yaşam hikâyesi mi?
Ben iki sene boyunca Paris’te yaşadım. Yaşadıklarımın hepsini Melda’ya yaşattım ve Melda yaşamış gibi anlattım romanda. Kendim yaşamış gibi de anlatamazdım çünkü romanın bir kısmı da kurgu aslında.

Bundan sonrası için hedeflediğiniz, yazmak istediğiniz veya üzerinde çalıştığınız bir eser var mı? Yeni bir projeniz olacak mı?
“Aşk Olsun Paris”in devamını yazmak istiyorum. Şuanda da hazırlıklarım başladı. İnşallah yakın zamanda.

Okuyorum.org takipçilerine sizin sevdiğiniz bir kitapta olabilir, okumaları için önerebileceğiniz bir kitap var mı?
Ben Canan Tan’ın kitaplarını beğeniyorum. Canan Tan’ın “Piraye”si mesela, Nermin Bezmez’in Seyit ve Shura’sı, Naşide Gökburak’ın dönem kitaplarını seviyorum. İçinde aşk olan dönem kitaplarını okuyorum daha fazla. Bunları önerebilirim.


Ceyda hanım, verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederiz.

Ercan KILIÇLI - Gazeteci
www.serbestmuhabir.com 




Ceyda Subaşı aşk aşk olsun paris

Vejetaryen Han Kang Kitap Yorumu

New York Times tarafından yılın en iyi 10 kitabı arasında seçilen, Man Booker uluslararası ödülü kazanan Han Kang'ın (Güney Koreli Yazar) kitabı. Yazar ülkemizde de öğretim görevlisi olarak görev yapmıştır.
Vejetaryen Han KangBir kadının kendini bulma hikayesi olarak algıladığım kitapta, Yonğhe' adındaki kadının kimsenin ona çok fazla aldırmadığı ve ona öngörülen görevleri yerine getirdiği müddetçe önem vermedikleri  biriyken, her şeyi reddedip kendi öz benliğine yönelmesi ile hikaye başlıyor. Şimdiye kadar her şeye boyun eğen bu kadın, gördüğü rüyaların etkisi ile vejetaryen olmaya karar veriyor. O günden sonra artık başkası için değil, kendi düşüncelerini gerçekleştirmek için yaşamayı amaçlıyor fakat bununla birlikte psikolojik, toplumsal ve hatta cinsel yönden istismara uğrarken bu olaylar bazen rahatsız edici boyutlara ulaşıyor. Kendisini bu kirlenmiş davranışlardan, insanlardan ve düşüncelerden kurtarmaya çalışan Yonğhe kurtuluşu bir bitki gibi yaşamakta görür. Et yemeyerek başladığı fiziksel oruç durumu ruhsal anlamda arınmaya yönelik bir eylemdir aslında. Bitkiler kıyafet giymez diyerek evde bazen çıplak gezinir, ağaçlar elleriyle toprağa tutunur bende öyle yapmalıyım diyerek bazen baş aşağı durarak evde öylece durur.
Bu tavırları bir başkaldırış mı yoksa ben böyle yaşamak istiyorum şeklinde bir inat mı orasını çok anlayamadım. Çünkü Yonğhe kendi gözünden yaşadıklarını çok fazla anlatmıyor. Üç bölümden oluşan kitapta Yonğhe'yi ilk bölümde kocası, ikinci bölümde eniştesi, üçüncü ve son bölümde ise ablasının bakış açısından yargılıyor ve anlamaya çalışıyorum. Babasının, et yemediği için Yonğhe'yi baba şefkatiyle et yemeye zorlaması ve dedikleri yapılmayınca da Asya toplumlarında olan erk'liğini göstererek dayak atması kırılma noktalarından birisi. Çünkü her toplumda kadınlar bu tür bir baskıya maruz kalmıştır. 
Zamanında eşinin her dediğine tamam diyen, kocası istediği zaman cinsel ilişkiye giren Yonğhe, buna karşı geldiği ilk anda "değişmişsin, sana birşeyler olmuş" yaftası yapıştırılıyor ve bir süre sonra da terk ediliyor. Bunu gören aile yakınları ise kendi çocuğunu değil toplumdaki baskın kültürü temel alıyor. Direnmek, Yonğhe için hayatının bir anlam kazanması için yapabileceği belkide son çıkış kapısı. Olaylar ilerledikçe artık bırakın yemek yemeyi su hariç her şeyi reddederek adeta bir bitki gibi kökleri toprağın en derinlerine kadar inmeyi arzulayan bir ulu ağaç olmak istiyor. Yemek yemezsen öleceksin diyen insanlara inat, "ölüm kötü bir şey değil ki" diyerek olmak istediği şeyi onların da kabul etmeleri için yaşıyor.
Hayatı boyunca kocası, ailesi ve çevresindeki insanlar tarafından fark edilmemiş, hor görülmüş bir kadın geceleri gördüğünü söylediği rüyaların etkisiyle et yemeyi bırakması ile bıraktığının sadece et yemek değil bu dünya içinde kendisine öngörülen yerin olduğunu anlamaya başlamam ile birlikte hikayeyi tam olarak kavrıyorum. Kimse de çıkıp ne rüya gördün anlat bakalım demiyor bu kadına, kocası dahi seviştikten sonra sırtını dönüp uyuyor. Sonra eniştesi kendi sönük hayatı içinde erkekliğini kanıtlamak için Yonğhe yi arzulamaya başlıyor. Bu olaylar içinde şu düşünce kafamda beliriyor. Kadın intiharın orjinal bir yolunu seçiyor galiba diyorum. Ama çevresindeki insanlar bu intiharın nedenine değil, eylemin kendisine odaklandıkları için onu bu yoldan döndüremiyorlar. Kendisinden bu durumdayken bile faydalanmaya çalışan insanların haricinde ve hikayenin sonlarına doğru ablası onu anlamaya başlıyor.
Peki niye bitki olmak istiyordu Yonğhe? Tek bir nedenden dolayı bence ama bunu açıkça yazmayacağım buraya onuda okuyarak sizin anlamanızı isterim çünkü. İyi okumalar.
VEJETARYEN 
Han Kang
April Yayınları 
158 Sayfa 
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan 
Gazeteci Ercan KILIÇLI
www.serbestmuhabir.com 


