The Most/Recent Articles

featured etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
featured etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Afrikalı Leo Kitap Yorumu Amin Maalouf

Afrikalı Leo gerçek bir yaşam öyküsünden çıkartılmış düşsel bir yaşam öyküsüdür.
Afrikalı Leo Emin Maalouf, Fas'ta yani doğduğu topraklarda Hasan ibn Muhammed el-Vezzan ez-Zeytani olarak bilinen, bir başka ülkede Alias yani İlyas, dünyanın bir başka yerinde, üzerine güneşin doğduğu bir ülkenin topraklarında Giovanni Leoe de Medici, kıtaları aştığı gezilerin bir başka durağında ise adı Afrikalı Leo olarak bilinecek olan Hasan'ın hikayesidir.
Eğer, Muhammedin oğlu Hasan, kendi özyaşam hikayesini yazsaydı aynı onun yazmış olacağı gibi. Yine de hiç kuşkunuz olmasın, bir berberin sünnet ettiği, bir papanın vaftiz ettiği Afrikalı Leo benim diyerek okuru da kendisi ile birlikte Fas, Mısır, Büyük Türk'ün imparatorluğu Osmanlı, Fransa, Roma... gibi ülkelerdeki hikayelerin içerisine sürüklüyor.

Önce hayran olduğu, bir zamanlar öfke duyduğu, ilerleyen yaşlarda ise anlamaya başladığı babasının yazgısına da ortak olacaktır. Şöyle ki; Hasan'ın babası Muhammet dayısının kızıyla Selma ile evlenmiş ve Hasan dünyaya gelmiştir. Fakat Muhammet, Verda adında Hiristiyan bir köle satın almıştır. Sonrasında ise kölesine olan aşkını gizlememiş ve ondan da bu aşkın meyvesi olan bir kızı olmuştur. Fasta kadınlar sımsıkı örtünmek ve evden dışarı özgürce çıkamazken. Köle olarak aldığı Verda, erkekleri mutlu etmenin yolları ile eğitilmiştir. Ud çalıp dans eden, şarap içip çarşaf giymek zorunda olmayan, güzel kokular sürerek, ceviz karası ile dudaklarını boyayabilmektedir. Bu köle güzeli kızla Hasan'ın annesi Selma'nın durumları eşit değildir. Selma bu durum karşısında iç dünyasındaki duygularını şöyle dışa vuracaktır. Granadalı kadınlar için özgürlük, köleliğin aldatıcı bir biçimidir, kölelikse özgürlüğün kurnaz bir şekli. 
Hasan bu yüzden babasına bir zamanlar öfke duymaktadır. Ama kendide aynı yazgıyı yaşayarak babasına olan öfkesi dağılacaktır. Hasan bir yandan büyürken bir yandan da savaşlar içinde kavrulan orta doğu topraklarından, Avrupa topraklarına, yaşamdan ölüme gider gibi altınsız ve takısız, kimi zamanda zengin krallar gibi değerli eşyalar yüklü kervanlarla seyahat edecektir.
Babasının kaderini yaşayacak demiştim. Kendine hediye edilen bir köle kızda ilk kez erkek olurken, tutkulu bir aşkı da yaşayacaktır fakat elçilik görevi ile yola çıktığı sırada ölen dayısının vasiyeti üzerine dayısının kızı Fatma ile evlenerek baba olacaktır.
Roma topraklarında esir düşüp, vaftiz edilerek Hristiyan olduğunda ise artık adı Giovanni Leo'dur ve burada da koynunda aşkı yaşayacağı bir karısı olacaktır. Papa'nın elçisi olarak Osmanlı imparatorluğunun elçisi ile pazarlığa oturacak kadarda hayatın uç noktalarını okuyucuya aktaracak olan yazar bizlere de şöyle bir tavsiyede bulunacak. Çoğunluğun önünde boyun eğmekten kaçın. Halbuki serüven boyunca kendisi her gücün karşısında boyun eğmek zorunluluğunu süslü ifadelerle gösterecek.
Kitapta sürükleyicilik sonlara doğru etkisini azaltsa da okumaktan geri kalamadım. Kitaptaki edebi anlatımlar yer yer, bazen kendimizi ifade etmek için arayıp ta bulamadığınız sözcüklerin peşi sıra dansı gibiydi. Mesela şöyle diyordu kitapta Hasan, "Gezmek istediğim yerler yabansı bir metresin, uzakta olduğum zaman var gücüyle beni çağırıp, geldiğim zaman da yüzüme küfretmesi gibi karşılayabiliyordu beni"...
Afrikalı Leo kitabında zeki, başarılı, her gittiği yerde kendini kabul ettirmeyi beceren ve yazgısına rağmen ne yapıp edip hayattan zevk alıp mutluluğu bulabilen bir kişi olarak işlenmiş olduğundan yazar dünya benim evim diyor. Her gittiği yerde bir aile kurmayı da ihmal etmiyor.
Afrikalı Leo kitabını okurken insanın hayat yolculuğunda kolaylıkla elde edemeyeceği bir çok tecrübeyi de kendimle içleştirme fırsatı yakaladım. Aklımda kalan bir kaç söylevi de aşağıdaki satırlara öylece bırakarak sizi de bu kitabı okuyarak aynı serüvene davet ediyorum.
Bir insan ister altın ister akıl yönünden varsın olsun, bunlardan yoksun birinin yanında konuşurken dikkatli olmalıdır.Bir geminin fazla yükünü denize atması gibi yazgım da bana yeni gelecekler açmak için hafızamdan bazı şeyleri silip süpürüyordu. Kırk yaşına geldiğimde artık dünyayı bir uçtan bir uca yürüyecek gücüm kalmamıştı tek dileğim sakin bir limandı.
Amin Maalouf (ya da Emin Maluf), 25 Şubat 1949 Beyrut doğumlu, kitaplarını Fransızca yazan Lübnanlı bir yazardır. 1976’dan beri Fransa’da yaşamaktadır. Yazar 1993 yılında Goncourt Akademisi Edebiyat Ödülüne layık görülmüştür.
AFRİKALI LEO 
Amin Maalouf
Yapı Kredi Yayınları 
373 Sayfa 
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan Gazeteci Ercan KILIÇLI
www.serbestmuhabir.com 

