"YAŞAM UÇLARDA YAŞANARAK SAVRULACAK BİR YER DEĞİL"

Cemaat tipinden cemiyet tipine dönüşen Türk toplumunun çatırdayan gelenekleri, iki toplum tipi arasında sıkışıp kalan insanların yalnızlaşan yaşamlarından kesitlerin sunulduğu, içinde İstanbul ile ilgili hiçbir isim barındırmayan İstanbul romanı Kaçgın Aparmanı'nın yazarı Osman Olcay Yaman ile Okuyorum.org okurları için keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. 
Yazar/Şair Osman Olcay Yaman
Yazar/Şair Osman Olcay Yaman
Merhaba Osman Olcay Bey, Okuyorum.org takipçileri için bize kendinizi tanıtır mısınız?
Merhaba. Ben uzman klinik psikolog Osman Olcay YAMAN. 2013’den beri mesleğin içindeyim. İstanbul’da yaşıyorum, memleketim Denizli. 

Yazmaya ne zaman başladınız? Sizi yazmaya yönlendiren sebepleri merak ediyoruz. 
Yazmaya lise yıllarımda başladım. Yazmaya yönlendiren içimdeki sıkışmış duygularım. O yıllarda kendi duygumla ötekini tanımlamak üzerine yazıyordum. Sonra bir süre ara verdim. Son beş yıldır yazıyorum. Son beş yıldır da ‘’şuan bende ne oluyor’’ diye duraklayıp bir bakma isteğim ve olan şey üzerine düşünmek isteyişimden kaynaklanıyor. İnsanlar genelde zor duygularından kaçmak, kendilerini sürekli ‘’iyi hissetmek’’ isterler. Yaşam bize acıyı da tatlıyı da yüklemiştir. Sıkıntılı duygulara katlanıp, onu anlamlandırıp hoş duygularımızla karıştırabildiğimiz müddetçe yaşamımızı dingin ve huzurlu hale getirebiliriz. Mehmet Zihni Sungur da söylediği gibi beyazda siyahı, siyahta beyazı görebilmektir. Pür iyi veya kötü insan, olay, durum yoktur. Yaşamı gri görebilmektir. İyi duyguda kalıp sıkıntılı duygudan kurtulma çabamız bizi sorumluluktan uzaklaştırır, birçok benzer pişmanlıkları doğurur, daldan dala savrulmamıza, kısır bir döngü içinde kalmamıza neden olur. Dünya da her zaman zor durumla karşılaşabiliriz. Yaşam uçlarda yaşanarak savrulacak bir yer değil. Benim de her insan gibi zor zamanlarım ve duygularım oldu, olacaktır. Bu duygularımdan kaçmak yerine, sıkıntılı duygularımı irdelemek, anlamlandırmak ve yaşamıma dahil etme isteğim beni yazmaya yönlendirdi. 

Mesleğinizin yazma serüvenine katkısı oldu mu? Karakterleri oluştururken danışanlarınızdan etkilendiğiniz oldu mu?
Elbette. Kaçgın apartmanı romanım psikolojik bir roman. Kullandığım ve ilgi duyduğum psikodinamik psikoterapiye göre gelen danışanı sorunundan, girişinden, oturuşundan, kullandığı kelimelerden, apartmanda oturduğu kattan saniyeler içerisinde kafamızda bir analize gidebiliyoruz. Tabi bunlar hipotez halinde duruyor. Kişinin öznel yaşamını tanıdıkça netleşiyor. Bu sebeple Kaçgın apartmanının her penceresi farklıdır ve bir anlamı vardır. Freud’un dediği gibi ‘’gerçeklik parmak uçlarından fışkırır, onu asla saklayamazsınız’’ Kaçgın apartmanı romanımda insandan analize değil, analizden insana gittim.  Analizden insana giderken tabii ki danışanlarımın hikayelerinden, çevremdeki insanlardan ve kendimden de bir şeyler kattım. 