Melissa Ayça Yıldıran: “Dikkat Kaygan Zemin” Röportaj

Dikkat Kaygan Zemin isimli kitabın yazarı Melissa Ayça Yıldıran ile Kitap blogunuz Okuyorum.org olarak gerçekleştirdiğimiz röportajı sizlerle paylaşıyoruz.
Melissa Ayça Yıldıran
Melissa Ayça Yıldıran - Dikkat Kaygan Zemin - Avanos/2017
Melissa hanım Avanos’a hoş geldiniz. Okuyorum.org takipçileri için bize kendinizi tanıtır mısınız?
Melissa Ayça Yıldıran, ben çok uluslu bir aileden geliyorum. Uzun yıllardır farkındalık üzerine yurt içinde ve yurt dışında çok fazla çalışmalarım var. Bunun dışında Sirilanka’da, Male’de, Almanya’da, İtalya’da çok fazla eğitimler aldım. Eğitimler de veriyorum aynı zamanda. Gençlerin farkındalığa ulaşması daha doğrusu uyanması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bir şeyi fark eden insan artık bir süre sonra hayatta birçok şeyi fark ediyor olmaya başlıyor açıkçası.

Bir farkındalık kitabı olarak bu kitabı yazarken diyorsunuz ki “Hayat size sunulmuş bir mucizedir fakat farkındaysan” Kişisel gelişim kitabı olan kitabınızda da birçok soru ve bunlara verilen cevaplar var. Bu kitabın haricinde gençlerde farkındalığı oluşturmak için sevdiğiniz bir kitap önermenizi istesek bu kitap ne olurdu?
Ben açıkçası gençlere şunu önermek istiyorum, hedef göstermek istemiyorum çünkü insanların özgür olması gerektiğini düşünüyorum. Ben de çok özgür bir bireyim ve araştırmayı çok seviyorum. Gerçekten çok fazla kaynaktan araştırsınlar ve burada en önemli olan farkındalığı başlatacak şey “ben kimim?” sorusu.  Özellikle gençlerimizin kendilerine bu soruları sorması gerekiyor. Ben kimim? Hayatta ki amacım ne? Hayattaki hayalim ne? Bu amaca ulaşmak için ne yapabilirim? Bunlar farkındalığı bizlerde oluşturacak ilk sorular tabi. Okumak çok önemli, çok küçük yaşlardan beri okuyorum. Okurken ne kadar anladığımız da çok önemli. Kişinin kendi kendine sorduğu sorular çok önemli diye düşünüyorum.

