Demokrasinin kırılganlığı ve hükümetlerce saptırılması üzerine müthiş bir taşlama olarak kabul edilen kitap; politik kişiliği ile tanınmış yazarın, muhteşem üslubu ile unutulmaz bir yapıta dönüşüyor.Adı bilinmeyen bir ülkenin, adı bilinmeyen başkentinde seçimler yapılacaktır. Ancak seçimlerin yapılacağı gün bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başlar. Az sayıda seçmen dışında insanlar oy vermeye gidemez. Yağmur sona erince; saat dörtte, tüm seçmenler, emir almışcasına, bulundukları yerlerden çıkarak seçim büroları önünde uzun kuyruklar oluşturur ve oylarını kullanırlar.Seçim sona erip, sayım bitince, kullanılan oyların yüzde yetmişten fazlasının boş olduğu görülür. Ancak sonuçlar sadece adı bilinmeyen başkentte böyledir.Taşrada seçim sonuçları her zamankinden farklı değildir.
8 gün içinde seçimlerin yenilenmesine karar verilir. Oy vermek için kuyruklar oluşturan seçmenlerin arasında, siyasal eğilimlerini açık etmeye çalışanları tespit etmek için gizli polisler ve daha çok da gönüllü muhbirler sızar. Yazar bu ikinci gruba "İspiyonculuğa gönül vermiş, hizmet aşkıyla otoritelere başvuran vatanseverler..." diyor. Ancak gizli polisler ve muhbirler hiç bir sonuca ulaşamaz.Tekrarlanan seçimin sonuçları açıklandığında, durumun ilkinden de vahim olduğu görülür. Çünkü boş oyların oranı yüzde seksen üçe yükselmiştir. Seçime katılan üç parti; sağ parti (sap ) , merkez parti (mep ) , sol parti (sop ) büyük bir şaşkınlık yaşar; çünkü oyları daha da düşmüştür. Bu arada kısa bir açıklama yapalım, bu boş oylar, geçersiz oylarla karıştırılmasın. Beyaz oy da denilen boş oy; seçmenin pusula üstünde hiç bir işaretleme yapmadığı, tertemiz oy pusulasıdır.
Üçüncü bir oylamayı göze alamayan hükümet, bir taraftan olağanüstü hal ilan ederken, bir taraftan da beyaz oy kullananları tespit etmeye çalışır, ama bu mümkün olmaz. Bu kez sıkıyönetim ilan edilir, başkente giriş ve çıkış yasaklanır. Beyaz oy kullanma "Beyaz veba " ya benzetilir ve bunun demokratik sistemin istikrarına yapılan bir saldırı olduğu kabul edilir.Başkent halkının boş oy kullanmasını, bozgunculuk ve demokratik sisteme saldırı olarak gören hükümet halkı cezalandırmak için başkenti başka bir yere taşımaya karar verir. Devletin bütün güvenlik birimlerinin kentten çekilmesiyle, kentte karmaşa yaratmayı hedeflemektedirler. Ancak beklendiği gibi olmaz, şehir eskisinden daha güvenli hale gelir. Suç işlenmez, hükümetin emri ile belediye işçilerinin çalışmaması üzerine halk evlerinin önünü kendisi temizler. Bunlardan bir sonuç çıkmayınca, başbakanın emri ile metro istasyonunda bomba patlatılır. Amaç bu suçu beyaz oy kullananlara yüklemektir. Ancak yine de istenen karmaşa yakalanamaz.
Patlamada ölenlerin bir kısmı, patlama olan yere yakın bir parka topluca gömülür. Defin işlemi sırasında din adamları bulunmaz, çünkü onlar her zaman iktidarı desteklemiştir. Ölenlerin kimliklerinin tam olarak bilinmemesi, törene katılan insanların göz yaşları...ve burada yazarın o muhteşem sözü karşımıza çıkar; "İnsanın hiç tanımadığı birine ağlaması kadar saygıdeğer bir davranış olamaz. "(s.153)
Körlük salgınından etkilenmeyen ve doktorun karısı olarak adlandırılan kişinin, bu beyaz salgının sorumlusu olabileceği düşünülür ve bu durum soruşturulmaya başlanır...
Kitapta neler dikkat çekiyor;
- Notalama işareti olarak yine nokta ve virgül kullanılmış sadece.
- Cümleler oldukça uzun, karşılıklı konuşmalar sadece büyük harflerle ayrılıyor, bu nedenle zaman zaman karıştırılabiliyor.
-Yer ve insan isimleri yok; Başbakan veya hükümet başkanı, cumhurbaşkanı veya devlet başkanı, bakan, doktor, doktorun karısı , müfettiş, komiser gibi.
- Yer ve insanların nasıl göründüğüne dair betimlemeler yok.
- Okurken, yaşanan olaylar o kadar tanıdık geliyor ki belki de okuru kitabın içine çeken bu oluyor.
"Körlük " kadar iyi olmadığını, sıkıcı olduğunu söyleyenler vardı, bir kez daha gördüm ki insanların kitaplardan beklentileri çok farklı. Elimden bırakmadım, usta bir yazardan muhteşem bir eser... Mutlaka okunmalı..
GÖRMEK
José Saramago
Can yayınları
352 Sayfa
352 Sayfa
Puan
★★★★★
Yorumlayan Ayşe KAYIKÇI
Yorum Gönder