Aradan yıllar geçti bir kaç gündür kişisel gelişmeye ihtiyaç duydum sanırım, kitaplığımda hediye olarak bana verilmiş bir kaç kişisel gelişim kitabından biri olan"Avucunuzdaki Kelebek"i alıp bir solukta okudum. Kitap başından sonuna değerli yazar ve düşünürlerin sözleriyle dolu. Bir çok da kısa hikayeler içeriyor,bir çoğuna kaynak gösterilmiş ve gösterilmeyenler için,bildiğiniz varsa bize iletin ve paylaşalım demiş yazar. Bunları neden anlattım günümüzde o kadar çok karşılaşıyorum ki,bu tür kitaplar yazıp ünlü düşünürlerin sözlerini alıp kendi sözleri gibi yazan insanlara. Bu kitap da yazar en azından kimden aldığını paylaşmış. Kulaktan duyup yazdığı hikayeler içinse biliyorsanız bana iletin diyerek alçakgönüllülüğünü sergilemiş. Gelelim bu aralar sıkça rastladığım bir konuya; kişisel gelişim kitapları okunmalı mı?okunmamalı mı? Ben zamanında okudum çok da faydasını gördüm. Çıkmazda hissettiğim dönemlerde ellerimden tuttu. Söylemek istediğim şu,bırakın insanlar ne istiyorsa onu okusunlar ve kimin ne yaşadığı hakkında en ufak bilgi sahibi olmadan o insana hakaretler yağdırmanın,sırf bu tür kitaplar okuduğu için küçük görmenin mantığı nedir? Belkide bu kitapların içerisindeki bir cümleyle hayata bakışı değişecek yaşam enerjisi gelecek biz bilemeyiz. Kaldı ki bizler her gün yeni şeyler öğrenen insanlarız,bırakalım isteyen istediği kitabı okusun ve inanın bu okumalar onları daha iyi okumalar yapacakları duraklara ulaştıracaktır.
Bu kitabı önerir miyim? derseniz beni çok tatmin etmedi. Daha iyi olabilirdi. Kitaptan bir kaç alıntıyla devam etmek istiyorum;
Anadolu'nun küçük bir köyünde bir çocuğun gözleri, ateşli bir hastalık sonucu görmemeye başlar. Baba bir gün diğer çocukların artık oğluyla oynamamaya başladıklarını fark eder;gidip şehirden oğluna bir çalgı aleti alır,çocuk onunla tıngır mıngır vakit geçirir. Bir süre sonra gerçekten bir şeyler çalmaya başlar. Sonra yakındaki köyden bir adam, çocuğun yetenekli olduğunu düşünerek ona ders vermeye başlar. Çocuk yeteneğini çok geliştirir. Çok zeki,yaratıcı ve hazır cevaptır. Hatta bir gün gurbette sazı kırılınca bir dostundan saz almak ister,dostu fiyatına yüz elli lira der. Garibanın cebinde sadece elli lira vardır. Bu elliyi al,yüzüne tükürürüm der. Şaka öyle hoşuna gider ki satıcının,kalan yüz lirayı almaz... O görmeyen çocuğun adı Aşık Veysel'dir
Köyüne ilk meyve ağacını diken insan, gözleri görmeyen Aşık Veysel'dir. Yüzyıllardır gözü gören o kadar çok insan var ve köye ilk meyve ağacını gözleri görmeyen biri dikiyor...
Kitabın adı niçin "Avucunuzdaki Kelebek"?
Zamanın birinde iki tane kız kardeş varmış, nasıl akıllılarmış anlatamam. Etraflarındaki ve okuldaki tüm bilgi onlara yetmez olmuş. Bir gün anneleri onları dağdaki bilge adama götürmeye karar vermiş.Kızlar,bilge adamla karşılaşınca ona sorular sormaya başlamışlar. Bilge adam bütün soruları doğru cevaplamış. Kızlar çok sevinmişler ve annelerinden eğitimleri için bir süreliğine izin isteyerek bilge adamın yanında kalmışlar.
Sordukları soruların hepsinin cevabı doğruymuş. Bir süre çok mutlu olmuşlar;ama sonra sıkılmaya başlamışlar."Bilgenin bilemeyeceği bir soru bulmamız lazım"diye düşünmüşler.
Kızlardan biri bir gün"buldum"diye sevinmiş."İki elimin arasına bir kelebek koyacağım ve bilge adama soracağım,'avucumun içinde bir kelebek var canlı mı ölü mü?''ölü"derse kelebeği bırakacağım."canlı"derse avucumu hafifçe bastıracağım. Her ne derse cevabı bilemeyecek.Kızlardan biri kapalı tuttuğu ellerini bilgeye doğru uzatmış.Ve sormuş: "Avucumun içinde bir kelebek var. Canlı mı ölü mü?" Bilge adam cevap vermeden önce uzun süre kızın gözlerine bakmış,bakmış ve cevaplamış: "Senin ellerinde kızım. Senin ellerinde..." Kitapla ve sevgiyle kalın.
Avucunuzdaki Kelebek
Ahmet Şerif İzgören
Elma Yayınları
Sayfa:126
Puan
★★★★★
Yorumlayan Hanife Çavdar
Yorumlayan Hanife Çavdar
Yorum Gönder