Yazarlık hayatınızda bundan sonra bir eser planlıyor musunuz?
“Dikkat Kaygan Zemin” ilk farkındalığı fark etmeye başlayanlar için yazdığım bir kitaptı. İkinci kitabımın adı “Dikkat! Ölüm Tehlikesi” Onunda asıl amacı şu, ilk başta biz farkındalık ne, nasıl sorular sorarak farkındalığımızı uyandırabiliriz. Kendi doğrumuzu nasıl bulabilir bu kitapta onu öğreniyoruz. “Dikkat! Ölüm Tehlikesi”nde ise ciddi anlamda tükenmişlik sendromu yaşayan ve bedenen değil ama ruhen ölüme sürüklenen insanlar için yazmış olduğum bir kitap. Bunun için ciddi araştırmalar yapıyorum yurt içi yurt dışı birçok üniversitenin detaylarını araştırıyorum. Çok fazla incelediğim künye var, çok fazla incelediğim dosya var. Çok fazla vaka var incelediğim aynı şekilde. Görüyorum ki ülkemizde 5 kişinin 4’ünde tükenmişlik sendromu var. Beş kişinin dördünde karşısındaki insana hayır diyememe sorunu var. Bu da bir sorun çünkü öz saygımızı kaybediyor olduğumuz için. Dolayısıyla, derler ya ölü gibi hissediyorum, ben artık tükendim hayatta. Bunları yaşamamak için neler yapabiliriz hayatta. Neleri fark ederek hayatımıza yön verirsek bu sendromlara düşmeyiz. Ciddi anlamda kötü hissetmeyiz, hayatın ne kadar güzel olduğunu fark edebiliriz bu detayların olduğu bir kitap.

Son olarak Okuyorum.org takipçileri için bir başucu kitabı önermenizi istesek veya sizinki nedir diyelim. Çünkü bizim bir amacımız yazarla okuru buluşturmak olduğu kadar takipçilerimizin bir kitap okuyup bunu bizim için yorumlamasını istiyoruz. Sizim önereceğiniz kitap ne olurdu?
Ben bir kitap önermeyim. Şunu önereyim, herkesin başucunda bir defteri ve kalemi olsun. Bu küçüklükten beri yaptığımız bir şey ama hem psikolojimizi, hem bakış açımızı, hayatla ilgili hayallerimiz anlamlandırabilmek adına gerçekten yazabiliriz ben bunu önereyim okuyucularımıza. Okuyucucularımız yanlarında bir kalem ve defter bulundursunlar. Belki rüyalarını yazmayı seçerler belki hayallerini. Belki de o gün neler yaşadıklarını yazarlar daha sonra da dönüp baktıklarında ben burada bunu yapmışım diye fark edebilirler. Bende öyle bir şey önermiş olayım.

Çok özgün bir öneriydi. Vermiş olduğunuz bilgiler için teşekkür ederiz.

Ercan KILIÇLI - Gazeteci
www.serbestmuhabir.com 
Melissa Ayça Yıldıran

Oğuz Özdem: Mübadele dönemine ilişkin kayıtlar hikâyelerimi oluşturuyor

Avanos Belediyesi tarafından düzenlenen “Okuyorum, Okutuyorum” projesi kapsamındaki kitap tanıtım ve söyleşi etkinliğine katılan Tarihçi Yazar Oğuz Özdem ile Okuyorum.org takipçileri için röportaj yaptık.
Gazeteci Tarihçi Yazar Oğuz Özdem Avanos / 2017
Oğuz bey Avanos’a hoş geldiniz. Gerçi sizde Nevşehirlisiniz, ev sahibi sayılırsınız. Okuyorum.org takipçileri için bize kendinizi tanıtır mısınız?

Teşekkür ederim sevgili Ercan. Ben 1959 Nevşehir’in Gülşehir ilçesi doğumluyum. Öğretmenlik mesleğimin yanı sıra yaklaşık 20 küsür yıldır da gazetecilik ile uğraşıyorum. Bölgenin tarihsel yanının incelenmesi adına uzun zamandır çalışıyorum. Bölgeden 1923 yılında, mübadele ile Yunanistan’a göç eden Rumların bölgeye katkılarını incelemeye çalışıyorum. Gazeteciliğin yanında araştırma yazarlığını da birlikte götürmeye çalışıyorum.

