The Most/Recent Articles

kitapyurdu doğrudan yayıncılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kitapyurdu doğrudan yayıncılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Yedi Ocak Yangını: Milli ve Manevi Duygularla Dolu Bir Eser

Yedi Ocak Yangını şiir kitabı, Şair Yazar Ahmet Doğru'nun milli şiirlerinden ve ödüllü şiirlerinden oluşuyor. Mayıs 2021'de yeni bir baskı ile okurlarıyla buluşturulmuş. 

Yedi Ocak Yangını, Ahmet Doğru
Yedi Ocak Yangını, Ahmet Doğru

Yedi bölüm halinde tasniflenen şiirler "ilk ocak" la başlıyor ve “iki ocak”, “üç ocak”… ve “yedi ocak" ile nihayet buluyor. Osmaniye'nin düşman işgalinden kurtuluş günü olan Yedi Ocak tarihiyle mülhem milli ve manevi duyarlılıklar, duygular satır satır mısralara işlenmiş. Osmaniye’nin, Fransız işgalinden kurtuluşu olan Yedi Ocak 1922 tarihine atfen böyle destanlarla, mersiyelerle, ağıtlarla işlenmiş. Kahramanlıklar, yaşanılan sıkıntılar resmedilmiş adeta. Yüz elli dört sayfa hacmindeki eser de ayrıca Çanakkale, İstanbul'un fethi, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemindeki zaferler mersiyelerle, destanlarla, ağıtlarla konu konu ele alınmış. Şiirlerde "Bosna Ağıdı"nı da okuyoruz "Çeçen Destanı"nı da.

Şair Yazar Ahmet Doğru'nun on sekiz - yirmili yaşlarda Çeçenistan, Bosna, Doğu Türkistan ve milli birçok konuda bu kadar güzel ve duyarlı şiirler yazmış olması fazlasıyla etkiledi beni. Şair, öyle duygu doludur ki, gençlik de var tabi, terör olaylarına ve Müslümanların, Türklerin maruz kaldığı zulümlere başkaldırır adeta. “Mavzerimi alıp dağa çıkacağım” demekte beis görmez. Umudunu hiç kaybetmez. “Mart ayı geldi artık, bahar olsun kışımız” der başka bir mısrasın da. “yaşamak sancısı sarmış her yeri” diyerek olayı sosyal başka boyutlarıyla da ele alır. Şairin havsalasında, “dinginsiz atlar” da, “çökük hayaller” de, “Turan türküleri” de, “fırtına yüklü ağlamalar” da, “dağ gibi yekinen kanlar” da, “dağların sararmış benizleri” de, “billur umutlar”da mısralarda kendine yer bulur. Coşkun bir ırmak gibi çağlayıp yolunu bulur adeta. Umutların yanında, çolçocuk, pürneşe hep vardır ve olmalıdır der. “Her gülşene bir bağban” diyerek, ”güneş parlar süngülerin şavkında” diyerek bu olumlu bakış açısını hep sürdürür şair. “Fırtına gibi yükselir içimden bir ağlamak” satırlarıyla şair kendi duyarlılığını, hissiyatını okura bütün samimiyetiyle aksettirir. “Melhame-i Kübra” olarak bilinen, Hadis-i Şerif'te geçen kıyametten önce Amik Ovası'nda (Hatay) yaşanılacağına inanılan büyük savaşa göndermede de bulunur. Ayrıca Kuran-ı Kerim’de ve bazı mitolojilerde geçen Hârût ile Mârût meleklerini dahi mısralarında misafir eder şair.

