
Tom Robbins’ten, yıllar önce
okuduğum “Parfümün Dansı” ve henüz yeni bitirdiğim “Ağaçkakan” kitaplarından
edindiğim izlenim çok zeki ve yaratıcı bir yazar olduğu. Zekiliği sadece hikâyenin
parlaklığından kaynaklanmıyor. Kelimeler ve cümleler de zekâsını çok iyi
yansıtıyor. Zeki bir yazarı, hele bir de mizahi bir dile sahip ise okumak büyük
bir keyif. Ama bu keyfin, kolay bir okumadan kaynaklandığı da söylenemez. Aynen,
bisiklet sürmeyi, dört işlemi yapmayı öğrendikten sonra alınan bir keyif gibi
bir şey. İmkânsız ve aşılamayacağı düşünülen bir eşiği aştıktan sonra alınan
bir tattan bahsediyorum.
Tom Robbins uzun süre ara
verdiğim yazarlardan oldu. “Parfümün Dansı”nı ne zaman okuduğumu hatırlamıyorum
bile. Kitabın Türkiye’de ilk basımı 1995’de olmuş. Romanı ilk yayınlandığı
yıllarda da okumuş olabilirim, 2000’li yılların başlarında da. Ancak şu anda
kitaplığımda bulunmadığına göre, 1995-1999 aralığında İstanbul’daki öğrencilik
yıllarında okumuş olma olasılığım daha yüksek gibi görünüyor. Çok klişe bir
ifade olsa da tekrarlamaktan çekinmeyeceğim üzere, son derece inanılmaz keyifli
bir romandı. O günden beridir, okuduğum ve en beğendiğim romanlar listesinin
ilk başlarına “Parfümün Dansı”nı eklemişimdir. Yakın bir zamanda bir sohbet
esnasında bir kez daha bu romanın adı geçtiğinde zihnime birkaç soru takıldı
durdu; Benim bu kadar çok beğendiğim bir romanın yazarı başka güzel eserler
vermiş olmaz mı? Neden yazarın diğer kitaplarını okumak konusunda bu kadar
eksik kaldım? Bu soruların ardından Tom Robbins’in yeni bir kitabını okuma
listeme eklemem kaçınılmaz oldu ve “Ağaçkakan”ı bu sebeple okumaya başladım. Tom Robbins, romanlarını belirli
imgeler üzerine kuruyor. Ağaçkakan’da öne çıkan imgeler kızıl saç, piramitler
ve ay. Romada, güneş insanları ve ay insanları gibi ayrımlar geliştiriyor ve
kızıl saçlıların dünya üzerindeki gizli görevlerine odaklanıyor. Roman, kitabın
arka sayfasındaki tanıtım yazısından da anlaşılacağı üzere bir aşk romanı. Ama Tom
Robbins’in sıradan bir aşk romanı yazması beklenemezdi elbette. Romanın ana
karakterleri, devrik bir kralın, kendisini hala prenses kabul eden kızı ile bir
kanun kaçağı. Devrik kral ve eşinin ABD’de, Seattle’daki evleri ve onların
düzenli olarak CIA tarafından takibi başlı başına ilgi çekici bir hikâye aslen.
Ancak cinsel bağımlılık problemi olan prensesin ergenlik dönemi gelişimi,
erkeklerle ilişkisi ve ardından olgunlaşma girişimlerinin neticesinde bir kanun
kaçağının felsefi rüzgârına kapılması elbette romanın en baskın hikâyesini
oluşturuyor.
Ağaçkakan lakaplı kanun kaçağı,
her bir diyalogunda, dünyayı yeniden yorumluyor. Kanun kaçakçılığını ifade
edişi de bunu açıklıyor; “Kanun kaçakları, hayatın süpermarketindeki konserve
açacaklarıdır”. Ama belki de daha derin bir tarifi şu olabilir; “Kanun
kaçakları toplumun üyesi değildir. Fakat toplum için önemli olabilirler.
Şairler rüyalarımızı hatırlar, kanun kaçakları onları oynar.”
Prenses Leigh-Cheri’nin kanun
kaçağı ile, kendi konumunun ona dünyevi bir sorumluluk yüklediğini fark ettiği bir
zaman diliminde karşılaşıyor. Bu zamanlamanın, aşk ateşinin alevlenmesinde
etkili olduğu bir gerçek. Ama romanın zaman zaman erotik, hatta pornografik
öğelerinin de bu aşk ateşine kucak dolusu odun taşıdığı da başka bir gerçek. Romanın üzerine yoğunlaştığı
nesnelerden birisi, bir Camel sigarası
paketi. Prensesin, cezaevine düşen sevgilisi ile aynı şartlarda yaşamaya
çalışarak, kendisini bir çatı katı odasına kilitlediğinde tüm dikkati bu sigara
paketine odaklanıyor. Ve biz okurlar da, bir sigara paketinden ne anlamlar
üretilebileceğine hayretler içinde tanık oluyoruz.
Ayrıca sigara kullanmayan ve
kullanılmasından çok hoşlanmayan birisi olarak, romanda sigara içmeye oldukça
ikna edici bir metne rastladığımı söyleyebilirim; “Dört elementten üçü tüm
yaratıklar tarafından paylaşılır ama ateş yalnızca insanoğluna bağışlanmış bir
hediyedir. Ateşe, canımız o anda yanmadan en çok sigara içerek yakın
olabiliriz. Sigara içen herkes, tanrıların ateşini çalıp evine götüren
Prometheus’un cisimleşmiş halidir. Güneşin gücünü elde etmek, cehennemi etkisi
kılmak, o ilk kıvılcımla özdeşleşmek, yanardağın iliğini emmek için sigara
içeriz. Peşinde olduğumuz tütün değil, ateştir. Sigara içerken bir çeşit ateş
dansını, yıldırım kadar eski bir ritüeli icra ederiz”
Ama Tom Robbins, bu güçlü ikna
edici metnin panzehirini de yine kendisi geliştiriyor; “Sigara içen kişinin
akciğeri, ateş tanrısına kurban edilmiş çıplak bir bakiredir.”
Kitap okumak emek ve çaba ister.
Beyin hücrelerinin alınteri dökmesi gerekir. Tom Robbins’in romanları bu çabayı
talep eden romanlardan. Bir miktar zorlanmayı göze almak gerekiyor. Ama pedala birkaç
kez basıp, gidonu doğru tutmaya başladıktan sonra, bisiklet sürmeyi öğrenmenin
keyfine benzer bir keyif alacağınızdan şüpheniz olmasın.
AĞAÇKAKAN
Tom Robbins
Tom Robbins
Ayrıntı Yayınları
288 Sayfa
Puan
★★★★★
Yorumlayan Sinan Tütüncüler
Yorum Gönder