Kurgu yazarlığının haricinde araştırma yazıları yazmanın daha zor olduğunu düşünüyorum. Çünkü bilgiye ulaşmak şu anki şartlarda hiç kolay değil. Bu arşivlere, bilgilere nasıl ulaşıyorsunuz?

Gerçekten de tarihsel anlamda bir şeyler yapmaya çalışıyorsanız mutlaka arşiv bilgilerine yâda sağlam kaynak bilgilere ihtiyacınız oluyor. Bu anlamda aslında ben çok fazla zorlanmadım. Nevşehir’de son yıllarda tarihsel yöndeki araştırmalara üniversite sayesinde çok güzel kaynaklara ulaşıyoruz. Benimde özellikle bu “Yaşanmış Nevşehir Hikayeleri” kitabımın temelini de bunlar oluşturuyor. Şeriye sicillerinden yola çıkarak hazırladım ben bunların birçoğunu. Daha sağlam kaynak olsun düşüncesiyle özellikle Yunanistan’a birçok kez gittim. Oraya mübadeleden sonra yerleşmiş olanların üçüncü kuşak torunlarıyla tanışma fırsatı buldum. Onlarla röportajlar yaptım. Zaten hikayelerin çoğunluğunda gerçekliğe dayanan şeyler vardır. Hikayelerde kurgunun yanı sıra yaşanmış olaylara yer vermeye çalışıyorum. Bu anlamda bilgiye ulaşmak çok zor olmadı benim için. Üniversite bu anlamda çok güzel bir kaynak oldu.

Yayınlanmış birçok eseriniz var. Bunların haricinde üzerinde çalıştığınız bir kitabınız var mı?

Evet var. İnanılmaz bir hikaye yakaladık. Bu hikayede Balkanlarda savaşmış, Mayanmar’da esir düşmüş ve daha sonra Şehit Tepede savaşmış üç kahramanın hikayesinden yola çıktığımız güzel bir çalışma aşağı yukarı tamamlanmak üzere. Hat çalışmalarını tamamlama noktasındayım, inşallah güzel bir çalışma ortaya çıkacak.

Herkes ilgi alanına göre okumaya çalışıyor ama Okuyorum.org takipçileri için mutlaka bunu da okusunlar diyebileceğiniz bir başucu kitabı önermenizi istesek bu ne olurdu?

Ben çoğunun okuduğuna eminim ama başucu kitabı dedin biraz önce, olması gereken başucu kitabı “Nutuk”tur bence. Her insanın elinin altında olması gereken, yanında taşıması gereken kitap olduğunu düşünüyorum. Yakın tarihimiz ve kurutuluş savaşı döneminin okunması gerektiğini düşünüyorum. Benim önerebileceğim başucu kitabı bu olabilir. Kalan zamanlarda da Nevşehir tarihi ile ilgili şeyleri ve Kapadokya birçok medeniyete ev sahipliği yapmış böyle bir toprakta yaşayan kültürleri çok fazla tanımıyoruz. Bu anlamda ellerine geçen kitapları okuyacaklardır diye düşünüyorum.


Oğuz bey, verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederiz.

Röportaj: Ercan KILIÇLI - Gazeteci
www.serbestmuhabir.com  



Afrikalı Leo Kitap Yorumu Amin Maalouf

Afrikalı Leo gerçek bir yaşam öyküsünden çıkartılmış düşsel bir yaşam öyküsüdür.
Afrikalı Leo Emin Maalouf, Fas'ta yani doğduğu topraklarda Hasan ibn Muhammed el-Vezzan ez-Zeytani olarak bilinen, bir başka ülkede Alias yani İlyas, dünyanın bir başka yerinde, üzerine güneşin doğduğu bir ülkenin topraklarında Giovanni Leoe de Medici, kıtaları aştığı gezilerin bir başka durağında ise adı Afrikalı Leo olarak bilinecek olan Hasan'ın hikayesidir.
Eğer, Muhammedin oğlu Hasan, kendi özyaşam hikayesini yazsaydı aynı onun yazmış olacağı gibi. Yine de hiç kuşkunuz olmasın, bir berberin sünnet ettiği, bir papanın vaftiz ettiği Afrikalı Leo benim diyerek okuru da kendisi ile birlikte Fas, Mısır, Büyük Türk'ün imparatorluğu Osmanlı, Fransa, Roma... gibi ülkelerdeki hikayelerin içerisine sürüklüyor.