Dünya cennet gibi somsofra külçe/ besmele bereket herkes bir serçe/ bir yudum su paylaşılsa kardeşçe/ benim dediğimiz toprak olacak/ toprak verdiğini geri alacak

İnkisar-ı hayale uğramaz şair, sağlam, çakı gibi bir ruh haliyle mısralarını inşa eder. Müslüman’ın ve Türk’ün maruz kaldığı sıkıntılara, savaşlara karşı, içinde at beslenecek tahammül yaylası yoktur. Maval okumaz. Yaşanmışlıkların, kahramanlıkların, acıların ele alındığı mısraları, şiirleri, sözleri keskindir. Basmakalıp hamasî duyguların uzağındadır. Bu bağlamda duyarlılığı hep canlıdır şairin. Milletimizden yana, devletimizden yana aşk sergenidir.

Beni çok etkileyen kitaplarda, son sözü hep şaire, yazara bırakmak isterim. Eseri, kitabı hep yazarının ağzıyla anlatmak isterim. Böyle ruh halini bu kitapta da yaşadım. Kitabın arka kapak mısralarında dendiği gibi bir samimiyettir bu. “Tedirgin oluyor esaret/ gövdeleniyor cesaret/ kalemimle yürek aşılıyorum/ öyle bir yürek ki/ en ürkek ceylanlar/ şaha kalkıyor”. Son sözü yine şaire bırakalım. "Müjdeler olsun Karabağ esaretten kurtuldu" diyerek şaire kulak verelim. Merhum Dilaver Cebeci’ye atfen 2013’te yazılan şiirin bir bölümünde şair şöyle seslenmiş: "Durmuyor kanaması Doğu Türkistan'ın/ kapanmıyor yarası Arakan'ın, Gazze'nin/ kaç kere kendinden geçiyor Bağdat/ gün yüzüne hasret Afgan şehirleri/ kaç kere bombalanıyor 'Kandehar Dağları' / gelip oturuyor içimize köklü bir acı/ Karabağ'ın bir türlü bitmiyor esareti/ dinmiyor kanlı gözyaşı 'Bakülü Karanfil'in' "

İlkay Coşkun / Okuyorum.org

Sinan Ayhan Kitabında Afrika'nın Yetimliğini Resmediyor

Şair Yazar Sinan Ayhan'ın okurla buluşturduğu ilk kitabı Afrika: Kurutulmuş İnsan Gölgeleri adeta Afrika'nın üveylik ve yetimlik durumunu resmediyor.

Sinan Ayhan, Afrika: Kurutulmuş İnsan Gölgeleri
Sinan Ayhan, Afrika: Kurutulmuş İnsan Gölgeleri

Kitabın türünü yazar, giriş kısmında "Cevher-Söz" girizgâhıyla tanımlamış. "Şiirden öncesi bir hâl ve onun çıkış yeri, onun cevherlik keyfiyeti" tanımlamasını "Bileği Metni" ifadesiyle ele almış. "Bileği Metni" tabirini, kendini işlenmiş olarak değil, saf cevher haliyle sunulduğu, şeklinde ele alır. Yazarın ele aldığı bu tür tanımlamayı, iddiayı, kurguyu kitabın her adımında, okuyarak görmekteyiz. Başka bir taraftan yazar, ilham ve feyiz olgusunu hep diri tutmaktadır. Bir okur olarak bu yazım türünü "nesir formunda şiir" olarak en azından kalıp ve sunum olarak tanımlayabilirim. Kitapta şekilden daha çok öz, içerik ve anlatım kendini önde tutuyor. Afrika öznesi, özeli, teması üzerinde şekillenen bir kitap.