Mertcan Karacan: Kültür tarihinin bilinmeyenlerini yazmak istiyorum

Şair Mertcan Karacan ile ile Avanos Belediyesinin davetlisi olarak katıldığı söyleşi ve kitap tanıtım etkinliğinde, Bırak Kalsın Küllerimiz isimli şiir kitabı ile ilgili röportaj yaptık. 
Şair Mertcan Karacan
Şair Mertcan Karacan - Avanos / 2017
Mert bey, Avanos’a hoş geliniz. Okuyorum.org takipçileri için bize kendinizi tanıtır mısınız? Hoş bulduk. 1997 Kastamonu Çatalzeytin doğumluyum. Buraya Avanos Belediyesinin kitap tanıtım etkinliğine katılmak üzere geldim. Hukuk fakültesi öğrencisiyim, Marmara'da okuyorum. En özet haliyle  böyle tanıtabilirim.
Yazılı eserler içinde şiir bana göre biraz daha farklı. Çünkü şiirin kendi içinde uyulması gereken kuralları da var. Kafiyeydi, ilhamdı. Nasıl esinleniyor sunuz? Şiirlerinizin kaynağı nedir? 
İlham perileri dediğimiz şey aslında sözcük olarak musalardan gelir. Bu da Fransızca bir kelimedir. Türkçeye çevrildiğinde müz'e olarak karşılanır. Bu da sanat ve ışık tanrısı Apollo'nun 9 kızını işaret eder. Yani müz, yanı musalar ve ilham perileri. Tabi bu işin mitolojik kısmı. Bana dönecek olursak. İlham dediğimiz şeyi kendim yaratıyorum birazda. Bu da en insani şekilde tarif edecek olursak, karanlık ve sessizlik bir şiir için en ideal ortamdır. Şiirde en yapmak istediğim şey ise, aynı zamanda şiirin geçmiş yüzlerce yıldan beslendiğini göstermek. Geçmişini bilmeyen, geleceğini asla bilemez kavramını okutmaktır. Bu açıdan şiirlerimde tarihsel verilerde çokça yer alır. Örneğin Nabolant ve Dumlupınar denizaltı gemisinin çarpışması gibi. Bunun gibi tarihsel ögelerle doludur şiirlerim.


