Hiç şüphesiz muazzam bir kitap, İbrahim Efendi Konağı... Yazarı Sâmiha Ayverdi, kitabını takdim ederken, “Bu kitap ne bir hikayedir ne masal ne de roman…
Zamanı, mekanı, vakaları, şahısları, isimleri hatta vakaların seyri, sırası ve detaylarının yüzde doksanı ile otantik ve yaşanmış bir devrin, gerçek ve yaşanmış bir hayat tablosudur” der. Zaman Osmanlı Devleti’nin son dönemleri. Öyle ki, “Osmanlı artık Avrupa siyasi çevrelerinde bir varlık değil, neresinden yenilip yutulacağı mevzu olmuş bir lokmadan ibaret” hale gelmiştir. İbrahim Efendi ise Osmanlı’nın bu son dönemlerinde Meclis-i Maliye Reisi... İtibar, mevki, makam tutkunu olan İbrahim Efendi aynı zamanda gururlu ve sevgi nasibinden nasiplenmemiş bir kale gibidir. İbrahim Efendi Konağı, devrinin heybetli bir tanığıdır. Konağı adeta bir karakter gibi olayların içinde görüyoruz. Ne ki aynı zamanda konak, devrin minyatür bir Osmanlı Devleti’dir de. “Gerek Şevkiye Hanımefendi gerek bu konağın müdavimi olan öteki hanımlar, sanki batmaya hazırlanan güneşin son renkleri gibiydiler.” “Konak halkında ise halen düşmanı küçük görmek, düşmanı önemsememek gibi zafer ve fetihlerin devrinden arta kalmış bir zihniyetin tortu ve bakiyesi hüküm sürüyordu.” Avrupa ile ilerlemek Osmanlı nazarında bir nevi, haysiyetsizlik kabul edilmekte idi. Fakat Avrupa Osmanlı aristokrasisi hayatına elbette bu konaklar aracılığıyla girecek ve yüzyıllar boyu devam edegelen sosyal hayat kısa bir zaman içinde bambaşka bir şekle bürünecekti. Gelenek ve moderniz, eski ve yeni, Şark ve Batı savaşımı ilk bu konaklarda başlayacaktı. İbrahim Efendi Konağı bu savaşı/mücadeleyi/dönüşümü tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Garp-Şark mücadelesi öz/üvey evlat üzerinden anlatılıyor. “Doğrusu aranacak olursa, geleneklerin henüz gürül gürül yaşamasına rağmen, konakta da eskiye karşı bir bıkkınlık bir usanç yok değildi.”
İbrahim Efendi Konağı’nda sosyal/kültürel/siyasi hayatla ilgili bütün bir devrin tablosunu görüyoruz. Ramazan ve bayram adetleri, misafir karşılama, kölelik, Karagöz-Hacivat, Meddahlık, 31 Mart Ayaklanması, İttihat dönemi… Yazar kuşku yok ki romanın edebiyatımıza girdiği Tanzimat Devri romancıları gibi. (Özellikle Ahmet Mithat Efendi) Olayın arasına girip okuyucuyu bilgilendirmek için kavram/konuyla ilgili özet bilgiler sunuyor. “O devirlerde devletin yüksek kademeli mercilerine ‘kapu’ denirdi. Halen halkın dilinde gezen devlet kapusu sözü de o devirden kalma bir tarih hatırası olarak yaşamaktadır.” Kitabın İbrahim Efendi’nin ölümüyle sonlanacağını düşünmüştüm. Öyle ya İbrahim Efendi(nin) Konağı… Fakat asıl ıstırap İbrahim Efendi’nin ölümüyle başlayacaktı. Kimler içindi bu ıstırap? Ondan kalanlar, kızları ve torunu için. Konakta doğup büyümüş Şevkiye Hanım’ın başına gelenler kitabın asıl psikolojik yıkım yaratan bölümleri. Osmanlının yıkımına yakın nasıl ki etrafına üşüşen akbabalar vardı, durumları kötüleşen bu konak ehli için de aynı akbabalar yerlerini alacaktı. Öyle ya devletler de insanlardan oluşuyordu. Ve onlar da yaşayan/yaşatan/öldüren organizmalardı. Maceranın son yaprağını okuyunca takdim bölümündeki, yaşananların “gerçek” olması tüm acıyı ikiye katlıyor. Keşke diyorsunuz, keşke anlatılanlar yazarın hayal dünyasıyla sınırlı olsaydı. Şöyle diyecek Ayverdi Hanım, “eğer temeller kaymamış, kökler kurumamış olsaydı, gene aynı topraklarda daha nice İbrahim Efendi konakları yeşerir, boy atar, çiçeklenir ve içinde büyüdüğü medeniyet dünyasına rengini, kokusunu, ihtişamını salmakta devam ederdi.” Salih, Yusuf, Hilmi, Zaim Beyleri, Şevkiye, Şükriye, Bahise Hanımları, kalfa, dadı, haremlik-selamlıkları ve İbrahim Efendi ile konağı… Bir devrin panoraması…
Sâmiha AYVERDİ
İbrahim Efendi Konağı
Kubbealtı Yayıncılık
439 Sayfa
Mehmet KEKLİKÇİ
Yorum Gönder