Yazar, kitabın yazılış amacını şu şekilde özetlemiş giriş yazısında. "Afrika gibi olan her yeri, her duyguyu ve her zamanı, bir bakıma mazlum kalmış ve mazlumluk içinde masumiyete gövde olmuş tüm dünya coğrafyalarını söz konusu edildi" Afrika'nın üveylik ve yetimlik durumunu resmediyor adeta. Emeğinden başka hiçbir şeyi olmayan bir gariplik hâlidir bu. Daha çok Afrika üzerinden acıyı duyumsamanın ve duyumsatmanın nişaneleri niteliğinde bir bakış. Postmodern edebiyatın kimi unsurlarını içerisinde barındıran bir kitap örneği kanaatini de taşımıyor değilim. Şöyle ki; üst kurmaca tekniği, anlatım içinde anlatım, kapalı metin, metnin; yazarın önünde olması, kurgu şekilleri, monolog anlatım gibi unsurlar böyle bir fikir oluşturdu bende. Ama postmodern edebiyatın yıkıcı, tahrip edici, bozucu yanının uzağında oluşan bir fikir bu. Yazarın dilini, kurgusunu ve yazım şeklini birebir görülmesi açısından, yazarın dilinden, kitabın bir bölümünü buraya taşımak istiyorum izninizle.

...hepimiz nezle olduk işte, elde avuçta bir kuru ekmek, sırtta bir alın yazısı ve çanta; irin dolu damağımızda çıkan lehçe; kırbaç sesleri gıdıklıyor havayı ve usturalar çekiliyor panayır yerlerinde; istila için şaklatılan parmaklar yerleri belirliyor bu mecrada, ben bir cenin ustasıyım bir yol kıvrılırken parmak uçlarıma, dağ ateşlerini anıyorum işporta bohçalarında, tezgâhlarda, kağıt helva çıtırtılarından bir ıssızlık çöküyor eklemlerimize; salıncaklara giden adımlar daktilo sesi çıkarıyor, şeritler doluyor askıda gibi insan cesetleriyle, fısıltının dişlediği bir ses var felaketten sonra, ruanda'da katiller stil masalarda geziyor, frak giymiş vampirlerin ıslığı giriyor insanlık agorasının burun deliklerinden içeri; hepimiz bir günah taşıyoruz bronşlarımızda, sinüslerimizde; önümüze açılan harita afrika'nın mazbut hâlleri olunca..." (sayfa 41)

Afrika-1, Afrika-2, Afrika-3...Afrika-100 şeklinde yüz yazı bölümüyle tasniflenen yazıların ilk bölümlerinde daha çok Afrika'nın hâli pürmelâli krokileştirilmiş. Daha sonraki yazılarda Afrika öznesi üzerinden konu derinleştirildiğine şahit oluyoruz. Yazıların teşekkülünde; sentez, duyumsama ve irfanî bilginin öncüllüğünü görmekteyiz.

Afrika öznesi üzerinden, berceste gördüğüm mısralarının bir kısmını paylaşmak istiyorum.

...ağırlardan ve zincirler çürüyor; sen ey aklın ilk okuma hâli, Afrika!...

...afrika'yı dünyanın hüzün kalbi yapmışlar...

...o pamuklara sardığım, o elmaslı hıçkırık, afrika...

…fırını olmayan yer afrika demek...

...açık ara öndedir; kim yetişebilir bir afrikalı'ya bu dünyada...

...kül afrika'dan akıyor, kan afrika'dan akıyor, zenginlik yine afrika'dan...

...burası afrika, nöbetin sıtma halinde tutulduğu...

...frak giymiş vampirlerin ıslığı giriyor insanlık agorasının burun deliklerinden içeri...

...afrika bize ayrılan yer, yutkunduğumuz son acı lokma...

...evet has ekmek kokusuna av, hücre ve nispet benim; tepemden tırnağıma bir temiz kandil uçuran uçurtmaydım da o yüzden, o sebeple afrika'ya biricik kısmet benim...

...bana kaşgar'da tutulan ayna, hatırlattı bana afrika'yı, kudüs'ü, maverayı, içime kızıl elma'nın hüznü aktı, yürüyün...

...bir aş ağacı olur mu afrika...

...karnı deşilen bir afrika'yı kurtarmaya çalışıyor gönlüm...

...burası gazeteye sarılmış bir afrika'dır...

...bütün sofralar afrika'ya kurulmalıdır...