Yazma hayatınızdaki hedefiniz nedir?  Yani bir eser bırakmak isteseniz, adınızın bu eserle anılacağı bu yine bir şiir kitabı mı olurdu? Yada, çok güzel hikayeler anlattınız az önce. Hiç hikayeyi düşündünüz mü?
Düşündüm. Hikayeyi de şöyle düşünüyorum. Az öncede bahsettiğim gibi, bilinmeyenler toplamında bir hikayeler kitabı yazmak istiyorum. Şiir babında şunu söyleyebilirim. Şiir istemeden kendimi içinde bulduğum bir daldır. "Son nefesim sende kaldı. Ölemiyorum" dizesi. Bu iki dize benim çok çok önce yazdığım, ilkokul yıllarında yazdığım ama yıllar sonra bulup kitabıma aldığım bir dize. Dolayısıyla şiir bende elimi verip kolumu kaptırdığım bir alan, kendi öz benliğimde evet yer alacak ama ben ileride Mertcan Karacan'ın neyle anılmasını istiyorum dersem. Kültür tarihinin bilinmeyenler dünyasından bir hikayeler toplamıdır. Bu açıdan örnek aldığım yazarda kitabımın arka sayfasında göründüğü gibi Sunay Akın'dır. Buradan kendisine de saygı ve selamlar.

Takip ettiğiniz veya sevdiğiniz bir yazar soracaktım. Bu sorumuzun cevabını vermiş oldunuz. Okuyorum.org takipçileri için bir selam gönderir misiniz?
Tabi ki. Şunu da unutmayalım. Bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk bütün başarılarının sırrını, cebindeki her iki kuruştan birisiyle kitap almasına bağlamıştır. Tarihte hiç bir lider bunu yapmamıştır. Başarılarını kitaplara bağlayan. Herkes yatmadan önce baş ucunda kulağını kıvırdığı bir kitapla uyusun istiyorum. Sevgiler, selamlar.

Röportaj ve Fotoğraf: Ercan KILIÇLI - Gazeteci
ercan@serbestmuhabir.com 

Anton Çehov Seçme Öyküler Kitap Yorumu

Yazar Anton Pavloviç Çehov'un seçme öykülerinin bir arada bulunduğu kitapta sade ve yalın bir dille yazılmış on öykü yer alıyor. 
Anton Çehov Seçme Öyküler Bordo Siyah Yayınevi tarafından derlenen kitapta Çehov'un Şaka, Bukalemun, Telaş, Beyaz Alın, Oğlanlar, Çocuklar, Sevinç, Suikastçı, Şehir Dışında Bir gün ve Kötü Yürekli Çocuk isimli öykülerine yer verilmiş. Çehov'un Derdimi Kime Anlatsam kitabından sonra bu kitapta benzer birkaç öyküyle karşılaştım. Çehov öykülerini okumak istiyorsanız, 1980 yılından itibaren ciltlere ayrılmış bütün öyküleri isimli kitabı tavsiye ederim. İyi okumalar dilerim...
KİTAP TANITIMINDAN
Türkiye'de daha çok Vişne Bahçesi, Vanya Dayı gibi tiyatro oyunlarıyla tanınan Rus yazar Anton Pavloviç Çehov'un (1860-1904) en önemli özelliklerinden biri, çağdaş kısa öykü türünün öncülerinden olması ve bu türün gelişimine büyük katkıda bulunmasıdır. Eserleriyle James Joyce'dan Virgina Woolf'a pek çok yazarı etkileyen Çehov, tüm dünyada büyük ilgi gören eserler kaleme almıştır.
Çehov'dan Seçme Öyküler, yazarın Millî Eğitim Bakanlığınca okullar için hazırlanan "100 Temel Eser" listesinde de yer alan komik, ilginç ve bir yandan da öğretici olan öykülerinden meydana gelen bir seçki sunuyor. 
Seçme Öyküler 
Anton Pavlov Çehov
Bordo Siyah
175 Sayfa 
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan İsrafil BARAN