Önce hayran olduğu, bir zamanlar öfke duyduğu, ilerleyen yaşlarda ise anlamaya başladığı babasının yazgısına da ortak olacaktır. Şöyle ki; Hasan'ın babası Muhammet dayısının kızıyla Selma ile evlenmiş ve Hasan dünyaya gelmiştir. Fakat Muhammet, Verda adında Hiristiyan bir köle satın almıştır. Sonrasında ise kölesine olan aşkını gizlememiş ve ondan da bu aşkın meyvesi olan bir kızı olmuştur. Fasta kadınlar sımsıkı örtünmek ve evden dışarı özgürce çıkamazken. Köle olarak aldığı Verda, erkekleri mutlu etmenin yolları ile eğitilmiştir. Ud çalıp dans eden, şarap içip çarşaf giymek zorunda olmayan, güzel kokular sürerek, ceviz karası ile dudaklarını boyayabilmektedir. Bu köle güzeli kızla Hasan'ın annesi Selma'nın durumları eşit değildir. Selma bu durum karşısında iç dünyasındaki duygularını şöyle dışa vuracaktır. Granadalı kadınlar için özgürlük, köleliğin aldatıcı bir biçimidir, kölelikse özgürlüğün kurnaz bir şekli. 
Hasan bu yüzden babasına bir zamanlar öfke duymaktadır. Ama kendide aynı yazgıyı yaşayarak babasına olan öfkesi dağılacaktır. Hasan bir yandan büyürken bir yandan da savaşlar içinde kavrulan orta doğu topraklarından, Avrupa topraklarına, yaşamdan ölüme gider gibi altınsız ve takısız, kimi zamanda zengin krallar gibi değerli eşyalar yüklü kervanlarla seyahat edecektir.
Babasının kaderini yaşayacak demiştim. Kendine hediye edilen bir köle kızda ilk kez erkek olurken, tutkulu bir aşkı da yaşayacaktır fakat elçilik görevi ile yola çıktığı sırada ölen dayısının vasiyeti üzerine dayısının kızı Fatma ile evlenerek baba olacaktır.
Roma topraklarında esir düşüp, vaftiz edilerek Hristiyan olduğunda ise artık adı Giovanni Leo'dur ve burada da koynunda aşkı yaşayacağı bir karısı olacaktır. Papa'nın elçisi olarak Osmanlı imparatorluğunun elçisi ile pazarlığa oturacak kadarda hayatın uç noktalarını okuyucuya aktaracak olan yazar bizlere de şöyle bir tavsiyede bulunacak. Çoğunluğun önünde boyun eğmekten kaçın. Halbuki serüven boyunca kendisi her gücün karşısında boyun eğmek zorunluluğunu süslü ifadelerle gösterecek.
Kitapta sürükleyicilik sonlara doğru etkisini azaltsa da okumaktan geri kalamadım. Kitaptaki edebi anlatımlar yer yer, bazen kendimizi ifade etmek için arayıp ta bulamadığınız sözcüklerin peşi sıra dansı gibiydi. Mesela şöyle diyordu kitapta Hasan, "Gezmek istediğim yerler yabansı bir metresin, uzakta olduğum zaman var gücüyle beni çağırıp, geldiğim zaman da yüzüme küfretmesi gibi karşılayabiliyordu beni"...
Afrikalı Leo kitabında zeki, başarılı, her gittiği yerde kendini kabul ettirmeyi beceren ve yazgısına rağmen ne yapıp edip hayattan zevk alıp mutluluğu bulabilen bir kişi olarak işlenmiş olduğundan yazar dünya benim evim diyor. Her gittiği yerde bir aile kurmayı da ihmal etmiyor.
Afrikalı Leo kitabını okurken insanın hayat yolculuğunda kolaylıkla elde edemeyeceği bir çok tecrübeyi de kendimle içleştirme fırsatı yakaladım. Aklımda kalan bir kaç söylevi de aşağıdaki satırlara öylece bırakarak sizi de bu kitabı okuyarak aynı serüvene davet ediyorum.
Bir insan ister altın ister akıl yönünden varsın olsun, bunlardan yoksun birinin yanında konuşurken dikkatli olmalıdır.Bir geminin fazla yükünü denize atması gibi yazgım da bana yeni gelecekler açmak için hafızamdan bazı şeyleri silip süpürüyordu. Kırk yaşına geldiğimde artık dünyayı bir uçtan bir uca yürüyecek gücüm kalmamıştı tek dileğim sakin bir limandı.
Amin Maalouf (ya da Emin Maluf), 25 Şubat 1949 Beyrut doğumlu, kitaplarını Fransızca yazan Lübnanlı bir yazardır. 1976’dan beri Fransa’da yaşamaktadır. Yazar 1993 yılında Goncourt Akademisi Edebiyat Ödülüne layık görülmüştür.
AFRİKALI LEO 
Amin Maalouf
Yapı Kredi Yayınları 
373 Sayfa 
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan Gazeteci Ercan KILIÇLI
www.serbestmuhabir.com 