Yazarın çok kullandığı kelimelerin de Afrika temasıyla özdeşleştiği görülmektedir. Bu kelimelerin bir kısmını sıralayacak olursam; "su, matara, maşrapa, kayık, fırın, ekmek, lokma, duman, çorak, kaktüs, zencefil, böğürtlen, tabure, nal, kül, küllük, kerpiç, bambu, nefti, çocuk, ateş, çakmak taşı, çekirge, yengeç, mağara, çekiç, acı, kazablanka, nizamı cedit, sıtma, ragbi” gibi.

Kelimelerle de oynar yazar. Farklı anlamlar türetmeye çalışır. Kelimelerin etimolojik yapılarına göndermelerde bulunarak kelimeleri böler ve değişime uğratır adeta. “af.rika, ‘ruh-avı’, od(o)matik, narA, mernuş, debernuş, şazenuş, kefeştatayyuş, tâ.kat, usturlap, üstün görü, kurt.uluyor, deNey, (hay)at, post it, at.o.yata, bil ey gibi örnekleri çoğaltarak verebiliriz. Merhum Nuri Pakdil, Peygamber efendimizin ilk ezanı Bilal Habeşi'ye okutmasındaki amacın "Afrika’ya dikkat ediniz" şeklinde uyarı olduğunu söylemektedir. Haklılık payı da yok değil. Son yıllarda yaşananlar, Afrika’ya dikkat etmemizi bizlere zorunlu kılmaktadır. Afrika aysberginin su üstündeki görüntüsü büyüyerek yoluna devam etmektedir. Son yıllarda Afrika üzerine yazılan kitap sayısının artması bunun en belirgin göstergesidir. Münevverlerimizin öngörüsü, tarihin de öngördüğü yön, Müslüman Afrika ve Doğu olarak görülmektedir. Afrika'ya dualar kitabından başlayan yazar, Afrika'nın en çok ihtiyacı olan su sesi, su yontusu, su kırılmaları" yazısıyla devam ediyor. İhtiyaç hâsılı bu hâl, mistisizm, ruh ve yürek büyüklüğüyle devam ediyor. İmgelerle, sembollerle mücehhez dolu satırlar kitabı çevreliyor adeta.

Son kertede, şiirin doğasında olan ruh ve aklın kılavuzluğunda yol alıyor yazar. "En acı gerçek, en tatlı yalandan yeğdir" gerçekliğinde bir durumdur bu. Bildiğini görmek, gördüğünü bilmek gibi irfanî bir duruştur sergilenen. Kaktüs bitkisinin daima kendi toprağından yeniden neş'et edip hayatiyetini sürdürmesi gibi devridaim hâlinde bir akış. Anlatılanların gerisinde hep bir ikinci manayı da hissettiriyor yazar. Dünya ya geliş ve bulunma gayemizi bizlere hatırlatıyor adeta. İnsanî edimlerin iyiye, güzele tevdiinin şifrelerini veriyor. Afrika özeli üzerinden yazar, Afrikalıyla hasbıhâlini, belki de Afrikalılığını kardeşçe, dostça okura sunuyor.

İlkay Coşkun / Okuyorum.org

Hayrettin Durmuş Yorumladı: İçhatlar’da Uç’mak

İlkay Coşkun birçok dergi ile birlikte Gökmavi’de de imzasını gördüğümüz, yazılarını, şiirlerini okuduğumuz bir dost, üretken bir yazar. 

İç Hatlar, Uç, İlkay Coşkun
İç Hatlar, Uç, İlkay Coşkun
UÇ isimli şiir kitabıyla İÇ HATLAR adlı denemeleri KDY yayınlarından aynı anda çıktı. Öncelikle yolu, bahtı açık olsun, uğurlu olsun diyoruz. 