Kabadayılar Kitap Yorumu Yakut Devrim

KABADAYILAR kitabı Geçmiş zamandan bugüne kadar gelişen ve olaylara sahne olan kabadayıları anlatıyor. Yer yer yaşanan kabadayı öykülerine de yer verilmiş.
Kabadayılar Yakut Devrim, Kitapta mahkeme tutanaklarından da yararlandığı anlaşılmakla birlikte o bölümler fazla resmi olduğundan kitabın okuma akışını da bozmuş.
Kitapta beni etkileyen en önemli gördüğüm yer ise Tatar Ramazan ile Nazım Hikmet'in buluşmasıdır. Biri kötülüklere karşı güçle diğeri de kalemle mücadele verdiklerini anlatmışlar.Nazım Hikmet'in ise cezaevinde Tatar Ramazan ve adamlarına yaptığı insanı davranış unutulacak gibi değil...

Kabadayılar 
Yakut Devrim 
Kod Yayıncılık
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan Osman Aytekin

Değirmen Sebahattin Ali

Kürk mantolu madonna kitabı o kadar güzel bir tat bıraktı ki bende, Sabahattin Ali´yi ilk defa okuyacak birine tavsiye edilecek en son kitap DEĞİRMEN´ bence.
Değirmen Sebahattin Ali
Üç dört öyküsün dışında diğer öykülerini basit bulduğum bir kitap.Buradaki öyküleri çok genç yaşta yazdığı için biraz toyluk kokuyor. Bununla başlanırsa, yazar hakkında  yanlış izlenimlere kapılabilir insan. Sabahahattin Ali´nin yazarlığına diyecek söz yok,bu kitabı da okuyun ama yazarın ilk okuduğunuz kitabı olmasın. İyi okumalar...
KİTAP TANITIMINDAN
"İşte adaşım, sana seven bir Çingene'nin hikayesi. Çiçeklerin açtığı bir mevsimde, senin kollarına yaslanan ve çiçekler kadar güzel kokan bir vücutla uzak su kenarlarında oturtmak ve öpüşmek, yoruluncaya kadar öpüşmek hoş şeydir...
Fakat sevgili bir vücutta bulunmayan bir şeyi kendisinde taşımaya tahammül etmeyerek onu koparıp atabilmek, işte adaşım, yalnız bu sevmektir."
Değirmen 
Sebahattin Ali
YKY yayınları
137 sayfa 
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan Hanife Çavdar

Hayatıma Renk ve Heyecan Getirmek İçin Yazmaya Başladım

Yetiştirme yurdunda başlayan hayat hikayesini Hayata Tutunmak isimli kitabında kaleme alan Yazar Ramazan Aydoğmuş "Sıradan bir çizgide sürüp giden hayatıma bir renk ve heyecan getirmek için yazmaya başladım" dedi. Okuyorum.org olarak Yazar Aydoğmuş ile gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi sizlerle paylaşıyoruz.
Yazar Ramazan Aydoğmuş
Ramazan Aydoğmuş kimdir?Okuyorum.org okurlarına kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
İlk, orta ve lise öğrenimini Manisa Yetiştirme Yurdunda kaldığım yıllarda tamamladım. Açıköğretim İktisat Fakültesi mezunuyum. Yazarlık kariyerime katkı sağlaması amacıyla AÖF Türk Dili ve Edebiyatı Fakültesine de başladım. Halen Manisa/Akhisar da Aile Bakanlığına bağlı bir huzur evinde muhasebe işleri yapan bir memur olarak görev yapıyorum. Evli ve iki kız çocuk babasıyım.

