İngiltere’de ilköğretim okullarında öğrencilerin mezun olabilmeleri için okumaları gereken on kitap arasında olduğunu öğrendiğimde bende William Golding’in “Sineklerin Tanrısı adlı kitabını biran evvel okumaya karar verdim.
Nobel Edebiyat Ödüllü yazar William Golding’in “Sineklerin Tanrısı” adlı eseri modern klasikler arasında yer alıyor. William Golding, 1911 yılında İngiltere’de doğuş. Oxford Üniversitesi’nde eğitim görmüş. İkinci Dünya Savaşı’ndan önce ve sonra uzun süre öğretmen olarak çalışmış. Savaşta deniz eriyken, Normandiya Çıkartması’na ve daha birçok çarpışmaya katılıp subaylığa yükselmiş. Golding, 1934’te “Sineklerin Tanrısı” adlı romanı yazarken ıssız bir adada mahsur kalan ve gün geçtikçe içlerindeki vahşi tarafı gün yüzüne çıkartan çocukları anlatırken, katıldığı ikinci dünya savaşının etkilerinin bir yansıması ve iç dünyasındaki iyilik ile kötülük duygularının bir savaş oyunu gibi çarpışması sonucu oluştuğu fikrine kapıldım.
Kitabı okumaya başladıktan sonra öğrendiğim bir anekdotu paylaşayım. Yirmiye yakın yayınevi bu kitabı basmaya yanaşmamış. Ne var ki, Sineklerin Tanrısı basılır basılmaz, Golding büyük bir üne kavuşmuş. Çağımızın klasikleri arasındaki yerini aldığı için, okullarda ve üniversitelerde okutulan bu kitabın filminin de çekildiğini öğrendim.
Sineklerin Tanrısı’nın okumaya başladığınızda, ıssız bir adada çocukların serüvenlerini anlatan, küçükler için yazılmış bir öykü, uygulaması sanıyorsunuz. Hatta Golding, kendine özgü ifadelerle okuyucunun bu sanısını pekiştiriyor. Fakat romanda ıssız bir adaya sığınan üç İngiliz çocuğunun Büyük Britanya uygarlığının oldukça başarılı bir modelini sancılı bir süreçle nasıl kurduklarını anlatıyor.
Roman’ın iki önemli karakterine, Ralph ve Jack adlarını veriyor. Gelecekteki atom savaşı sırasında, altı ile on iki yaş arasında olan çocukların, güvenilir bir yere götürülmek üzere bindirildikleri uçağın bir saldırı sonucu mercan adasına düşmesi ile hikâyemiz başlıyor. İlerleyen konu içerisinde atom çağının çocukları, cennet gibi resmedilen bu güzelim adayı her açıdan bir cehenneme çevireceklerdir.
Romanda diğer bir önemli karakter olan Simon’un “İsa’yı andıran bir kişiliği” olduğunu, sezgileriyle gerçeği görebildiğini betimliyor yazar. Simon yalnız gerçeği değil, geleceği de bilir. Örneğin Ralph’ın günün birinde bu adadan kurtulacağı, evine geri döneceği içine doğduğu gibi, canavarın dış dünyada değil, çocukların kendi içlerinde olabileceğini anlar. Simon, “Bizden başka canavar yok belki” derken, Golding’in de belirttiği gibi, “insanlığın başlıca hastalığını” dile getirmek ister. Kitaba adını veren Sineklerin Tanrısı, bu hastalığı, yani insanların içindeki kötülüğü simgeler. Sineklerin Tanrısı, adada çocukların avladıkları ve üstüne sineklerin konduğu ölü bir domuz başıdır.Jack’ın av tutkusuyla mantık dışı bir korku, adayı korkunç bir karabasana döndürür. Aralarında en acımasızı olan Roger, tahta mızrağını hayvanın XXX’na sokunca, avcılar hep birden gülüşürler. Jack, domuzları öldürdükçe daha yabansı, daha zalim olur. Faşistlere özgü dar kafalı şovenizmle “Ne de olsa vahşi değiliz biz. Biz İngiliziz ve İngilizler her şeyi en iyi biçimde yaparlar” diye övünen bu çocuk, vahşilerin en kana susamışı gibi davranır.
Jack, ilkel bir insanın inancıyla karanlık güçleri yatıştırmak, kendini ve kabilesini canavardan koruyabilmek amacıyla, öldürdüğü bir domuzun başını kesip iki ucu sivritilmiş bir kazığa geçirmiş, kazığı bir put dikercesine toprağa çakarak, bu kokuşmuş domuz başını canavara sunmuştur. İngilizlerin Beelzebub dedikleri şeytanın Kutsal Kitap’taki İbranice adı, Sineklerin Tanrısı anlamına geldiği için Golding kitabına bu adı vermiştir.
Çocukların karabasanlarına giren canavarın ne olduğunu açıklayan Sineklerin Tanrısı, romanda adı geçen çocuklar arasında sadece Simon’un gerçeği anladığını sezdirir okuyucuya. Çünkü ancak Simon canavarın çocukların içinde olduğunu, bundan ötürü de hiçbir zaman öldürülemeyeceğini anlamıştır.
Çocukların güçsüzlüğünden ve korkularından yararlanan Jack’ın zorbalığı öylesine korkunç boyutlara varır ki, avladığı domuzun başını canavara sunduğu gibi, Ralph’ı da avlayıp, başını iki ucu sivriltilmiş bir değneğe geçirerek canavara sunmak ister. Sineklerin Tanrısı tamamıyla egemen olmuş gibidir çocuklara. Ne var ki, kitabı bitirip de, Simon’un akıl yolundan hiç şaşmayan ermişliğini, ayrıca ölmeden önce yücelen Domuzcuk’un kabileye meydan okurcasına uygarlığı savunmasını ve karanlık güçlere karşı sonuna kadar direnip, sonunda gene şef olduğunu açıklayan Ralph’ın yiğitliğini düşündükçe, Sinekler Tanrısı’nı yenmenin yolları olduğunu da anlarız.
SİNEKLERİN TANRISI
William Golding
William Golding
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
193 Sayfa
193 Sayfa
Puan
★★★★★
Yorumlayan Gazeteci Ercan KILIÇLI
Yorum Gönder