İlkay Coşkun bu kitabını Gözde, Gaye, Vefa, Hüzün, Vatan, Tefekkür ve Küçürek adlı 7 bölüme ayırmış. 53 şiir ve 85 küçürek dize yer almış kitapta. Yer yer düşündüren, zaman zaman da gülümseten şiirler. “Tatlı Bela” şiirinden hareketle kısa şiirlerinin uzun olanlara göre daha başarılı olduğunu söyleyebiliriz. 

“ellerin arık / ayakların çarık Yüreğin buruk / umudun kırık Sözlerin ayruk / (boyu derilmeyesice) (s.17)

Orhan Veli ya da Ümit Yaşar Oğuzcan’ın şiirleri sıcaklığında bir şiirle karşı karşıya değil miyiz? 

“Galiba” şiiri de kitaptaki en başarılı şiirlerden. 3 sayfalık bu şiir biraz daha kısa yazılsaymış sanki yüklerinden kurtulur, hafifler bir o kadar da ağırlığı olurmuş. 

Kitapta dikkat çeken şiirlerden birisi de Çâre: . 

“ey yürek! Yâr, hâr ve nâr bir Yusuf bir İbrahim bir Eyyub’a yol gerek.” (s.38) Ölüm şiiri de kısa ama çarpıcı olanlardan: “kepenkleri kapanan mutlulukların üzerine oturur esmer yalnızlık ve siner mezar taşlarına usul usul.” (s.84)

“Deodorantlı Beyler ve Bayanlar” şiiri çağı sorgulayan ironik bir şiir. 

Ankara’yı, Bursa’yı anlatmayı da ihmal etmiyor şair. Bir de “Altıyüzelliyedi” var. Milyonlarca insanın dramını barındıran. 

Kitap’ta Türk şiirinin aksakalı, beyaz kartalı Bahaettin Karakoç’a ve Nuri Pakdil’in “Kudüs kalbimin üstünde ince bir tüldü/ Şimdi alın yazım oldu,”[1]dediği Kudüs’e ithaf edilmiş iki şiir de yer alıyor. 

Kitabın en güzel şiiri “İncinir.” En azından benim penceremden öyle. Her okur bir başka şiiri kendine yakın bulacak, beğenecek kuşkusuz. . 

“rahmetten bigane nadandır yola İstikamet şaşar çılga incinir Kendini bilmeyen yaramaz kula Güneş değse bile gölge incinir” (s.83)

İÇHATLAR İlkay Coşkun’un İnsana, Kitaba, Davaya ve Şiire ait deneme yazılarından oluşuyor. Kesme Şeker’den Çay’a, Mehmet Akif İnan’dan Nuri Pakdil’e, Doğu Türkistan’dan Muhsin Yazıcıoğlu’na ve Mevsimlerden, Havayı İzleyen Adama kadar pek çok konu barındıran, güzel bir üslupla kaleme alınmış yazılar karşılıyor bizi. Yazıları okuyunca şiirden yazıya geçiş yapan usta edebiyatçılarımız geldi aklıma… 

“Garip Ozan Neşet Ertaş yazısında “Anadolu’nun bin yıllık serüveni ağıtlarda ve bozlaklarda toplanmıştır adeta. Gök kubbeyi yırtarcasına çığırarak dolduran bozlaklar, tüm duyguları melodik gür sesle sanata dönüştürür… Sazı ile arasında gül ile bülbül metaforuna benzer insicam hali vardır. Yaşadıklarını sazıyla bütünleştirerek sanatını icra eden bir gönül adamıdır Neşet Ertaş. 'Yüreğinde aşk olmayan saz çalmasın’ diyerek de sanatına duyduğu özeni ifade etmiştir.” (s.93) cümlelerini okuyunca bu kumaştan iyi bir elbise çıkacağı belli oluyor. Benden söylemesi. 

Yüreğine sağlık İlkay Coşkun. Şiirlerin, yazıların uzun soluklu olsun. 

COŞKUN İlkay (2020), Uç, DKY, İstanbul. 

COŞKUN, İlkay (2020), İç Hatlar, DKY, İstanbul.