Dönen dünyada nereye savrulacağını bilemeyip dış gözlere göre konumlanarak kendinden kaçmakla başlayan hayat hikâyelerine sahip karakterlerin yaşamına yer verdiğiniz Kaçgın Apartmanı isimli romanınız raflardaki yerini aldı. Kırmızı Leylek Yayınlarından çıkan kitabınızı okuyan birisi olarak tebrik etmek istiyorum. Romanda biraz bizden biraz da sizden olan ilişkilerin ve karakterlerin yabancılaşması, yalnızlaşması, kültürel çatışmaları metaforik ifadelere başvurarak kendinize özgü betimlemelerle okuyucuya aktarmışsınız. Okuyucularımıza kısaca kitabınızdan bahseder misiniz?
Teşekkür ederim. Önceki soruda da bahsettiğim gibi analizden insana gittim. Hayali karakterler oluşturdum. Karakterlere de danışanlarımdan, kendimden ve çevremden bir şeyler koydum. Alıntı yaptığınız önsözümde kısaca roman tanıtılıyor, ben o ifadeleri biraz açayım. Yabancılaşmayı görecekler. Kendine ve çevresine yabancılaşmayı. Psikoloji de depersonalizasyon (kendi bedeninden kopma) ve derelüalizasyon (çevreden kopma) diye geçer. Dissosiasyon (çözülme) savunma mekanizmasının alt savunma mekanizmalarıdır. İnsan stres altındayken stresin şiddetine, benlik kapasitesine göre kopmalar yaşayabilir. Kimilerinin kimlikleri arasındaki bağlantı kopar, yani içinden tanımadık birisi çıkar. Bazen kolunu kendi kolun gibi hissedemeyerek zihinsel olarak bedeninden kopma olabilir. Bazen de dünyada mısın? Marsta mısın? Burası neresi? His olarak çevrenden kopmayla kendini gösterebilir. İnsanın kendini kısmen delilik halinde bulduğu durumlardır. Okuyucu bunların hikayeleştirilmesine rastlayacak. Kültürel çatışmayı ve yalnızlaşmayı görecekler. Sosyal psikolojiye göre iki tip toplum vardır. Cemaat tipi toplum ve cemiyet tipi toplum. Cemaat tipi topluma örnek olarak Anadolu toplumunu, cemiyet tipi topluma da Avrupa ve kentleşmiş toplumları örnek gösterebiliriz. Cemaat tipi toplumlarda ‘’birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için’’ anlayışı varken cemiyet tipi toplumlarda daha bireysel ve özerk yapılar vardır. Bu sebeple iki toplumun komşuluk ilişkisi, gündelik rutinleri, iş disiplinleri, zamanı kullanma biçimi, rahatlama yöntemleri birbirinden farklıdır. Cemaat tipinden cemiyet tipine dönüşen Türk toplumunun yalnızlaşan yaşamı, çatırdayan gelenekleri, iki toplum tipi arasında sıkışıp kalan insanları görülmektedir. Bu çerçevede bir kültürel çatışmayı görecekler. 
İstanbul romanı olan Kaçgın Apartmanı'nda İstanbul ile ilgili hiçbir ismi içinde bulundurmamaktadır. Bu yapılar ve tanımlamalar metaforik olarak ifade edilmektedir.  
       