Yazmaya ne zaman başladınız? İlk kitabınız ne zaman yayınlandı?
Yaklaşık 3 yıl önce yazmaya başladım. İlk kitabım 2 yıl önce yayımlandı.

Sizi yazmaya yönlendiren sebepler nelerdir?
Sıradan bir çizgide sürüp giden hayatıma bir renk ve heyecan getirmek için yazmaya başladım.

Ramazan Aydoğmuş olarak gerçekleştiremediğiniz bir hayaliniz var mı?
Başarılı bir öğrenci değildim. Sınıfımı hep düşük notlarla geçerdim. Buna rağmen çok yüksek puan gerektiren elektronik ya da bilgisayar programcılığı mühendisi olmak, hatta o alanda başarılı bir bilim insanı olmak isterdim. Yeri gelmişken şunu da ifade edeyim: Yazmanın benim açımdan güzel bir yanı da gerçekleştiremediğim hayallerimi yeri geldiğinde kitaplarımın satırlarına yansıtabilmemdir. İşte ikinci kitabımdaki Prof. Taner Hoca tam da benim idealimdeki bilim insanına iyi bir örnektir.

Türkiye'de kitap okuma oranlarını nasıl buluyorsunuz ? Sizce okur sayısının artması için neler yapılmalı?
Bu soruyu cevaplamak için uzman olmaya gerek yok. Maalesef  çok düşük tabii... Ama umutsuz da olmamak gerek. Bu ülkede her şeye rağmen okuyan insanlar var. Geçen yıl Akhisar da ilk kez kitap fuarı düzenlenmişti. Oldukça da kalabalıktı.
Öncelikle başta öğretmenler olmak üzere eğitimciler bu işe dört kolla sarılmalı. Anne babalar , çocuklara ve gençlere okumalarını öğütleyip duruyorlar fakat kendileri okumuyorlar. Devlet büyüklerine de bu konuda önemli görevler düşüyor. Onların destek vermesi ve örnek olmaları da çok önemli bence...
Hayata Tutunmak, Ramazan Aydoğmuş
Hayata Tutunmak, Ramazan Aydoğmuş
Hayata tutunmak adlı kitabınızda hayat hikayenizi anlatmışsınız. Hayatınız aslında çok zorlu ve acılarla dolu geçmiş fakat bunu kitabınızda çok fazla yansıtmamışsınız, okuyucuyu duygu seline kaptıracak bir hayat hikayeniz varken bunu yansıtmamanızın özel bir sebebi var mı?
Yazmaya hayat hikayemle başlamak konusunda bile kararsızdım zaten. Yetiştirme yurdunda büyümek zorunda kalmak bile çok zor, acı bir durum aslında. Kitabımı okuyan insanlara tamamen acı ve yoğun bir duygusallık yaşatmak istemedim. İçinde biraz umut da olsun istedim. Ayrıca ilk kitabım olması nedeniyle herkese hitap etmesini amaçladım.

Okuyorum.org olarak sorularımıza  verdiğiniz cevaplar için teşekkür ederiz.son olarak okurlara tavsiyeleriniz var mı?
Okumaya devam etmelerini şiddetle tavsiye ederim. Farklı yazarların kitaplarını da okumalıyız bence. Böylece onları kendi ağızlarından tanımış oluruz.  Birilerinin yarim yamalak bildiği ve onlar hakkında dillendirdiği çoğu dedikodu olan sözlerle değil...

