Yazar Seran Demiral Sizin İçin Seçti: ÇAT KAPI, Andreas Setinhöfel

Abartısız itirafımla başlayayım: Sadece çocuk edebiyatı alanında ya da Alman edebiyatında değil, çağdaş yazın söz konusu olduğunda da Andreas Steinhöfel benim en sevdiğim yazarlardan biri. 

Yazar Seran Demiral

Riko ve Oskar ile tanıştığım günden beri bu böyle. Riko ve Oskar derken serinin kitaplarından değil, bizzat karakterlerden bahsediyorum. Çünkü Steinhöfel'in iyi yaptığı ilk şey bu: yaşayan karakterler yazmak. Bir kitabı okuduktan sonra zaman geçtikçe insan oradaki olayların sırasını unutur, biraz daha zamanın ardından o kitaba dair sadece belli belirsiz bir his kalır ya; işte Steinhöfel kitaplarında o histen fazlası kalıyor. Karakterler kendi yazdığım karakterler kadar yakın geliyor, başlarından geçenlere tanık olmuşum gibi -ki oldum- hatırımda kalıyor. Çat Kapı'nın karakterleri de böyle, Paul Dört ve ''dillere destan'' Schröder ailesini, ilk okumamın üzerinden geçen senelere rağmen dün gibi hatırlıyorum; başlarına gelenleri de. Tabii bunda kitabı tekrar tekrar okumamın payı var. Bir de öyle bir etkisi var, çünkü Çat Kapı gibi eserler defalarca okunuyor, tartışmaya konu ediliyor, tavsiye edilecekler listesinin başında yer alıyorlar. Doğrusu ben kitabı yazma atölyelerinde, derslerimde sık sık kullanıyorum; çocuklar kadar gençler ve yetişkinler de kitaptan etkileniyorlar. Peki nedir bu kitabın büyüsü?

ÇAT KAPI, Andreas Setinhöfel
ÇAT KAPI, Andreas Setinhöfel
Babasının işini devam ettirecek sıradan bir çocuk Paul, çelişkileri var ama bunlar da onu kuşak çatışması yaşayan sıradan bir çocuk yapmaktan ibaret. Yaşadığı Kayın Sokağı ise kendi içine kapalı bir mahalle; kadınların evlerde toplanıp kek pişirdiği, çocukların her birinin ailesinin birbirini tanıdığı, mahallenin çocuklarının aynı okula gittiği küçük bir yer. İyi öyküler ya birisinin yaşadığı yerden çıkıp yola düşmesiyle ya da yaşanan yere bir yabancının gelişiyle başlar ya, ikincisi oluyor Çat Kapı'da, Schröder'ler ''çat kapı'' mahalleye geliveriyor. Dört çocuklu yalnız bir kadın... Evden çıkmıyor, ne iş yaptığı belli değil. Çocukları ondan tuhaf: Birisi boynunda yılanla dolaşıyor, diğeri her şeyden haberdar, bir başkası albino renksizliğiyle insanın aklını alıyor. Evet, bu çocukların dördü de insanın aklını alıyor aslında. Diğerlerine benzemedikleri için onlardan korkuyorlar, mahalleli bu yabancı çocukları dışlıyor, mahallenin kadınları bu yalnız ve kimseyle görüşmeyen kadından hiç haz etmiyor. Ama hiçbir şey göründüğü gibi değil... ya da tam da göründüğü gibi, eğer insanlar görmek isterlerse.

Bu küçük romanın teknik olarak sevdiğim yanı mahalleli çocuğun mahalleden olmayan bakışıyla aktarılması, yani her iki tarafa da ait olmayan bir tarafsız göz bize aslında başkasının deneyimine bazen kayıtsız bazense yargılarla çevrili olduğumuz için tamamen kapalı olduğumuzu hatırlatıyor.

Steinhöfel'in eserlerinin çoğunda var bu: Kimi zaman örülen duvarların kalkan olduğu çoğu zamanda o duvarlar yerle yeksan edilse aslında arkasından nasıl bir rengâhenkliğin çıkıvereceğini bize gösteren ''farklı ile karşılaşma'' hâlleri sunuyor kurmaca evrenlerinde. Sanıyorum bu, neden edebiyata ihtiyacımız olduğunun kısaca cevabı. Başka ihtimallere kapı aralamak, bilmediğimiz hayat tarzlarını görmek, bir başkasının gözünden bakmak... Bütün bunları yapabilmek Schröder ailesiyle karşılaştıktan sonra çok daha kolay bence. Bu sıradışı ama sahici aileyle mutlaka tanışın!

* Çat Kapı / Yazan: Andreas Stienhöfel / Türkçeleştiren: Ziba Akkerman / Tudem Yayınları / 2015 / 136 sayfa / Roman / 12 yaş ve üzeri

Yorum Gönder