Mertcan Karacan: Kültür tarihinin bilinmeyenlerini yazmak istiyorum

Şair Mertcan Karacan ile ile Avanos Belediyesinin davetlisi olarak katıldığı söyleşi ve kitap tanıtım etkinliğinde, Bırak Kalsın Küllerimiz isimli şiir kitabı ile ilgili röportaj yaptık. 
Şair Mertcan Karacan
Şair Mertcan Karacan - Avanos / 2017
Mert bey, Avanos’a hoş geliniz. Okuyorum.org takipçileri için bize kendinizi tanıtır mısınız? Hoş bulduk. 1997 Kastamonu Çatalzeytin doğumluyum. Buraya Avanos Belediyesinin kitap tanıtım etkinliğine katılmak üzere geldim. Hukuk fakültesi öğrencisiyim, Marmara'da okuyorum. En özet haliyle  böyle tanıtabilirim.
Yazılı eserler içinde şiir bana göre biraz daha farklı. Çünkü şiirin kendi içinde uyulması gereken kuralları da var. Kafiyeydi, ilhamdı. Nasıl esinleniyor sunuz? Şiirlerinizin kaynağı nedir? 
İlham perileri dediğimiz şey aslında sözcük olarak musalardan gelir. Bu da Fransızca bir kelimedir. Türkçeye çevrildiğinde müz'e olarak karşılanır. Bu da sanat ve ışık tanrısı Apollo'nun 9 kızını işaret eder. Yani müz, yanı musalar ve ilham perileri. Tabi bu işin mitolojik kısmı. Bana dönecek olursak. İlham dediğimiz şeyi kendim yaratıyorum birazda. Bu da en insani şekilde tarif edecek olursak, karanlık ve sessizlik bir şiir için en ideal ortamdır. Şiirde en yapmak istediğim şey ise, aynı zamanda şiirin geçmiş yüzlerce yıldan beslendiğini göstermek. Geçmişini bilmeyen, geleceğini asla bilemez kavramını okutmaktır. Bu açıdan şiirlerimde tarihsel verilerde çokça yer alır. Örneğin Nabolant ve Dumlupınar denizaltı gemisinin çarpışması gibi. Bunun gibi tarihsel ögelerle doludur şiirlerim.


Yazma hayatınızdaki hedefiniz nedir?  Yani bir eser bırakmak isteseniz, adınızın bu eserle anılacağı bu yine bir şiir kitabı mı olurdu? Yada, çok güzel hikayeler anlattınız az önce. Hiç hikayeyi düşündünüz mü?
Düşündüm. Hikayeyi de şöyle düşünüyorum. Az öncede bahsettiğim gibi, bilinmeyenler toplamında bir hikayeler kitabı yazmak istiyorum. Şiir babında şunu söyleyebilirim. Şiir istemeden kendimi içinde bulduğum bir daldır. "Son nefesim sende kaldı. Ölemiyorum" dizesi. Bu iki dize benim çok çok önce yazdığım, ilkokul yıllarında yazdığım ama yıllar sonra bulup kitabıma aldığım bir dize. Dolayısıyla şiir bende elimi verip kolumu kaptırdığım bir alan, kendi öz benliğimde evet yer alacak ama ben ileride Mertcan Karacan'ın neyle anılmasını istiyorum dersem. Kültür tarihinin bilinmeyenler dünyasından bir hikayeler toplamıdır. Bu açıdan örnek aldığım yazarda kitabımın arka sayfasında göründüğü gibi Sunay Akın'dır. Buradan kendisine de saygı ve selamlar.