Söyleşi: Hanife ÇAVDAR

Selim İleri Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu

Selim İleri edebiyatımızın önemli isimleri içerisinde yer almaktadır. Roman ve deneme çalışmalarıyla edebiyatımıza katkı sunmuş, edebiyatımızın gelişmesine büyük emek vermiş yazarlarındandır.
Selim İleri Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu
“Roman sanatını büyük açılımlarıyla sevdim. Edebiyatımızın romanlarına da bu sevginin görüngesinden yaklaşmaya çalıştım. Edebiyat tarihçilerimizin hor gördüğü eserler de var bu kitapta. O eserlerin önemsenmemiş özelliklerini saptamaya çalıştım. Kılavuzu sevdiğim Kitaplarla sınırladım.”
 Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuz’u Everest Yayınlarından yayınlanmış, deneme türünde yazılmış bir kitap. İsminden anlaşıldığı gibi içerikte incelenen eserler yazarın kendi seçkilerden oluşmakta.
Roman türünün Türk Edebiyatında girişini başlangıç örnekleriyle yer veren İleri, roman gelişimi edebiyatımız içerisinde yerleşen kendine özgü yapısını eserlerle örneklendirerek aktarmakta. Dönemin yazarlarının roman türüne yaklaşımlarını, üretilmiş yapıtların içerikleri ve teknikleri üzerine bilgiler sunmakta.
“Sergüzeşt’le romanımıza ruh çözümlemesini ve tasviri getirmiştir. Ayrıca yer yer savruk söyleyişle olsa bile, roman sanatının gereksindiği anlatım ilk kez bu eserle yakalanabilmiştir.” (s.45)
“Siyah Gözlerde otuzlarında dul kadınla âşık olduğu delikanlının adsız bırakılmış olmaları düşündürücüdür. Roman kişilerinin ilk birer ad tanıması gerektiğine inanılmışken, Cemil Süleyman belki de Siyah Gözler'de dile getirilen bu başkalarınca adsız sansız kişilerce de yaşadığını sezdirmek istemiştir.”(s.93)
Eser içerisinde edebiyatçılığı yoğun olan İleri’de üretilmiş eserlere eleştirilerini de görmekteyiz. Ahmed Mithat Efendi’nin eseri Müşahedat hakkında “natüralist romana yerli bir örnek vermek amacıyla yazdığını belirtmiş; ama romanın gözlemleri natüralizmle pek uyum içinde değil.” (s.48) şeklinde paylaşılmıştır.
Türk romancılığın raflarında duran tozlanmış eserlerinin silinmesi gibi bir katkı sunuyor. Fatma Aliye’nin Udi eserinin üzerindeki tozu siliyor örneğin. “Müslüman Türk kadının çalışma hayatına atılması gerektiğini teklif eden eser. Belki de en önemli özelliği bu.”(s.63)
İleri’nin denemesi Türk Edebiyatının içerisinde evrim sürecinden geçen romancılığın kılavuzluğunu da üstlenmiş durumda. Kitabın bir güzel özelliği ise incelenen eserlerin sağ üst tarafta büyük karakter kullanılarak yayınlanmış tarihlerin okuyucuya sunulmasıdır. Roman okumayı kendine görev olarak gören okuyucuya hangi eserlerden başlaması konusunda yardımlar sunmakta.
Sıkılmadan okuyacağınız bu deneme eseri, diliyle sizi kendi içerisine çekmekte, edebiyata emek vermiş yazarın özenli çalışmasını size hissettirmekte. Roman türünün 1874-1980 arsındaki tarihi gelişimini okuyabileceğiniz değerli bir çalışma sizleri beklemekte.
Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu
Selim İleri
Everest Yayınları 
632 Sayfa 
Puan 
★★★★★ 
Yorumlayan Emrah Öğütmen