Romanınızda konuşmalara daha az yer vermişsiniz. Cinayet ile başlayan bu kurgusal roman, aşk ile süslenen satırlarında okuyucuyu şiirler eşliğinde bir gezintiye çıkarırken gizemini sonuna kadar korumayı başarıyor. Kaçgın Apartmanı ile birlikte Onlar isimli şiir kitabınız Gazel Yayınevi’nden okuyucuyla buluştu. Şiir yazmaya ne zaman başladınız? Sizi şiir yazmaya yönlendiren sebeplerden bahseder misiniz?
İnsanlar söylediklerinden çok daha fazlasını ifade ederler. Dil bunun sadece bir kısmını ifade edebilir. Dilin ifade edemediği her şeyin altında kalırız. İnsana daha yakın olmak adına Kaçgın Apartmanı isimli romanımda örtük mesajlara, içsel konuşmalara, fantezi dünyalarına ve kargaşalara ağırlık verdim. Yazmaya lise yıllarımda şiirle başladım. Psikoloji ve psikoterapi eğitimlerimle andaki durgunluklarımın kıymetini anladım ve dizelere döktüm. Psikoterapi de budur zaten. "şuan sende ne oluyor?’’ bunun anlamlandırılması, insanı sıkıntıya sokan durumların irdelenmesidir. Uyumlu olmayan benliğin, kendini kaybetmeden ve kendini koruyarak uyumlu hale getirilmesidir. İnsanlar çoğu zaman neyi neden yaşadıklarını bilmezler. Özgürlük, kendi yaşamını irdeleyebilmekten geçer. Erich Fromm’un dediği gibi ‘’özgürlük, ihtirasların bir buket halinde sunulması değil, acı ve zevk gibi ölüm ve yaşam gibi iki kutbun sanatsal bir şekilde yaşama işlenmesidir.’’  Özellikle ‘’Onlar’’ isimli şiir kitabım andaki durgunluklarıma bakma isteğim ve bunun dillendirilmesidir. Bir çeşit sağaltım. Bu durgunluklar bazen bana ait bazen sana ait bazen de ona ait. "Onlar" ismini de zor, istenilmeyen, dışarı atılan duygu ve düşüncelerden almıştır. Bu sebeple kapağı da siyah, beyaz ve gri renklerden oluşur. 

Şiir yazan; paylaşmaya cesaret edemeyen okuyucularımız için soruyorum. Şiir yazabilmek için duygu yeterli midir; duygunun yanında okumak mı gereklidir? Şiir yazmak isteyen okuyucularımıza neler tavsiye edersiniz?
Şiirlerini paylaşamayanları anlayabiliyorum. Benimde bu kitabı çıkartma kararım yaklaşık 2 yılı buldu. Duyguların çıplaklığı bedenin çıplaklığından daha zordur. Umarım bir gün cesaret ederler. Duygu ama hangi duygu? Duygular ikiye ayrılır: Birincil ve ikincil duygular. Yani üzüldüğün, korktuğun, tiksindiğin zaman öfkeleniyorsan ve öfkeyi yazıyorsan aslında gerçek duygunu yazmış olmuyorsun. Örtmek için kullandığın duygunu yazmış oluyorsun. Yine kendinden uzaktasın. Öncelikli olarak gerçek duygunu hissedip ‘’bende ne oluyora’’ bakabilmektir. Yani gerçek duygunun üzerine düşünebilmektir. O zaman bir şeylere dökülürse kıymetli olur diye düşünüyorum. İstenilen alan şiirse eğer şiiri tanımak gerekir. A noktasına ulaşmak istediğin yolu bilmezsen A noktasına ulaşamazsın. Bunun için bol şiir okumak iç dünyanın üzerinde samimi olarak durabilmek şiir yazmak için önemlidir. Şiir yazmak isteyenlere derin nefes aldıkları, sıkıntıya düştükleri, dalıp gittikleri anlarda durup bakmalarını öneririm. Bence şiir yazmanın bir zamanı yoktur. Bir renk, koku, yüz, ten, kelime seni alıp bir yerlere götürür. O yerin peşinden gitmeliler ve o an yazmalılar.  

Osman Olcay Yaman olarak mutlaka gerçekleştiremediğiniz hayalleriniz, düşleriniz vardır. Hayattan beklentileriniz nelerdir?
Hayallerimi irdeleyerek gerçekçi bir şekilde yaşıyorum. Hayallerim doğrultusunda yaşıyorum. Mesleğimi seviyorum. Mesleğim sayesinde birçok insan hikayesine yakından şahitlik yapabiliyorum. Daha çok insan hikayesine tanıklık edip, daha iyi yazabilmek ve daha çok kültüre yakından temas edebilmek diyebilirim. 

Okuyorum.org okuyucuları için sorularımıza verdiğiniz cevaplar için teşekkür ederiz.
Ben de teşekkür ederim.

Yorum Gönder