Takip ettiğiniz veya sevdiğiniz bir yazar soracaktım. Bu sorumuzun cevabını vermiş oldunuz. Okuyorum.org takipçileri için bir selam gönderir misiniz?
Tabi ki. Şunu da unutmayalım. Bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk bütün başarılarının sırrını, cebindeki her iki kuruştan birisiyle kitap almasına bağlamıştır. Tarihte hiç bir lider bunu yapmamıştır. Başarılarını kitaplara bağlayan. Herkes yatmadan önce baş ucunda kulağını kıvırdığı bir kitapla uyusun istiyorum. Sevgiler, selamlar.

Röportaj ve Fotoğraf: Ercan KILIÇLI - Gazeteci
ercan@serbestmuhabir.com 

Nermin Karahan: Langa çocuk diliyle yazılmış bir vedalaşmadır

Yazar Nermin Karahan ile Avanos Belediyesinin davetlisi olarak katıldığı söyleşi ve kitap tanıtım etkinliğinde yayınlan Langa isimli dönem romanı ile ilgili röportaj yaptık.

Yazar Nermin Karahan - Langa - Avanos 2017

Nermin Hanım, Avanos’a hoş geliniz. Okuyorum.org takipçileri için bize kendinizi tanıtır mısınız?Tabi, ismim Nermin Karahan. Grafik Tasarım öğretmeniyim. Teknik eğitmenim, tasarım eğitimleri veriyorum. Anneyim aynı zamanda. Langa isimli bir dönem romanı yazdım. Türkiye’de “Saçlarını Yol Getir” diye bilinen, Tabib sen elleme benim yaramı. Beni bu dertlere salanı getiri yazan ozanın kızıyım aynı zamanda Aşık Fakir’in kızıyım. Langa kitabını babamı kaybettikten sonra babamın anısına yazdım.

Nermin Hanım, insanların hayatında birçok yaşanmış hikâyeler geçiyor. Ama bunları herkes yazı diline dökemiyor. Sizi yazmaya yönlendiren sebep neydi?
Biz 2008’de annemi, 2009’da babamı kaybettik. Aslında doğal olarak Langa’yı çocuk diliyle yazdım. Çocuk diliyle yazmamın sebebi bir anlamda onlara veda edebilmekti. Langa’yı onlara veda edebilmek için yazdım. O yüzden çocuk gözüyle anlattım. Hayatımdaki iki tane ağır kayıptı Langa’nın çıkış sebebi. Kötü bir şeydi tabi yaşadığımız ama onlarla vedalaşmak için yazdım.

Yazar olarak ileride yapmayı planladığınız bir başka proje var mı? veya gerçekleştirmek istediğiniz bir hayaliniz.
Hayal deyince benim alanıma giriyor tasarımcı olduğum için aynı zamanda. Ben hayal gücüyle yaşayan bir insanım bu nedenle çok fazla hayallerim var. Yaşamımla ilgili, çocuklarımla ilgili ama yazarlık kimliğimle ilgili diyorsanız eğer, şuanda hazırlığını yaptığım “Yedi Kat Yabancı” diye bir dönem romanı hazırlıyorum. Yedi ayrı insanı bir dönem içinde birleştiriyorum. 1972 ve 80 arasındaki dönemi anlatacağım. Aslında en büyük hayalim, Langa benim hikâyemdi ve herkes kendini anlatabilir diye düşündüm. Birilerini anlatma işini hiç planlamamıştım. Birilerini anlatabilmeyi hep hayal ettim aslında. Bu anlamda “Yedi Kat Yabancı” benim hayalimin bir parçası ama ben yazmayı sevdim. Yazdıktan sonra okurlarla buluşmayı, etkileşimi sevdim. Bundan sonra hayallerim büyük ihtimalle her defasında daha kalın, daha da etkili şu edebiyat denen dünyaya birkaç imza daha bırakmak. Benim en büyük hayallerim bunlar diyebilirim.

Okuyorum.org takipçileri için bir başucu kitabı önerecek olsanız, sizin kitaplarınız haricinde, sizi etkileyen bir kitap, bu ne olurdu?Alana göre de değişir tabi. Kişisel gelişim, dönem romanı, sadece roman da olabilir ama beni çok etkileyen yabancı bir yazar vardı. “Sondan Bir Önceki Düş” bir de Maeve Binchy benim olmazsa olmazımdır. İrlandalı bir yazardır. Yeni kaybettik bu yazarı. Onun “Ateş Böceği Mevsimi” gibi dönem romanları, o ülkenin dönemini kültürünü anlatan romanını ben kişisel olarak öneririm. Türklerden de Kürşat Paşa’nın çok uzun yıllar önce çıkan “Baş Ucumdaki Müzik” adlı kitabı mutlaka okunmalı bence.

Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederiz.


Yazar Osman Aytekin: kaybolan değerler üzerine yazıyorum

Gazeteci, sanatçı yazar Osman Aytekin ile Okuyorum.org takipçileri için röportaj yaptık. Nevşehir'in Avanos ilçesinde belediyenin düzenlediği söyleşi ve kitap tanıtım etkinliğinin davetli yazarlarından olan gazeteci yazar Osman Aytekin, "Unutulmaya ve kaybolmaya başlayan değerler üzerine  yazıyorum." dedi.
Gazeteci, sanatçı yazar Osman Aytekin - 2017 - Avanos
Avanos'a hoş geldiniz. Okuyorum.org takipçileri için kendinizi tanıtır mısınız?
1959 Nevşehir'in Derinkuyu ilçesi doğumluyum. 1984 yılında ilk kez yazmaya başladım. 2000 yılında Nefesimiz Gül Bahçesi çıktı. Bugüne geldiğimizde 14 tane yayınlanmış kitabım var. Bunların çoğunluğu öyküler üzerine. Son beş yıldır da çocuk öyküleri üzerine yazıyorum. Yazarlar ve Sanatçılar Birliğinin Niğde'de kurucuları arasında yer aldım. Bir dönemde başkan yardımcılığını sürdürdüm. Anadolu da yayınlanan dergilerin yüzde sekseninde yazılarım ve desenlerim yer aldı. Yazarlığın yanında ressamım aynı zamanda bu dergilerde yazmaya ve çizmeye devam ediyorum. Yeni öykülerim var. Kaybolan değerler üzerine yazıyorum.


Yeni yayınlanmış olan Üç Arkadaş adlı öykü kitabınızda nelerden bahsediyorsunuz. Kısaca bilgi verebilir misiniz? 
Üç Arkadaş adlı öykü kitabı öğrencilere yönelik olduğu için öyküleri biraz kısa tutmaya çalıştım. Sevgi, saygı, iyilik, dostluk, kardeşlik, merhamet, sözünde durma, yardımlaşma, anne - baba sözü dinleme, topluma faydalı olma gibi değerleri anlatmaya çalıştım. İstiyorum ki; bugünün yetişen çocukları yarının büyükleri olacaklar. Bunlar ülkemize faydalı birer birey olsunlar istiyorum.

Okuyorum.org takipçileri için yazmış olduğunuz kitabın haricinde bir idol yazar önerecek olsanız, veya sizin severek okuduğunuz bir yazar bu kim olurdu?  
Öykülerde özellikle Peyami Safa ve Sait Faik'in kitaplarını öneririm. Pek çok yazarımız var. Bunların arasında bir seçim yapmak ne kadar doğru olur bilemiyorum ama zihin açıcı olarak bunları tavsiye edebiliriz. İsim üzerinde durmak çok doğru olur mu bilemiyorum ama pek çok güzel yazarımız var.
Öncelikli toplumun gelişmesi, kalkınması ülkenin güzel bir seviyeye gelmesi. Her türden olaylarla ilgili olarak bir şeyi öncelikle kaynağından bilmesi ve öğrenmesi için okuması gerekir. Sorgulaması gerekir. Bu yüzden okumanın çok önemli olduğunu düşünüyorum ve iyi okumalar diliyorum. Okuyorum.org sitesini de bu konuda büyük hizmet verdiğini düşünüyorum. Sevgiler ve saygılar diliyorum.
Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederiz.